Seza ile Ladies & Gentlemen İstanbul provalarımızda tanışmıştık. Bir endüstriyel tasarımcı olan bu genç arkadaşım, konservatuara girmek istiyor, giriş sınavlarına hazırlanıyordu. Bir yandan da dans ediyordu. Seza bir gün cesur bir karar aldı: Müzikallere ve sahneye olan sevgisi o kadar yoğundu ki kendisi gibi aynı anda iki ayrı disiplinde eğitim alıp müzik ve müzikalleri amatör aşk rolüyle hayatının ikinci büyük uğraşı olarak benimsemiş onlarca arkadaşının aksine, bunu meslek olarak yapmak için adım attı. Seza, ilk ve ana eğitimine rağmen bu alanda yürüme kararını vermesinin üzerinden çok da uzun zaman geçmeden İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarından Erkek Arkadaş Müzikali’ndeki Maisie rolüyle profesyonel hayata hızlı bir adım attı. Bu cesur kararı, nispeten ileri sayılabilecek bir yaşta veren Seza ile insanın gerçekten istediği zaman hayatının tüm yollarını yeniden şekillendirebileceğinin kanıtı niteliğinde bir röportaj yaptık: Seza, bize biraz kendinden bahseder misin?
82 doğumluyum… İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nü 3.lükle bitirdim. Sonrasında bir şirketin bünyesinde aktif olarak tasarım yapmaya başladım. 2006 senesinde İDW kapsamında Yılın Genç Tasarımcısı seçildim.
Sonrasında 2009 yılında her şeyi bırakıp flamenkoya başladım. 2010 yılında Ladies & Gentlemen Müzikal Topluluğu seçmeleri vardı, böylece koroya katıldım. Sonrasında anne ve babamın orta okuldan beri söyledikleri şeyi yaptım “Önce Normal!!! bir okulu bitir sonra eğer halen istiyorsan Konservatuvara gidersin” sözüne istinaden halen istediğim için konservatuvar sınavlarına girdim ve kazandım. Yarı Zamanlı Müzikal bölümünde okudum, geçen sene bitti. O dönemde seçmelere girmiştim ve şu anda da Devlet Tiyatrosu bünyesinde Erkek Arkadaş Müzikali‘ nde yer alıyorum.Sahneyle bağını ne zaman keşfettin? Bu alanda bir eğitim aldın mı? Bu tek eğitimin mi?
Ortaokuldan beri bilinçli olarak konservatuvar eğitimi almak istiyorum. Daha öncesinde okuldan eve koşup kasetçaların başına geçip bir kaset seçerdim. Salondaki koltuklar seyircilerim arada kalan alan ise sahnem olurdu… Kafamda uydurduğum çılgın koreografilerle saatlerce dans edip şarkı söylerdim. Enerjim tükenince de ders başı yapardım. Lojmandaki çocukları organize edip lojman sakinlerini de aşağıya davet edip konserler verirdik… Normal değil aslında tüm bunlar. Ama bizim ailede daha önce hiç konservatuvar eğitimi alan yoktu. Anne ve babam dediğim gibi konservatuvara normal bir okul bir üniversite gözüyle bakmıyordu ve Kastamonu’da bir çocuğun konservatuvar sınavlarına nasıl hazırlanılacağına dair en ufak bir fikri dahi olamıyordu…
Üniversite bittikten sonra yaptığım besteleri müziklerin üstüne yazdığım sözleri nota bilmediğim için kağıda dökemiyordum. Sesimi kaydederken de bir türlü istediğim gibi söyleyemiyordum. Ve karar verdim, şan dersi almaya başladım. Sonrasında konservatuvara girmeye karar verdim. İstanbul Üniversitesinde Müzikal Bölümü’nü duymuştum. İlk denememde olmadı. Hatta çok utandım bir kaç sene sınava dahi giremedim. Sonra ani bir kararla tekrar denedim ve bu kez oldu…
Sonrası hayatının akışının tamamen buraya yönelmesine sebep olan şey neydi?
