Müzik hayatımın kara sevdası. Tam bir vuslat yaşayamadık, ancak hep bir arada olduk. Galatasaray Üniversitesi’ne girdiğimde, tüm hayatımın seyrini değiştirecek kıymetli Çelik Kasapoğlu’yla ve müzikallerle tanıştım. Onun vesilesiyle konservatuara girdim ve kurduğu çeşitli oluşumlarda yer aldım. Bunlardan hiç şüphesiz en kıymetlisi Ladies & Gentlemen Müzikal Topluluğu idi.
Topluluktan Gamze Arsal bir gün bana Vokaliz Grubu‘nun da kurucusu olan, ismini sıkça duyduğum ancak henüz bir kere bile görmediğim o ünlü Cengiz Ünal‘ın bir kadın vokal grubu kuracağını söyledi. Beni bu oluşuma davet etti. İşte, o an itibariyle hayatıma müzik konusunda son derece yetenekli bir başka ağabey, yeni bir arkadaş daha girdi.
Bir noktada Güzelİz isimli kadın vokal grubumuz son buldu. Ama bu kıymetli müzisyen abim ve güzel arkadaşım, her konuda meselenin belini kıracağımız uzun sohbetlerimizle birlikte hayatımda yer etti.
Kendisi, çok kıymetli bir müzisyen, örnek bir öğretmen, sevecen bir insan, sohbeti keyifli, sıcakkanlı bir arkadaş, aklı bir gün toprağa dönmekte ve toprakta yaşamakta olan bir baba 🙂
Benim için bu röportajların ne kadar süreceği belirsiz, ancak başladığım günden bu yana 10., 20., 50. röportajı görürsem, bu noktalarda müzisyen, sanatçı arkadaşlarımı değil, bu insanlara yol açan, yol gösteren, önderlik, liderlik eden, varlıklarıyla yüzlerce insana sanat yolunda ilerlemek için sebep ve destek olan müzisyen, sanatçı, önder niteliğindeki kıymetli öğretmenlerimizle, şeflerimizle, yönetmenlerimizle bir araya gelmek istiyordum.
İşte ilki, pek kıymetli Cengiz Ünal oldu. Cengiz’e bu keyifli ve su gibi akıp giden bir söyleşi için teşekkür ediyorum.
Cengiz, bize biraz kendini anlatır mısın?
Ben tutkularının peşinden giden bir insanım. Hayatımı yarı planlı yarı doğaçlama bir caz eseri gibi icra ediyorum.
Vallahi güzel bir tanım oldu… Bakınca çok da doğru…
Sen bir köy çocuğusun, müzikle nasıl tanıştın?
Net bir tanışma hatırlamıyorum, Herkes gibi radyo veya kaset-plakçalarlar gibi cihazlarla duydum ilk. Müziğe olan yakınlığımı hissettiğim en derindeki ilk dokunuş şöyle oldu: Amcamla şehirde bir yerden bir yere gidiyoruz. Önünden geçtiğimiz tüm dükkanlarda farklı müzikler çalıyor, ben de hangi dükkanın önünden geçsek onun ritminde yürüyordum. Amcam bana “Oğlum ne yapıyorsun sen?” dediğinde bu yaptığım şeyin ne olduğunu bilmediğimi ama müzik ile ilgili olabileceğini düşünmüştüm 🙂
Yine de bunu fark etmen büyük bir şans. Peki ama hayatını bu alanda idama ettirme kararını nasıl verdin? Ailen buna nasıl yaklaştı?
Lisedeyken “Atın ölümü arpadan olsun” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Birçokları gibi ben de bu nasıl para kazanıldığı belirsiz ve sosyal güvencesi olmayan mesleği seçtiğimde ailem ile çatıştım elbette. Benim hayatta kalabildiğimi hissettiklerinde çatışmamız bitti.
Bu bölümü okuduğun için hiç pişman oldun mu? Dönüp “keşke şunu veya şunu da okusaymışım” dediğin bir alan var mı?
Pişmanlık olmadı hiç. Ama baba mesleği olan çiftçiliği devam ettirmek istiyorum bu aralar. Sosyoloji okuyabilirmişim şimdi fark ediyorum.
