Ayağımızın tozuyla Hamburg’dan döndük. Kısa ve çok yoğun bir deneyimdi. Alman şehirleri pratiktir. Hamburg ile ilgili çok fazla Türkçe kaynak yok. Ben de merak edenler ve gidecekler için kendi gördüklerimden ve okuduklarımdan süzerek genişçe bir kaynak hazırladım.
Ne yaptıysak, zaman-bütçe kombinasyonumuzun ve enerjimizin el verdiği ölçüde yaptık. Yapamadıklarımızı ilgili maddelerde belirttim. Kişisel anlamda beni derinden etkilemese bile, bir şekilde önemli olduğunu gördüğümüz ama yapamadığımız şeyleri listede tutmayı tercih ettim. Girişte genel gözlemlerimin listesi var. Ardından Hamburg’da yapılabileceklerin listesi var. Son listede ise bir dahaki gidişimde yapmak istediklerimi sıraladım. Sorularınız olursa, seve seve yanıtlarım. Bana iletişim bilgilerim vasıtasıyla ve yorum bırakarak ulaşabilirsiniz.
Hamburg Hakkında 15 Nokta
- Free and Hanseatic City of Hamburg yani “Bağımsız Hansa Şehri Hamburg”, Almanya’nın Berlin’den sonraki 2. büyük kenti, Almanya’nın en büyük limanı, dünyaya açılan kapısı ve 16 eyaletinden birisi. Bir ulaşım ve ticaret metropolü. Dünyanın en büyük 7., Avrupa’nın ise en büyük 2. konteyner limanı. Kuzey Denizi’nden 120 km içeride, Elbe Nehri üzerinde kurulmuş olan dev Hamburg Limanı, Kuzey ve Doğu Avrupa ticaretinin merkezi dağıtım noktası.
- Hansa Birliği, yüzyıllar boyunca çok güçlü bir ticari – ekonomik (ve tabii ki bunun paralelinde siyasi) yapılanma olarak varlığını sürdürmüş. Hamburg, birliğin önde gelen üyelerinden birisi imiş. 1945’te Almanya Federal Cumhuriyeti’ne bağlanmış ve bir kent-eyalet statüsüne geçmiş.
- Çok yeşil bir şehir. Şehir merkezinde devasa ve adım başı rastlanabilecek onlarca park var.
Sokaklar,çatılardaki bahçeler, avlular, meydanlar, apartman bahçeleri, balkonlar hep yemyeşil. Ağaç ve çimlik alanlara ilave olarak balkonlardaki, dükkan önlerindeki ve kaldırımlardaki dev saksılar, çiçekler ve bitkiler insanın sürekli gözünü okşuyor, ruhunu rahatlatıyor. Üstelik, bu kadar yeşillikle yetinmiyorlar: Evlerin açık pencerelerine doğru bakınca duvarlarda orman, ağaç manzaralı tablolar görebiliyorsunuz. Ev dekorasyonu mağazalarında bile ağaç ve yeşillik motiflerinin basılı olduğu minderler ve bolca ahşap dekorasyon ögesi satıldığını görüyorsunuz. Yani yeşille yaşıyorlar. Yeşili yaşıyorlar. Yönetim ve planlama da bunu destekleyecek bir ortam yaratmış.
- Hamburg, bir su, kanal ve köprü kenti. Yeşil ve tatlı su bir araya gelince, tabii ki kuğular, sincaplar, sakarmekeler, saz tavukları, martılar, çeşit çeşit ördekler ve kazlar sıkça karşınıza çıkıyor. Alster Gölü, Elbe Nehri.. Her yer su 🙂
- Kiliselerin çan kuleleri, devlet dairelerinin kuleleri, alışveriş merkezi binaları, güzel ve kocaman saatlerle size sık sık zamanı hatırlatıyor. Almanlar ve zaman mevhumu!
- Binaların cephelerine, köşelerine, ara katlarına, çatılarına, park ve meydanların farklı noktalarına bakarsanız, sizi minik heykeller selamlıyor. Göreceksiniz.