Söz yazmaya başlamam sanırım, içimdeki müziğin susmadığını anladım. Ve 2009′ da istifa etmem… Çok yoğun bir dönemden sonra insan kendine soruyor, “ne yapmak istiyorum? “kendimi nasıl rehabilite edebilirim?” diye… Müzikal Bölümü’ne girmeye karar verip girememem de bir kırılma noktasıdır. Çünkü fark ettim ki istediğim şey hakkında çok da bir fikrim yok. Kendi sınav parçamı kendim belirleyemiyordum örneğin. Deli gibi müzikal araştırır olmuştum o dönem. Sonrasında L&G ile sahnede olmak… İlk kez sahnede alkışla tanışmak… Ve konservatuvara girmem…
Müzikal ile yakın bir bağın var. Müzikalle nasıl tanıştın?
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü‘ nde okurken müzikle uğraşan bir arkadaşım daha vardı. Okul bittikten sonra Yarı zamanlı Koro Şarkıcılığı bölümüne girmişti. L&G Müzikal Topluluğu‘ na da dahil olmuştu… Ben de o dönem şan dersleri almaya başlamıştım. İTÜ de bir konserlerini izlemeye gitmiştim. Orada beni Çelik Kasapoğlu‘yla tanıştırdı. Konservatuvara girmek istediğim söyledim. “Ne dinliyorsun, ne söylüyorsun, dans ediyor musun” gibi sorulardan sonra “Ok, doğru karar müzikal” dedi. Bana Linda Eder‘in parçalarını yolladı dinlemem için.Bir kaç müzikal önerdi mp3 listesi vs derken hiç bilmediğim bir dünya daldım bir anda… Öylesine yabancıydım ki bu dünyaya sınav parçamı Çelik’in önerdiği parçalar arasından seçtik. Kulak sınavı çok zordur bizim bölüme girerken. Solfejden her sene atılan çok oluyor diye sıkı tutulur. Ben o sınavı geçtim. Performans sınavında kaldım ve öyle utandım ki… Ve kendimi hatalı buldum. Müzikal hakkında ne biliyordum ki Müzikal Bölümü’ne girmeye çalışıyordum. Deli gibi araştırmaya başladım. Bloglar taradım. “Musical Singer albüm” yazıp arıyordum… Bulduğum albümleri dinlemeye başladım derken notalar bulmaya başladım derken derken baktım iş durdurulamaz noktada ve ben bir müzikal delisi olup çıkmışım… Performansları seyredip ağlıyorum gecenin bir yarısı render alırken. Ben ne yapıyorum deyip normalleşmeyi denedim sadece… Yeteneğim olup olmaması umurumda değildi. Ben sadece o sahnede olmak istiyordum.
Bugünlerde İstanbul Devlet Tiyatrosu’ nda sergilenen Erkek Arkadaş isimli bir Broadway müzikalinde oynuyorsun. Son derece yoğun bir tempoyla sahne alıyorsunuz. Bize biraz müzikalden, biraz da bu ekibe dahil oluş sürecinden bahseder misin?
Okul bittikten sonra seçmeler oluyordu. Aslında başka bir proje için çok önceden seçme yapılmıştı. Ancak ondan geri dönüş olmadı. Öğrendik ki teliflerle ilgili problem olmuş. Sonra Erkek Arkadaş’ ın seçmeleri oldu. Kapalı seçmeydi ona da katıldık. Sonrasında açık seçmeye dönüştü… Ona da artık utana sıkıla yahu acaba zamanlarını mı çalıyorum derken bir haber geldi ki: “Seçildiniz provalar Pazartesi başlıyor! Cuma sözleşme”… İnanılmaz mutlu oldum.