Sahneyle bağını ne zaman keşfettin?
Alkışı duyduğumda.
Uzun yıllar ülkenin en iyi okullarından birinde Müzik Öğretmeni olarak çalıştın. Öğretmenliği seviyor musun?
Harika bir meslek. Çoğu zaman bir başkasına akmak istiyor insan, fikirlerin başka bir insanda yeşerdiğini görmek çok güzel bir duygu. Öğretmeye bayılırım.
Peki bir gün öğretmenlikten ayrılmana sebep olan şey neydi?
Öğretmenlikten değil de özel okulda çalışmaktan vazgeçtim daha çok. Sahne çalışmalarından dolayı da daha sonra vakit bulamadım.
Sen bu ülkede birçok insanın çok sevdiği, performanslarını sıkı sıkı takip ettiği efsane olmuş bir müzik grubunun, Direnen Mızıkacılar’ın kurucususun. Direnen Mızıkacılar fikri nasıl gelişti, grubu kurmaya nasıl karar verdin?
Dedim ya ben bol doğaçlama yaparım. Bir tema bulursam varyasyonlarım. Direnen Mızıkacılar, Hakan Kaya ve Fatih Yıldız ile birlikte kurduğum bir grup ve o üçlünün ruhu bir dönem Bakırköy’deki Regata adlı bir alışveriş merkezinde oluştu. O dönemler disketlerle müzik yapmak modaydı ve biz de o bölgede akustik müzik yapmaya direnen bir gruptuk, o sebepten ismimizi Direnen Mızıkacılar koyduk. Grubu da kurmaya karar vermedik. Biz birbirimizi bulduk. Eğleniyorduk aslında, başka bir manası yoktu bizim için. İsmimizi de sonradan koyduk.
Grup müziği yapmak çok özel, çok keyifli ama son derece zor dinamikleri olan bir olay değil mi? Direnen Mızıkacılar’dan neden ayrıldın?
Aşkı buldum ve peşinden gittim 🙂 Vokaliz için Direnen’i terk ettim anlayacağın.
Hala birlikte müzik yapıyorsunuz, değil mi? O dostluk ve o güçlü bağ, grup devam ettikçe asla kopmuyor.
Evet, tekrar birlikteyiz son 2 senedir. İşin aslı arkadaşlarıma karşı hissettiğim sevgi grubun ötesinde. Tekrar aileye dönmüş gibi hissediyorum. Bir de herkes birbirini yanlışlarıyla kabul ediyor ya, böyle ilişkiler bulmak çok zor. İnsan zaman geçtikçe anlıyor.
Ruhi Su Dostlar Korosu var bir de kariyerinde… Nasıl müzik yapardı bu topluluk? Yollarınız nasıl kesişti?
Üniversitede Opera Gençlik Korosu’ndaydım. Bir haber geldi “Dostlar Korosu Almanya’ya gidecek korist lazım diye.”. Ben de Ruhi Su’yu tanımam etmem o zaman. Almanya’ya gitmek için koroya girdim. Giriş o giriş. Ruhi Su’yu ve koroyu o kadar çok sevdim ki 7-8 yıl iki dönem yönettim. Almanya dönüşünde Cenan Akın ayrıldı, ben de “Ben yönetirim” dedim, hikaye başladı. Hayatımın en güzel günleriydi. Kurduğum dostluklar ve türkü ziyafeti unutulamazdır benim için.
Sonrasında da bir Vokaliz efsanesi var! Vokaliz’in de kurucususun, değil mi? Nasıl gelişti hikaye? Kaç yıl beraber çalıştınız?
Tolga ile üniversiteden tınlardık zaten. Ben onu “Bir akapella grup kuralım.” diye aradım. Türkiye’deki boşluğu gördüm ve değerlendirmek istedim özetle. 10 yılı aşkın süredir birlikteyiz.
Türkiye’de akapella müzik denildiğinde akla gelen 5 kişi varsa, biri de sensin artık, doğru mu?
Akapella neden hoşuna gidiyor? Seni akapellaya çeken şey nedir?