- Bölgede doğal kaya sıkıntısı olduğu için hemen hemen tüm binalar kiremit tuğlalardan yapılmış ve şehir genel olarak kiremit rengi tuğlalar ve beyaz krema tadındaki boyalarla kombinlenmiş bir havuçlu kek kıvamında. İstisnalar var tabii: Örneğin, Rathaus yani Belediye Sarayı dev kum taşlarına bir örnek.
- İngilizce sorunu var.Turlarda özellikle hissediliyor. Fransızların pabucunu dama atarlar. İtalyanlar kadar varlar ve İngilizce ihtiyacını pek sallamıyorlar!
- Sosis ve bira düşkünleri yaşadı 🙂
- Geceleri çoğu sokak büfesi, food truck vs kapanıyor. Gündüz görüp “şurada şunu yerim” dediğiniz büfeyi 20:00’den sonra bulmak zor. Gördüğünüzü anında yeyin 🙂 İçinizde uhde kalmasın.
- Bir spor, piknik, chill out ve mangal kültürü var.
- Hauptbahnof‘un doğusunda kalan bölge, Brennerstrasse ve Hansaplatz’a dikkat: Sokaklar “kadın ister misin” önerileriyle beyleri çeviren kadın ağırlıklı çalışanlarla dolu. Adım başı! Böyle bir ticareti, bu kadar ortalık bir yerde, mahalle aralarında görmemiştim. Her saatte ama her saatte aynı şey söz konusu. Bölgede bir de rehabilitasyon merkezi varmış. O nedenle, günün her saatinde hafif kafası iyi olan ve/veya bu durumdan çıkmak için uğraşan her millet ve ırktan insanı görebilirsiniz. Gece biraz sevimsizleşebiliyor. Ben rahatsız olmam, sadece görünce hallerine üzülüyorum. Ancak bu tip insanlardan ve ortamlardan korkan, rahatsız olabilen çok insan var. O nedenle, konaklama konusunda Hansaplatz taraflarına dikkat.
- Gerçek Hamburglular hakikaten zarifler, sade ve bakımlılar ve hemen farkediliyorlar.
- Mural, grafitti, sokak sanatları, şehrin çok aktif bir parçası ve efsane mural yıldızları var. Aktivist sanatçıların örgütlenmeleri çok güçlü.
- Bazı Avrupa şehirlerinde sürdürülen bir gelenek var: Şehirden ayrılanlar, bir ağaca ayakkabılarını bırakıyorlar 🙂 Hamburg’da da bu tip ağaçlar görebilirsiniz.
HAMBURG’DA YAPABİLECEĞİNİZ MİNİMUM 68 ŞEY
1) Tüm eksiklerine rağmen bir Hamburg Card alın.
Avrupa’da gittiğimiz her şehirde city card-şehir kartı alırız. Hep aldık. Bu kartlar, 1-2-3-6 günlük olabilir, 24-36-48 saatlik olabilir. Farklı zaman seçenekleri mevcuttur. Fiyatları şehirden şehire değişir. Size öncelikle ve en önemlisi :
- Şehrin genellikle ilk 2 halkasında geçerli olacak şekilde sınırsız bir toplu taşıma kullanımı verirler. Bizim gibi şehri kısa vakitte yoğun bir şekilde deneyimlemek isteyenler için çok önemli bir fayda. Şehirdeki hemen hemen her türlü müzeye bedava giriş imkanı sunarlar. Bedava olmayan bazı özel müzelerde de indirim sağlarlar. Üstelik kimi zaman kapsam dahilindeki müzelerde karta ait giriş sırası ayrıcalığıyla çok beklemeden mekana girersiniz: Bu, zaman ve enerji açısından ciddi bir tasarruf demek. Çünkü müze kuyrukları ciddi anlamda uzun olabiliyor.
- Bir çok kafe ve lokantada %20 civarlarında indirim sağlarlar.
- Bazı kafe ve lokantalarda ve bazı mağazalarda küçük hediyeleriniz olur. Bu bazen Amsterdam’da şehrin en eski ve gözde barında bir shot, Budapeşte’de güzel bir lokantada bir gulaş tabağı olabilir 🙂
- Şehirde sadece müzelerde değil, hop-on hop off otobüs turlarında, envayi çeşit tekne turlarından bir kaçında size 1-2 günlük ücretsiz kullanım, 1 seferlik kullanım gibi imkanlar sağlar.