İlk prova günümüzde öğrendik ki 5 haftamız vardı ve bu benim ilk profesyonel tecrübemdi. İlk kez bir oyunun içindeydim ve hiç tecrübem yoktu. Okulda 4 sene boyunca hiç müzikal projesi yapılmamıştı. Temsil, konser yapamamıştık. Bu kadar kalabalık bir kadro ile sahnede olmak konusunda hiç bir fikrim yoktu. İlk 10 gün bu böyle gitti. Çok yoğun bir kondisyon çalışmasından da geçiyorduk. Bedenimiz de güçlendi ve Hocalarımızın sabrı ve yardımıyla her birimiz Erkek Arkadaş’ın karakterlerine bürünmeye başladık…Ebru Kara ve Yeşim Alıç hocalarımın emeği çok büyük bu oyun üzerinde… İki güçlü ve korkunç sabırlı kadının emeği var bu oyunda. Ben bayılıyorum onlara… Keşke onlar gibi olabilsem bir gün dediğim muhteşem kadınlar onlar. Ve bu arada ben halen her gün Maisie olabilmek için kendimi geliştirmeye çalışıyorum çünkü birçok noktada çok eksik olduğumun farkındayım…
Erkek Arkadaş ciddi anlamda dans gerektiren bir müzikal, değil mi? Sadece şarkı söylemek ve oynamak yetmiyor, bir de tam performans dans etmen lazım. Sahnelerinden bir kaçında oldukça iddialı hareketler var 🙂 Ayaklarla taşınıp sallanıyorsun 🙂
Evet, en bayıldığım sahne… Yeşim Hocanın dehası var orada. Yeşim Alıç gerçekten büyük bir deha. Sahne hâkimiyeti hayal gücü ve bence en önemlisi de eğitmen olarak sizi analiz edip nasıl algılayacağınızı görebiliyor. Hayatım boyunca yaşamadığım şeyleri yaşıyorum ben o sahnede. El üstünde havalara kaldırılıp taşınıyorum ayaklarda sallanıyorum. Herkes Maisie diye deli oluyor. Seza, hiç bir zaman kendini değerli görmediği için doğal olarak da böyle bir ilgi alaka görmedi 🙂 O yüzden Maisie olmaya bayılıyorum ben… “Hepsi benim” çünkü 🙂 Spoiler gibi oldu ama artık illaki izleyecek okuyanlar 🙂 Tabii bu arada sezon boyunca bu işi ne kadar sevdiğimi de anladım. Gala öncesinde tam da o bahsettiğin sahnede kaburgamı çatlattım ve 3 hafta aralıksız oynayacaktık. Başka bir şey için olsa muhtemelen rapor alır insan böyle bir durumda. Ama ben kas gevşeticiler, ağrı kesiciler, soğutucu spreylerle koşa koşa gittim. Kendi kendime her akşam blokaj yapıyordum, korse taktım yine çıktım. Çünkü o sahne ve bize verilen emek buna değerdi…
Dans alanında da eğitim aldın mı? Dahil olduğun bir dans projesi var mı?
Üniversitedeyken Latin dansları yapmıştım. Gösteri öncesi provada dizim çıkınca bırakmak zorunda kalmıştım. İstifa ettikten sonra flamenkoya başladım. Flamenko tek başıma yapabildiğim için tercihim olmuştu. Deli gibi flamenko müziğine âşık değildim. Ama sonra bedeninle müzik yapabilmeye, o güçlü kadın figürü olmaya âşık oldum. 3 sene flamenko yaptım. Okulla birlikte yürümedi sonra… Hala içimde bir fırsat bulsam devam edeceğim Etnik 34 de…Şimdilerde solo jazz ve lindy hop derslerine başladım.
Dansla ilgili aslında L&G zamanında da bir dönem “şov korosu” konseptine yaklaşmak adına ufak ufak koreografiler yapıp korodan katılmak isteyenlere öğretmek gibi bir misyon edinmiştim. Çok emek sarf etmiştik zamanında. Ama sahnede koreografilerimizi gösterme şansımız hiç olamadı. Provalarda kaldı. O da içimde ukdedir mesela…
Dans içimden müziğin geçmesine izin verdiğim ve hissedebildiğim için gerçek Seza’yı görebildiğimiz bir nokta benim için belki de. Bu yüzden vazgeçilmezlerimden. Bir gün bir hareket ya da dans tiyatrosunda yer almayı isterdim mesela…
Çok da güzel şarkı söylüyorsun, değil mi?