Akla gelen isim olup olmadığımı bilemem. Ben çok da akapella müzik dinlemiyorum vaktiyle çok dinledim, sevdim. Akapella aslında basit bir polifonik oluşum. Ben yürünmemiş yollardan gitmeyi seven birisiyim. Türkiye’deki bu bakir alan beni cezbetti. Keşfetmeyi seviyorum diyelim. Macera hissi veriyor.
Akapella alanında Türkiye’de hala gidilecek yol var mı sence? Bu alanda uzmanlaşmak isteyen genç arkadaşlar olabilir, onlara önereceğin bir şey var mıdır?
Gidilecek yollar var, ben halen bakir alanlar görüyorum, yürümek de her zaman cesaret ister. Gençlere popüler olmaktan çok kendi ürünlerine odaklanmalarını öneririm, bir de müzik sosyolojisi ile ilgilenmek kendilerini ve içinde bulunduğumuz sistemi tanımakta büyük fayda sağlayacaktır.
Bir Cengiz Ünal Korosu hikayesi de var hayatında. Çok sesli bir pop müzik korosu. Albümü de yayınlandı hatta. Aklındaki neydi?
Şarkı söyleyip dans edebilen popüler bir koro yapmak istemiştim ama albüm uzay boşluğunda kayboldu :))
Anlat anlat bitmiyor arkadaş. Başka topluluklar da kurdun elbette. Örneğin benim de içinde bulunduğun bir bayan akapella projen de var: Güzeliz 🙂
Güzeliz de iyi bir tecrübeydi çok şey öğrendim, özellikle kadın topluluklarının dinamiklerini anlamamda Güzeliz’ in büyük katkısı var.
Arada bir de Yedi Kocalı Hürmüz var. Film müziklerinde imzanız var, değil mi? Nasıl gelişti bu hikaye? Çok eğlenceli bir deneyim olmalı?
Vokaliz‘i ilk kurduğumuz günlerde bir arkadaşım bana “Bu sizin yaptığınız şey ile Ezel Akay ilgilenebilir, bence bir kayıt gönderin ona.” demişti. Ben de bunun üzerine kendisine iletilmesi için başka bir arkadaşıma tanıtım CD’si ve örnek ilginç olabilecek birkaç ses dosyası göndermiştim. Sonra oradan hiç ses çıkmadı. Neredeyse yıllar geçtikten sonra Ezel Bey ile film için buluşunca kendisinin ofisinde bize “O bana CD gönderen kimdi?” diye sordu. Ben de CD’nin eline geçmiş olmasından ve etkilenmiş olmasından şaşkınlık duyduğumu belirtince “Hiç unutmadım, o kadar ilginçti gelmişti ki bana. Bu filmi oluşturmaya ve çekmeye başlayınca hemen sizi hatırladım ve projenin içine koymam gerektiğini hissettim.” demişti. Bu da bana önemsiz gibi görünen doğru hamlelerin ne kadar insan hayatında belirleyici olabileceğini öğretti. Filmde hem Tulumbacılar rolüyle oynadık hem de müziklerinde önemli katkılarımız oldu.
Sen baştan sona bir müzisyensin. Bolca düzenlemen var, peki bestelerin var mı?
Bestelerim var ama çok başarılı olamadım bu konuda. Ben daha çok yorumcuyum. Son 5 senedir yeni bir proje yapmamamın sebebi de bu. Bestelerimin olduğu bir çalışma yapmaya çalışıyorum.
Liderlik, iletişim ve takım olmak üzere motivasyon çalışmaları alanında atölye çalışmaları yapıyorsun, değil mi? Çok talep var mı? Biraz bahsedelim mi?
Mare Motivasyon şirketinde Müzik Direktörü’yüm. Türkiye’deki ilk motivasyon şirketidir, bu alanda da gidilmemiş yollardan gitmek beni çok memnun ediyor. Yeni bir dal ve hızla büyüyor. Bu alandaki tecrübelerimi ileride Bunker Roy‘un kurduğu Yalınayak Üniversitesi gibi bir projede değerlendirmek istiyorum.
