Management Centre Türkiye (MCT) ‘nin düzenlediği İnsan Kaynakları Zirvesi‘ne katılmayı çok istedim. Bir çalışan, bir yöneten, farklı alanlardan birçok insanla sürekli ilişki içinde olan bir insan evladı olarak, ilk günün programında yer alan katılımcılar ve sunum başlıkları son derece ilgi çekiciydi.
Bu zirveye, “İnsan Kaynakları Zirvesi” demek bence biraz sınırlayıcı. Çünkü zirvenin ilk gün programı, her seviyeden yönetici, yönetici adayı ve çalışan için takip edilmesi gereken onlarca konuşmacı, üstüne düşünülmesi ve çalışılması gereken onlarca konu başlığı ve müthiş sunumlar içeriyordu. Aslen bana göre ikinci günün paralel oturumlarının bazıları haricinde, bu zirve, neredeyse bir “kişisel gelişim” zirvesiydi. MCT bunu tekrar düşünmeli, derim 🙂 Belki birinci gün bu tatta, ikinci gün ise mesleğe göre ayrışacak şekilde, başka bir formülle yeni bir oluşuma gidebilirler 🙂
Önce, geyik yapalım 🙂 Belirli bir meslek gurubuna mensup bir çalışan olarak bir gözlemimi paylaşmak isterim. Biz pazarlamacıların, reklamcıların, yaratan tarafın ana katılımcı kitle olduğu onlarca konferans gördüm. Bizim konferanslarda ortam şaşaadan, havadan, şıklıktan, iddialı duruştan yıkılır 🙂 Her biri sanki yönettiği markayı yaratan ve satın alabilecek yüzlerce şık, havalı, pırıltılı tip ortalıkta arz-ı endam eder… Eğer oturumlardan birinde, sunumu yapan kişi, kendisine eşlik edecek katılımcı veya bir oyun oynatacağı gönüllü falan isterse, ortam hafif kasılır, o sahneye biraz zor çıkılır.. Aynen böyle olmaz mı meslektaşlarım? Ben öyle olduğunu katıldığım bu İK Zirvesi’nde fark ettim. Adeta bir anda fark ettim.. Hala şık, ancak daha klasik bir çizgide giyinmiş bir insan topluluğu, daha mütevazi bir edayla, tüm sunumları, tüm oturumları görev adamı edasıyla takip ederken bir yandan hala o İK kültürünü, genel diplomatik duruşlarını koruyorlar, hani İK’cı olmaktan gelen bir “ketum” duruş vardır, işte onu… Bir sunumda gönüllü mü gerekti, oyun mu oynanacak, mesleklerinden gelen katılımcı tavır ve alışkanlıkla hiç nazlanmadan ve sallamadan hemen sıralanıveriyorlar.. Yani, bu alan genelinde çalışanların daha katılımcı, daha mütevazi bir yaklaşımları var, bunu gördüm. Benim açımdan değişik ve güzel bir deneyimdi. 2 gün boyunca bu insanları izledim. Çoğunlukla tektim ve gözlem yapmam için çok uygun bir ortamım vardı.
Konferansın ilk günü çok kompakt, çok düzgün bir programa sahipti. Bir kere, sunumlar hakikaten 20’şer dakikada bitti 🙂 Diğer zirvelerde programlar epey şaşabiliyor.
Bilinçli Farkındalık ve Dijital Detoks Yeni Alışkanlıklarımız Olsun!
Benim için zirvenin starı, elbette nörobilime ve nöropazarlamaya meraklı bir pazarlamacı olarak Dr Tara Swart olabilirdi. Ancak Steve Chapman, Steven D’ Souza, Tanyer Sönmezer, Peter Hawkins ve Robert Poynton’ ın sunumlarını da en az Tara Swart’ un anlattıkları kadar merak, ilgi ve keyifle takip ettim. Zirvenin neredeyse tüm ana oturum konuşmacıları aynı oranda dikkat çekici idi. Kendimi içinde bularak dinlediğim sunumlardı. Bu zirveden önemli notlar alarak ayrıldım.
Yine de öncelikle Swart’ un sunumundan bahsetmek istiyorum çünkü insan olarak hepimiz için önemli detaylar söz konusu. Beynimiz ile ilgili önemli detaylar.
Bir kere “mindfulness” , Türkçe’ye çevirilmiş haliyle “bilinçli farkındalık” kavramını bilmiyormuşum, yani eksik biliyormuşum, bunu anladım. “Dijital detoks” denen o çok zor görünen pratiği son zamanlarda sıkça duyar oldum ve ara ara yapmaya çalıştığım bu (bence) egzersizi, daha cesaretle ve düzenli yapmaya karar verdim. Bu konuda doğru yolda olduğumu gördüm, diyelim . Zirvenin temasının temeli olan “simplicity” yani “sadelik”, beyin performansı için önemli bir kavram. Swart’ un tüm sunumunda atıfta bulunduğu temel detay.
Swart’ a göre, sadelik kavramını hayatımıza daha çok sokmak, beynin ilerideki değişime vereceği tepki açısından çok önemli.