Öyle bir iddiam hiç olmadı 🙂 Sadece şarkı söylemeyi çok seviyorum diyelim… Ve bunu iyi yapmak için çaba sarf ediyorum diyelim…
Erkek Arkadaş dışında bu yıl seni göreceğimiz, canlı olarak izleyip dinleyebileceğimiz bir proje var mıdır?
Sahne anlamında ne getirir bilemem ama mixleri yakın tarihte biten bir proje var 🙂 Aslı proje Kaan Erten‘e ait Sevgi Sözcükleri albüm projesi kapsamında Melike Demirağ‘a geri vokal yapma şansım oldu. Sahne üzerinde de konserlerle ilerleyecek bir proje olarak düşünülüyor. Öte yandan ben çok sesli müziği de çok özledim … Belki onunla ilgili bir şeyler yapma şansım olur…
Çaldığın bir enstrüman var mı?
Maalesef yok. Ses tellerimi saymazsak 🙂 Ha bir de kulaktan dım dım dım çaldığım bir gitarım ve bir türlü çalmayı beceremediğim ukelelem var… Uzun uzun parmaklarım var ama ben akorlara erişemiyorum. Muhtemelen bir şeyleri yanlış yapıyorum 😀
Başka bir alanda ciddi bir eğitim alan biri olarak işinden, üstelik epeyce yol almış olduğun bir yaşta, son derece cesur bir kararla ayrıldın ve o hayatı arkanda bırakarak seni gerçekten mutlu eden şeyin peşinden koştun. Ailen sadece sanat ve sahne sanatlarıyla ilgilenmen ve hayatını buradan kazanman konusundaki kararına nasıl yaklaştı? Hiç pişman olup endişelendiğin oldu mu?
Ailem tabii ki endişeleniyor benim için. Bunu kabullenmeleri hiç kolay olmadı. Çalışma programı geldiğinde 10 güne havlu atar diye gözümün içine bakıyorlardı. Aldığım yevmiyeye inanmaları da zaman aldı. Zaten yeme içmede gidiyor bu para sen ne yapıyorsun diye çok sordular… Ama sanırım prömiyer günü gözümün içindeki o parlamayı gülümsemeyi görünce sanırım onlar da benim için bir parça sevindiler. Misal anneannem. Ben konservatuvara girdiğimde de bana çok tepkiliydi. Teyzelerim… Tüm aile… Çünkü ödüllü bir tasarımcıydım. Şansım varmış ki o alanda da başarılı bir tasarımcıydım. “Bu yüzden sen mesleğini bıraktın bak ikiye bölündün. Tasarıma yoğunlaşsan kim bilir neler olurdun”. Bunları hep duyuyordum ben. Anneannem prömiyere gelemeyecekti. Onun gençliğine ait bir dönemde geçiyor oyun. Kostümlü provada fotoğrafımı çekip bir tek ona attım. Gelen yanıt üzerine ağladım. “Göz bebeğim gözlerinin içi gülüyor. Çok beğendim çok güzelsin. Lise talebesi gibisin, ilk defa ‘bu kız iyi bir karar mı verdi acaba’ dedim.” Ben çünkü senelerce bunun için savaşmıştım.
Pişman değilim çünkü çocukluğumdan beri ben bunu istiyordum… Bazen çok yorgun ya da hasta olarak sahneye çıkmak zorunda kaldığımda kendimi nasıl motive ediyorum biliyor musun Pınar? “Sen küçükken de bir sahnen vardı ve Boş koltuklarda hayali seyircilerine şarkı söyleyip dans ediyordun. Şimdi bak o koltuklar dolu ve seni dinleyecekler gerçekten… Hadi onlar için söyle…”
Ekip arkadaşlarınla bir araya geldiğinizde ilk önce ne yaparsınız?
Kulisteyse eğer merhabalaşıp saç sırasına karar veriyoruz. 3 saat önce kulise geliyoruz ve son dakikaya kadar o hazırlanma bitmiyor. Saç makyaj, line check, bazen sound check… Bazen daha da erken gelip dans provası alıyoruz…
Sahneden evvel bir ritüelin var mı?