Şu sıralar üzerinde çalıştığın bir proje var mı? Hayranların var? Seni nerede canlı izleyebilirler? Hayatında bulunduğun tüm projeleri düşününce, en özeli hangisi?
Evet var. Bay Sıfır adında dijital bir karakter oluşturdum. Daha test aşamasında, yalnızca dostlara gösterim yapıyorum. Şimdilik tepkiler iyi, daha da geliştirip yakında herkesin gelebileceği konserler yapacağım ve bu Cengiz Ünal & Bay Sıfır adı ile olacak. Şu anda ölene kadar kendi adımın karıştığı başka bir proje yapmayı düşünmüyorum.
Sabahları kalktığında ilk ne yaparsın? Ortalama günün nasıl geçer?
Sabah ilk iş kahvaltı ederim ben. Sonra da çok dağınık çalışıyorum, ne işime yarayacağını benim bile kestiremediğim merakımı cezbeden her şey ile ilgileniyorum ve bütün disiplinlerden besleniyorum.
Hangi ses gurubuna dahilsin? Bir enstrüman olsan ne olurdun sence?
Baritonum ben ve piyano olurum sanırım.
Hastasıyım dediğin şarkıcı / müzisyenler?
Hayatımda sırası ile hayranı olduklarımı kronolojik olarak ilkokuldan itibaren yazayım o zaman 🙂 Bu isimler ilgi alanımda olmalarından öte müziklerini inceledim. Elbette küçükken sevdiklerimi üniversitede armonik olarak algılayabildim.
- Barış Manço
- Coşkun Sabah
- Zeki Müren
- Modern Talking
- Queen
- Z.Z. Top
- Van Hallen
- Beethoven
- W.A.S.P.
- Manhattan Transfer
- Beatles
- Ruhi Su
- Elvis Presley
- TOTO
- Tchaikovsky
- Chick Corea
- Boby McFerrin
- Bach
- Eric Satie
- İbrahim Tatlıses
- Dave Grusin
- Orhan Gencebay
- Bülent Ortaçgil
- Powwow
- Boys 2 Man
- Harry Conick Jr
- Fazıl Say
- ….
Liste gidiyor…
Listen cidden uzunmuş 🙂 Peki “İdolümdür.” dediğin oyuncular?
Genco Erkal
Robin Williams
Önüme her çıktığında izlerim dediğin film?
Bir Zamanlar Amerika
Ruhunu, beynini, gönlünü rahatlatan şarkı/sarkılar?
I Will Remember (Toto)
Ricky Don’t Lose That Number (Steely Dan)
Bu Su Hiç Durmaz (Bülent Ortaçgil)
Oblivion (Astor Piazzola)
Son bir yıldır okuduğun, dinlediğin, izlediğin oyun, film, kitap, konserler, gittiğin sergiler içinde seni en çok etkileyen 3 eser?
Büyübozumu -Murat Gülsoy (Kitap)
Meru (Film)
Yael Naim (Konser)
Peki aşk?
Geçmişte yaşadığımız travma ve / ve ya ilişkilerimizin oluşturduğu boşlukla beliren, yeni ihtiyaçlarımızın karşılanabildiği duygusal depremlerdir.
2 oğlun var ve onlar da müzikte epey yetenekliler. Beraber müzik yapmak nasıl bir duydu?
Mükemmel bir duygu. Çok eğleniyoruz 🙂
Türkiye’de gitmeyi sabırsızlıkla beklediğin “o tatlı tatil köşen”?
Tüm boş vakitlerimde sabırsızlanarak gitmek istediğim yer arkadaşım Ali Nar‘ın çiftliği.
Şu dakika yurt dışına gidebilirsin desem? Neresi?
Sahara Çölü. Bu aralar içimden oralar geçiyor. Hayatta kalma mücadelelerini çok merak ediyorum.
Genç sanat meraklılarına aktarmak istediğin bir şey var mı?
Tecrübelerimi paylaşmak istiyorum usta çırak ilişkisine girmek isteyen varsa bana ulaşabilir. Buradan diyeceğim söz şu olsun:
“Stay hungry, stay foolish“…
Bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz.
Rica ederim, asıl ben teşekkür ederim bana bu fırsatı verdiğin için. Sevgiler…