Geçenlerde Marko Paşa Müzikali’ni izledim, seyrettim, dinledim ve çok eğlendim.
Orijinal hali Franz Von Schönthan ile Gustav Kadelburg tarafından yazılan Marko Paşa oyunu, Nejat Uygur tarafından Türkçeye ve Türk kültürüne uyarlanıyor ve yıllarca sahneleniyor.
Türkçeye uyarlanan versiyonunda, hikaye, 1920’li yılların İstanbul’unda geçiyor. Otoriter ,varlıklı, dediğim dedikliğin son noktasında ve asalete önem veren bir paşa ile fena halde iç güveysi hale gelen damat Hayrullah’ın çekişmesi üzerinden dolaylı dolaysız hikayeye katılan karakterlerin hep birlikte mutlu sona ulaşmasını izliyoruz. Oyunu, müzikal forma dönüştüren, Uğur Babürhan. Yani bugün izlediğimiz versiyon, aslında orijinal oyunun müzikal bir versiyonu.
Bir kere şunu söylemem lazım: bu müzikal, sıcacık ve neşeli bir Türk müzikali. Akan, durmayan, duraksamayan, insanı bayıltmayan, dinamik bir oyun. Çok eğlendim. Ali Poyrazoğlu da salondaydı ve oyunun sonunda kendisiyle yapılan mini bir röportajda tiyatro severlere bu oyun için “Marko Paşa oyununa bayıldım, kahkahadan yerlere yattım, bu ikisi ve tüm kadro, vodvilin kralları, mutlaka izleyin” diyordu.
Müzikale düşkün biri olarak, üstelik Haldun Dormen, Serpil Günseli, Çağnur Gürsan, Fahris Akarsu, Çelik Kasapoğlu, Uğur Babürhan gibi bu alanda ve paralel alanlarda usta isimlerin derslerini almış bir müzikal öğrencisi olarak şunu söylemem lazım: Marko Paşa Müzikali, istisnasız herkese gidip izlemesini rahatlıkla tavsiye edeceğim bir Uygur Tiyatrosu eseri.
Bir kere, müzikal bir oyunda, elbette müzik,en önemli unsurlardan birisi. Bu oyunda, müzik insanı hemen sarmalıyor, melodiler insanın beyninde hemen yerini alıyor. Tabii ki bunun arkasında, sevgili Serpil Günseli’nin, onun o güzel beynini, güzel aklı var. Bu eser, bu oyun, Serpil Günseli’nin bu alandaki ilk çalışması değil.
5 yaşında piyanoyla başladığı müzik hayatının enteresan bir yolu olmuş. 27 yaşında evli, çocuklu ve mühendis iken birden konservatuara giriyor, yetenek sınavında 2 sınıf atlatıyorlar, hızını alamayıp üstüne bir de yüksek lisans yapıyor. Ardından konservatuarda piyano hocası olarak kalıyor, atm 15 sene. Haldun Dormen ile tanıştıktan sonra da müzikallerin bizi büyüleyen dünyasına adımını atmış oluyor. Yıllarca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Bölümü’nde öğretim görevlisi ve Işık Üniversitesi Müzikal Topluluğu’nun Müzik Direktörü ve danışmanı olarak çalıştı. İşte Serpil Abla ile biz böyle tanıştık. Haldun Hocamızın sahne dersinde ve Fahris Hocamızla Uğur Babürhan’ın ders zamanı dışında her yıl yenilenen sahne projelerinde bizim piyanomuzda hep Serpil Abla var idi. Haldun Dormen’in derslerinde piyanoda önce başkalarının müzikallerini çalan Serpil Abla, zamanla kendi bestelerini çalmaya başladı. Evet, Serpil Günseli, bu ülkenin ilk kadın müzikal bestecisi. Bu büyük bir gurur. Say desen Melih Kibar, Timur Selçuk, Can Atilla gibi isimler var çünkü sayabileceğimiz.. Operetleri de sokarsak Cemal Reşit Reylerden bahsetmemiz gerekir ki bu isimlerin yanına Serpil Günseli’nin eklenmesi müthiş bir başarı aslında. Amphytrion, Bir Kış Öyküsü, Kantocu ve Marko Paşa oyunlarının insanın aklında yer eden melodileri, onun beyninden ve parmaklarından bizim kulaklarımıza yayıldı. Üstelik, 2006 senesinde Afife Tiyatro Ödülleri’nde Kantocu müzikaliyle Yılın En Başarılı Sahne Müziği kategorisinde Afife’yi kaptı.
Oyunun yönetmeni, şarkıların söz yazarı, dekorun tasarımcısı, oyunun Marko Paşa’sı sevgili Uğur Babürhan. Yıllarca onlarca müzikali sahneye koyan, ustaca şarkı sözleri yazan, yönetmen, oyuncu, şarkıcı, kreatif karakterinin yanında ressamlık meziyeti de var. Marko Paşa’yı sadece sert ve dediğim dedik, diktatör dış görünüşüyle değil, hali tavrı duygularıyla, baskın sesiyle ağırlığını hissetmemizi sağlayan oyunculuğu, akan bu müthiş oyunun rejisindeki ustalığı, insanı yormayan akıcı ve müziğe uygun yazdığı şarkı sözleriyle Uğur Babürhan, bu oyunun en önemli karakteri bana göre. Elbette, Uygur Gösteri’nin müthiş oyuncuları da öyle.
Ben Mürüvvet’e bayıldım.
Karakterin kendisi kadar Leyla Yüngül’ün yorumuyla vücut bulan versiyonu da son derece sıcak, samimi, komik ve tatlı 🙂 Tüm heyecanını, tutkusunu hissediyorsunuz. Mürüvvet sahnedeyken gülümsüyorsunuz. Müthiş.
Behzat-Süheyl kardeşlerin oyunculuklarına laf söylemek bana düşmez. Güzel de dansediyorlarmış, iyi de şarkı söylüyorlarmış.Sürekli yüksek enerjileri, performansı yüksek rolleriyle akış boyunca saniye sıkılmanıza müsaade etmiyorlar.
Sadık Kızılağaç’ın kostümleri için şunu söyleyebilirim: zevkli. Beyleri çok güzel giydirmiş, genel renk uyumu, renk paleti, kumaş seçimi müthiş. Behzat Uygur’un takımları ve papyonları ile Nejla Uygur’un kıyafetlerinin renk paleti, kendi içlerindeki ve kendi aralarındaki uyuma bittim. Laf arasında Behzat Uygur ‘a papyonun çok çok yakıştığını da belirteyim 🙂
Nejla Uygur’a gelince… İnsana pes dedirtiyor, çok zarif, çok güçlü…Ailece yetenekliler elbette, oyuncular..
Bu oyunu izleyin, izlettirin, derim. Kesinlikle vaktinizi hakediyor. Emeği geçen herkesin eline sağlık diyelim. İyi seyirler.