Ayyyyy evet ritüelim de var totemimiz de var kızlarla… Ritüel sayılır mı bilmiyorum ama yapılması gerekenleri yaptığımı düşünüyorum. Vücudumu açıyorum Esneme hareketleri yapıyorum o 5 haftada bize tavsiye edilen… Karın kası çalışmam gerekiyor yaptığımız hareketlerden ötürü ve kondisyon olsun diye yaptığım hareketler var… Sonra da Şan dersi yapar gibi lip roll ile başlayıp U vokal A-E -YA gibi vokal sesler ile şarkılarda ihtiyaç hissettiğim İ vokali gibi vokallerle sesimi açıyorum. Telefonuma sırf bu iş için uygulamalar indirdim. Yarım saat kadar sesimi açıyorum… Sonra da koşa koşa Sahneye yetişmeye çalışıyorum 🙂
Totemimize gelince… Sahneye çıkmadan önce Asil kızlar olarak yaptığımız bir hareket var onunla güç birliği oluşturuyoruz. Sonra ellerimizi ortada birleştirip holigan vari “Asil kızlar “ diye bağırıyoruz, öpücükler fırlatıyoruz… Biz ekip olarak birbirimizi çok seviyoruz ve bence iyi bir ekibiz. En azından ben öyle hissediyorum. Bir de başıma gelen bunca kazadan sonra kendimi okuyorum, dua ediyorum. Bir sürü dualarım var en sonunda da “Allah’ım sen yardım et utandırma, emeklerimizi ziyan etme.” diyip çıkıyorum :). Bir de gökyüzünden beni izleyen dedelerime ve nineme göz kırpıyorum. Yanımda olduklarını biliyorum çünkü.
Peki sahne öncesi muhakkak yaptığın bir egzersiz var mıdır?
Vücut esnetme ve Ses ısıtma için lip roll ve vocal fry denen bir egzersiz.
Sahnedeki o 2-3 saat aslında sadece buz dağının görünen kısmı, değil mi?
Cidden deli gibi emek, ter ve hatta kan var o sahnede… Vücudumuzla sesimizle para kazanmamız gerek ve ona gözümüz gibi bakıp geliştirmemiz gerek ve yatırım yapmamız gerek… Öncesi var… Sahne üstünde mesela çok basit bir hareket var Riviera dansında… Ben nasıl beceriyorum bilmiyorum Elimde damarımı patlatıyorum. Kocaman davul gibi şişiyor her gece 🙂 Provalar esnasında çok ciddi sakatlıklar da yaşandı… Benim zaman zaman nükseden kaburga ezilmem vardı mesela o dönemden miras sonrasında sahnede çatladı ve ben o temsile devam ettim. Ama o sahne hepsine değer… Öleceğimi bilsem yine de o sahne için çalışıp çabalarım. Yeter ki o sahnedeki iş iyi olsun… Yücelsin…
Sahne sanatlarıyla uğraşan insanların ve profesyonel olarak şarkı da söyleyenlerin bedenlerinin güçlü olması gerekir , değil mi?
Aynen öyle nefes nefese kalmamamız gerekiyor. Askeri eğitim gibi çalıştırıldık biz bu süreçte ve onu bir nebze de olsa devam ettirmeye çalışıyorum ben… Plank duruşunda Dağ Başını Duman Almış söyledik mesela sesimizi vücudumuz efor sarf ederken de atabilmek için… Yani olayın fizikle değil aslında kondisyonu iyi tutabilme ile alakası var. Nefes almak bile acı verirken koca koca nefesler alıp şarkı söylemenin acısını biliyorum artık… 🙂
Sabahları kalktığında ilk ne yaparsın? Ortalama günün nasıl geçer?