No human brain is good at multitasking / Hiçbir beyin bir çok görevi aynı anda yürütebilme konusunda iyi değildir.
Swart, aynı anda birçok görevi yönetebilme olayının aslında hiçbir beyin tarafından çok da iyi yönetilemediğinin altını çizdi. Araştırmalar, aynı anda birkaç farklı işi bir arada yaparken çıkan işlerin kalitesinin, bu işleri sırayla ve ayrı ayrı yaparken gösterdiğimizden daha düşük olduğunun altını çizdi. Bu, bence, İK dünyasının, görev tanımları içine sıklıkla eklediği “multitasking” tanımı hakkında düşünmeleri gerektiğini gösteriyor! Sonuçta, beyin, belirli alanlarda çalışırken kan akışı da buna paralel olarak değişiyor! Swart, bize hem çıkacak sonuçların kalitesi hem de beyin sağlığı açısından çalışırken şunu yapmamızı önerdi: Mantıksal, analitik ve teknik bir olaya odaklanarak çalışmak ve sonrasında ise daha yaratıcı, empatik veya sezgilere dayalı bir konuya geçiş yaparak ona odaklanmak ve bu şekilde çalışmayı bir alışkanlık haline getirmek. Kahrolsun multitasking 🙂 ! Benim ilk mesajım budur !
Beynimiz kıymetli ve dinlendirmemiz lazım. Swart’un önerilerini altta toparlamaya çalıştım:
- Öncelikle uyu :)! İnsanın 7 ile 9 saat arası bir uykuya ihtiyacı var. Uykunu alamadığın gün, ortalama % 5 ile % 8 arası bir IQ kaybıyla güne devam ediyosun. Hiç uyumadıysan, ciddi bir düşüş söz konusu.
- Glukoz seviyesine dikkat! Beyin, özel bir aktiviteden bahsetmiyorum bile, sadece dururken, dinlenirken, vücudun aldığı glukozun neredeyse %20’sine kadar olan bir kısmını emiyor. Eğer biraz ciddi bir işle meşgulsen, sıkı düşünmen gerekiyorsa, bu oran %30’ lara çıkıyor. Dolayısıyla, düzgün ve düzenli aralıklarla beslenmek kıymetli.
- Oksijen al… Evet, hepimiz plazalardayız falan. O geyiğe girmeyeceğim. Sürekli dağlarda, sahillerde olamayacağız elbette. (Maalesef! ) Bununla birlikte, düzgün nefes almak lazım. Aramızda stresli zamanlarında nefeslerini tutma alışkanlığına sahip çok insan var. Bir toplantıdan evvel alacağın 10 derin nefes bile, beynini havalandırmak için iyi ve yeterli 🙂
- Nemlen! İnsan, vücut ağırlığının her 15 kg’ı başına yarım litre su tüketmeli imiş. %1 ile % 3 arası susuz kalmışsan, beyninin düşünme, konsantrasyon ve karar verme yeteneklerinde düşme meydana geliyor. Ve susuzluğu hissettiğinde ise vücut artık cidden susuz kalmış demek oluyor, bunun beyninin üstündeki etkisini bir düşün!
- Sadeleş.. İşte, Tara, dijital detokstan bu kavramla birlikte bahsetti. İster günde bir saat telefonu uçuş moduna alıp düşünme moduna geç, ister mailları kontrol etmediğin hafta sonları geçir, yöntemi değişse de bir şekilde dijital detoks yap. Kendisi, bunu birkaç hafta evvel birkaç gün yapmış ve “zamanın ne kadar büyüdüğünü anlatamam”, dedi. Söylediği kadarıyla, bu kavrama yakınlaşan ve deneyen profesyonel yönetici sayısı da gitgide artıyormuş.
- Karar sayısını azalt. ( Swart, bunu “ Nörobilimin gerçek sırrı” diye tanımladı). Zuckerberg’in her gün aynı kıyafeti giymesi, Obama’nın hep aynı renkte takımlar giyinmesi, işte bu yüzden. “Her gün aynı saatte kalk, her gün aynı saatte spor rutinini gerçekleştir, her gün aynı kahvaltıyı yap, her gün aynı kıyafeti giyin”… Yani hepsini birden yapmak, en azından benim için hayatı çok tatsızlaştırır, ancak kendine uyan bir ya da birkaçını seçebilirsin, çünkü zaten vermen gereken çok karar var. Herkesin sonuçta bir “bucket of cognitive resources” yani “bilişsel bir kaynak sepeti” var ve her kararımızda bu sepetten kullanıyoruz. Bu sepetin içi sınırsız değil. Bu yüzden, kaynağı akıllıca kullanmak için karar sayısını düşür.