Mide ilacımı alıyorum. Reflüzedeyim maalesef… Tuzlu limonlu gargaramı yapıyorum ardından. Sonra bir Guinea Pig‘im var… Ona yemeğini hazırlıyorum. Onu besliyorum. Onu doyurduktan sonra kendimi doyurmaya geçiyorum… O bitince 20 dakika hulahop çeviriyorum. Bu aralar elimde afiş işi var.. Onunla ilgili çalışmamı yapıp vücut esnetme, kondisyon, ses açma, sonra sahne için koşturmaca…
Sahne sanatlarıyla uğraşan insan için dil bilmek neden lazım?
Literatür takip etmek açısından, dünyada neler oluyor takip etmek açısından önemli… Parçaları Türkçe’ye adapte edebilmek açısından ne dediğini anlayabilmek ve çevirebilmek önemli. Yurt dışına gidebilmek için önemli… Ama bizim bölüme girerken özellikle “İngilizce bilmiyor musun? Ayyy yazık çok kötü” muamelesi vardır. Bence kişinin azmini bilmeden bu yanlış… Hele ki ana dili Türkçe olan ufacık 5 yaşında çocukların İngiliz aksanıyla şarkı söylemelerini gördükten sonra…
Bir gün kendi mekânın olsun ister misin?
Çooook… Hayalimdi. Ama bizim jenerasyonda bu hep var. Yalan Rüzgarı’ ndaydı galiba, bir karakterin mekanı vardı. Gündüzleri restoran olurdu orası, geceleri kadın orada sahneye çıkardı. Acaba bundan mı etkilendik diye düşünmüyor değilim. Ama buna benzer, kafe restoran olsun ufak bir köşe olsun orada tasarım işler satılsın. Yukarıda hem atölyem hem yaşam alanım olsun. (1 kat mekân yetmedi iki katlı bir de 🙂 ) Akşamları aşağıya inip orada şarkı söyleyeyim kabaremsi sahne şovları yapalım. Bu benim hayalimdi. Gerçek olması zor ama hayaller peşinden koşmak içindir…
Hangi ses gurubuna dahilsin? Bir enstrüman olsan ne olurdun sence?
Ben sopranoyum… Çağnur Gürsan Hocam Colarature olduğum kanısına varmıştı. Çünkü biraz enteresan bir ses aralığım vardır. Normalde bir sopranoda pek görülmeyen peslerim de vardır. Tizlerim de açıktır… Aralıkta problem yok ama teknik problemlerim vardır benim.
Enstrüman olsam … Çelik bana eskiden blok flüt derdi vibratom yok diye 🙂 Ama ben muhtemelen perküsyonla ilgili bir şeyler olurdum herhalde…
Müziği hangi renkle bağdaştırırsın?
Tek bir rengi bağdaştıramazdım. Gökkuşağı çünkü müzik…
Peki müzikalle ünlü bir bir tabloyu bağdaştırabilir misin?
Giuseppe Arcimboldo‘nun Sebze Adam tablolarından Vertumnus, Kutsal Roma Germen imparatoru II.Rudolf’un portresi. Hem renkli hem deli işi çünkü…
En beğendiğin müzikaller – ilk 3?
Ay bu çok zor bir soru… Hepsine deli oluyorum… Next to Normal, Addams Family, In the Heights, Jekyll & Hyde, Wonderland... Aslında 3 müzikal bestecisi falan mı seçsem… Andrew Lippa, Wildhorn ve Lin Manuel Miranda mı desem…
En beğendiğin 3 müzikal oyuncusu?
Bunlar çok zor sorular ama 🙂 Sutton Foster, Linda Eder, Susan Egan, Idina Menzel, Kyrista Rodriguez…
Hastasıyım dediğin şarkıcı / müzisyenler?
Linda Eder, Sutton Foster, Natalie Weiss, Jessie J., Bu ne şimdi demeyin ama Ricky Martin 🙂
İdolümdür dediğin oyuncular?
Juliette Binoche, Ayla Algan
Önüme her çıktığında izlerim dediğin film?
P.S I Love You ve Buz Devri ve Happy Feet
Türkiye bir müzikal ya da albüm olsa ismi ne olur?
Hmmmm, pek bilemedim ama önce Kaos geldi aklıma sonra, Karışık Kaset ya da Baharat da olabilir gibi geldi.
Beni yürekten vurdu dediğin müzikal?
Canlı olarak izleyemedim ama Next To Normal, canlı olarak izlediklerimin arasında da Phantom Of the Opera
Ruhunu, beynini, gönlünü rahatlatan şarkı/sarkılar?
Damien Rice – It takes a lot to know a Man
Son bir yıldır okuduğun, dinlediğin, izlediğin oyun, film, kitap, konserler, gittiğin sergiler içinde seni en çok etkileyen 3 eser?
Sessizliğin İçinden, Phantom Of the Opera
Asla kaçırmam dediğin bir festival var mıdır?
Eskiden Film Festivali ve Tiyatro Festivali’ydi… Son 4 senedir ancak fırsat bulursam seçtiğim oyunlara gidebiliyorum.
Sahneyi seçmeseydin ne olurdun?
Tasarımcıyım işte… Ama bir de benden iyi çocuk bakıcısı ya da eğitmen olabilirmiş sanırım…
Burcun, yükselen burcun nedir? Astrolojiye inanır mısın?
Yay burcuyum ve ayvayı yemiş bir Yay burcuyum çünkü yükselenim Başak ve evet inanırım…
Peki aşk?
Aşk… Aşk bence insanı değiştiren bir şey. Asla tahammül edemem dediğiniz şeyler bir anda sizin için güzelleşmeye başlıyor. Paspal paspal dolaşırken birden ay bugün ne giysem de daha güzel olsam diyorsun. Sonra bence muhteşem bir ilham kaynağı ve üretken hale geliyorsunuz. En azından bende öyle oluyor. Şiirler, şarkılar yazıyorum çünkü içimde tut tut bir yere kadar tabi… Ayrıca insana, hayvana, doğaya, yaptığın işe… hiç fark etmez. Seni iyileştiriyor aşk bence. Ha bir de acı çekeceğini bile bile balıklama atladığımız başkaca bir şey var mıdır şu hayatta bilemiyorum.
Ben insana duyulan aşk konusunda kelam etmesem daha iyi ama aşkla bağlı olduğum müzik ve sahne iyi ki var ve hayatımdalar…
Yemek? Sever misin, yapar mısın?
Çok severim yapmayı. Yediğim yemeklerin içinde ne var nasıl yapılmış çözüp denemeye çalışırım. Yeni şeyler denemeyi evde olan malzemeyle yemekler soslar uydurmayı severim. Sonra onları not ettiğim bir defterim var. Merak salıp paella ve sangria yapmışlığım vardır. Elim lezzetliymiş. Yemeklerimi yiyenler öyle diyor…
İstanbul’da nefesini açan yerler?
Yeşilköy sahilde kimse olmadığında dalgaların sesini dinlemek… Burgazada ve Moda… Ha bir de Galata ve Çukurcuma’yı seviyorum amaçsızca dolaşırsam ama…
İstanbul dünya olsaydı kültür başkenti hangi ilçesi, semti olurdu? Neden?
Ortadoğu’ya dönüşmüş olsa da Taksim ve çevresi sanırım… Onun kadar yoğun yaşanmışlığı ve farklı dönem mimarisine sahip ve üstüne üstlük son katmanı bu kadar renkli olan bir yer daha yok sanırım…
Türkiye’de gitmeyi sabırsızlıkla beklediğin o tatlı tatil köşen?
Demre -Kaş arası koylar ve Manavgat… Ben deniz ve güneş aşığıyım… Berrak deniz olsun beni üstüne bırakıp unutabilirsiniz. Tüm gün yüzebilirim… .Acaba denizkızı mıydım önceki hayatıma diye düşünmüyor değilim, yüzmeyi çok seviyorum.
Şu dakika yurt dışına gidebilirsin desem?
İspanya… Zaten bazen düşünüyorum bence ben o topraklara aidim yanlışlıkla buralara düşmüş gibiyim…
Yurtdışında izlediğin ve asla unutmadığın bir performans?