Dijital Detoks ile ilgili olarak Fast Company’de yayınlanan Obama’nın Üretkenlik Sırları makalesi, Standart.co.uk’de yayınlanan Hayatınızı Mark Zuckerberg gibi Kolaylaştırın makalesi ve ya The Guardian’da yayınlanan Hayat Seçimlerle Dolu: Mark Zuckerberg / Barack Obama yazıları aslında insanların seçimleri ne kadar çok azaltmaya çalıştıklarına dair iyi örnekler. - Mizah hayatında olsun 🙂 ! Hayattaki her zorluğa karşı, kahkaha, mizah şart! Varlığını bile bilmediğin bir beynin gücünü açığa çıkaran, serbest bırakan önemli bir ihtiyaç 🙂
Sade ve yalın kalmak, kaynakları çok fazla kullanmamız gereken diğer zamanlar için önemli:
Yaratıcı olmamız gerektiğinde, dil merkezimizi, kısa zamanlı hafızamızı, hayal gücümüzü, yani beynimizin iç kısımlarını kullanıyoruz, bağlantı korteksi de bunların hepsini bir arada tutuyor ve yaratıcı olduğumuz vakitlerde beynimizde çok fazla aktivite gerçekleşiyor. Bunu kaliteli bir şekilde mümkün kılmak için bir de bilinçli farkındalık zamanları olmalı.
Swart, bilinçli farkındalık başlığına geldiğinde “Bu güzel ülkede size günde 5 kere farkındalık deneyimi için hatırlamada bulunuluyor” dedi. Yani bilinçli farkındalığı deneyimlemek için bir çok yol olduğunun altını çizdi: geleneksel anlamıyla meditasyon, dua, yoga, yürüyüş esnasında, müzik dinlerken vs.. Kendisi Londra’da metrodayken yapıyormuş, önceleri kulaklıkla yaparken, şimdi artık kulaklığı da çıkararak deniyormuş. Yani her yer bizim için uygun olabilir. Nefes ayarlama, vücut tarama gibi pratikleri ortalama 10-12 dakikada deniyormuş. Bunu haftada 3 kere yapan insanların 8 hafta sonrasında stres seviyelerini ciddi anlamda azalttıklarını gösteren araştırmalar var. Bu pratik sırasında, beynin içinde bulunduğu duruma, ne uyku esnasında ne de ciddi odaklanma sırasında rastlanıyormuş.
İnsan bu tekniği nasıl öğrenip alışabilir diye google’da bir tarama yaptım. The Telegraph’ta yayınlanan Aşırı Stresli Britanyalılar Farkındalık Terapisini Benimsedi makalesine denk geldim. Görünen o ki İngiltere’de özellikle büyük finans şirketleri, stresli çalışanlarını buna teşvik ediyor, okullar ise öğrencilerin odaklanmalarını arttırabilmek için bu tekniği bir şekilde uyarlamaya başlıyormuş. Başlı başına dev bir çalışma ve öğrenme alanı olan bir konudan bahsediyoruz.
Bilinçli farkındalığın tam olarak ne olduğunu biraz zor anladığımı itiraf etmeliyim. Önce, kafayı boşaltmak ve hiçbir şey düşünmemek, anı yaşamak olarak algılamıştım, ancak tam da öyle olmadığını okudukça fark ettim. Bilinçli farkındalık eğitimlerinde dünya çapında bir otorite olarak kabul edilen Prof.Dr. Jon Kabat-Zinn, bunu “şimdiki zamana istemli, kasıtlı ve yargısız olarak özel bir şekilde dikkat etmek” olarak tanımlıyor.
Tabii ki okumakla bitmiyor, öğrenmek, tekniği insanın kendisi için en doğru zamanda doğru bir şekilde yapabilmesi için çalışmak ve denemek gerekiyor.
TED Talks’ ta dikkatlilik uzmanı Andy Puddicombe’ nin bir videosunu izledim: Dikkatli olarak ve anın tadını çıkararak zihni günde 10 dakika ferahlatmaktan bahsettiği bu video, benim gibi bu işi bilmeyenler için enteresan bir giriş adımı olabilir.
Uplifers’ta yine bilinçli farkındalık ile yayınlanan bir makale var.
Farkındalık kavramını anlayabilmek için yararlanabileceğimiz kitapların bir listesine buradan ulaşabilirsiniz.
Tabii ki bize sürekli eşlik edebilecek uygulamalar da mevcut. Ben telefonuma 3’ünü yükledim, denedim. Ancak IOS, Android uyumlu ve doğrudan web üstünde de kullanılabilen Stop, Breathe & Think uygulamasındaki “body scan” egzersizini yaptım. Bu uygulama her açıdan müthiş. İlgilenen herkese tavsiye ederim.
Mindful.org‘da yayınlanan Free Mindfulness Apss Worthy of Your Attention ve Independent.co.uk‘de yayınlanan En İyi 10 Meditasyon Uygulaması yazılarını inceleyerek kendinize uygun uygulamalarla da bu meseleye giriş yapabilirsiniz.
Sonuçta, bu beyin bize lazım 🙂 Yaşarken, çalışırken 🙂 Bakmak şart.
İnsan Kaynakları Zirvesi’nde dikkat çekici bir çok sunum vardı, zirveyle ilgili ikinci yazımda detaylı bilgi bulabilirsiniz.