Geçen sene cruise seyahati yapma şansım oldu. Şansımıza Müzik Gemisi diye bir gemi konseptindeymişiz. Her gece bir sahne şovu sergileniyordu ve inanılmazdı. Notre Dame de Paris da İtalyan versiyonunda yer almış Roberto Sinagoga gelip konser verdi o muhteşemdi. Bir de “orada her gece sahneye çıkanlar kesin müzikalci” diye düşünüyordum çünkü muhteşem seslerdi. Muhteşem danslar şovlar…
Müzik mobil teknolojilerin ve uygulamaların yardımıyla gitgide daha rahat icra edilebilen bir alana dönüşüyor. Onlarca uygulama var. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Ben çok beceriksizim bu konularda. Teknoloji özürlüyüm. Birilerinin bana öğretmesi gerek o aplikasyonu kullanmayı ki şu sıralar öyle bir vakit yok. Acapella’yı görüyorum çok özeniyorum deneyeceğim umuyorum.
Yetenekli çok insan var Türkiye’de…
Evet var… Bir kısmı şanslı bir kısmı şanssız bir kısmı şuursuz 🙂 Hep kendime hatırlatıyorum kontrolsüz güç güç değildir…
Kendi kuşağından geliyor diyebileceğin, çok sevdiğin müzisyenler/oyuncular var mı?
Bizim dönemden takibe alınması gereken adam Barış Arman‘dır bence… İşin yaratıcı kısmında da yer alır. Müzikalin harika çocuğu diyoruz biz ona. Kendi tiyatroları var Kazan Dairesi ve mutlaka görülmesi gereken ilk işleri var Hedwig ve Angry Inch Glam Rock Müzikali. Bir diğeri Nebi Birgi… Cesareti ve yaratım gücü takdire şayandır. Bu iki adam üretmek için elini taşın altına koyuyor… Oyunculardan Defne Koldaş (sevimliliğine oyunculuğuna dansına her şeyine bayıldığım, hasta olduğum insandır), Ezgi Erol (sesine bayıldığımdır), Benden küçüktür deli insan Bengisu Önal var. Berklee‘den döndüğünde neye dönüşecek hiç bilemiyorum.
Ülke sanat konusunda sence ne durumda?
Çok fena… İyi niyetli ama bence fena durumdayız…
Türkiye’deki sanat eğitimini dünyadakiyle karşılaştırabilir misin?
Bunu kıyaslama şansım ancak workshoplarda oluyor. Genel olarak da eğitim sistemlerimiz farklı esasında. Orada sanata yönlendirilmemen ya da analiz edilememen gibi bir şansın yok. Burada kişilerin çabalaması, o eğitimi almak için dahi çevresini ikna etmesi gerek. Özellikle müzikal alanında her şey daha erken başlamalı ki yurt dışında öyle. Bizde henüz tam zamanlı bir Müzikal Tiyatro Bölümü’nün dahi olmadığını düşünürsek…
Bunları çok utanarak söylüyorum aslında benim ne haddime ancak diğer dalımın da sanata yakın bir yanı var ve benim genel olarak analiz ettiğim, bizim eğitim sistemimizde hep jüriler var. Ödev teslimleri var… Hep yapılan işin yargılanması var. Bence yargılanma değil üretmek ve ürünün analiz edilip geliştirilmesi doğru yönlendirilmesi olmalı amaç… Ama mutlaka üretkenlik olmalı…
Genç sanat meraklılarına aktarmak istediğin bir şey var mı?
Öyle bir aktarım yapacak deneyim ve statüde değilim ama kalplerinin sesini dinlesinler ve çabalamaya devam etsinler. Engeller ne olursa olsun. Sağlıkla geçireceğimiz zaman ne kadar bilmiyoruz. Umduğumuz kadar uzun vaktimiz olmayabilir. Pişmanlıkla geçirilecek zamanlarımız yok aslında. Aşkla bir işi yaparlarsa belki sonuç muhteşem olmuyor ama ruhunuzun mutluluğunu tarif edemem… Tutunsunlar. İnsanların sevdikleri işi yapmaları gerek… Vazgeçmesinler…
Bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim bana değer verip yer verdiğiniz için…