- Çok çeşitli turistik mekanlarda, turlarda indirimler ya da ücretsiz girişler sağlarlar.
- Şehirle ilgili bir kitapçık verirler. Aslında bu kitapçıklar, kart imkanlarıyla alakalıdır. Ancak kartlar, çoğu etkinliği kapsadığı için bu kitapçıklar aslında küçük birer şehir rehberi gibidirler.
- Basılı ve güzel bir şehir haritası verirler.
Hamburg Card gördüğüm en zayıf şehir kartı 🙁 Yukarıda anlattıklarımın neredeyse hiç biri yok! Müzelere ücretsiz giriş, ücretsiz tur imkanı, hediyeler vs beklemeyin. Sadece bir çok şeyde ortalama %20’lerde bir indirim söz konusu. Yine de özellikle sınırsız ulaşım hadisesi ve indirimleri yüzünden kartı almanız iyi olabilir.
Biz, 3 günlük grup kartı versiyonunu aldık: 43,90 Euro . 5 kişiye kadar kullanılabiliyor. 4-5 kişi için çok mantıklı bir öneri.
2) HVV Sitesine göz atın, ulaşım için güzel paketler var.
Hamburg Card almayacaksanız, tamam. O zaman internet sitesine bir göz atın. Raylı sistem. Kısa mesafe tek kullanımlık bilet 1,5 Euro ile 2, 20 Euro arasında değişiyor. Havalaanından S1’e binerek yaklaşık 25 dakikada Hamburg Hauptbahnof’ta yani ana tren istasyonunda oluyorsunuz. Bunun tutarı, kişi başı 3, 20 Euro. Günlük bilet 7,60 Euro. Biz 9 AM grup bileti aldık. 2 – 5 kişilik bu biletler gruplar için efsane güzel. Tutarı 11,60 Euro .
2 kişi ve daha fazla sayıda insansanız, mesela 5 kişiyseniz, süper. Bu biletle tüm gün sınırsız bir kullanımla 5 kişi dolanabilirsiniz. Ancak hafta için sabah 06:00-09:00 arası kullanılamıyor. Çocuklu aileler için de güzel bir opsiyon var. Siteye bakarak karar verebilirsiniz.
3) Şehir haritanız olsun.
Havalanından, ana istasyonundan ve turist bürolarından şehir haritasını alabilirsiniz. Ayrıca buralardan onlarca etkinliğin detaylı el broşürlerini de bulabilirsiniz. Uygulamanız olsun ama basılı bir haritanız da muhakkak olsun.
4) City Maps2Go’nun Hamburg haritalarını telefonunuza indirin.
Hem iOs hem Android tabanlı işletim sistemleri olan telefonlarda uygulama sorunsuz çalışıyor. Biz yıllardır kullanırız. GPS üzerinden çalışan harita, şehirdeki hemen her şeyi önceden işaretlemenize yardımcı olur. Bu uygulama size, restoranlardan tarihi mekanlara ve müzelere, parfümerilerden eczane, tuvalet, marketlere kadar her şeyin yerlerini pasajların içlerine dek verir. Yönünüzü de gösterir. Yurt dışındayken internete ihtiyaç duymadan kullanılan ve en çok sevilebilecek uygulamadır. Ayrıca bazen beraberinde bir takım dokümanlar da sunar.
5) Hop-On, Hop-Off yapmak yurt dışı seyahatinde adettendir. Ancak Hamburg’da ciddi bir İngilizce sorunu var.
Biz Die Roten Doppeldecker – Red Double Deccker’ı seçtik, kırmızı çift katlı otobüsle Stadtrundfahrt Linie A (Sightseeing Tour Line A) yani A hattında şehir turu yapmaya karar verdik. Normal fiyatı 17 Euro. Hamburg Card varsa 15 Euro ödüyorsunuz.
Maalesef “ticari dağıtım noktası, optimum lojistik örneği, dünyanın bilmem kaçıncı büyük limanı, Almanya’nın dünyaya açılan kapısı” gibi övünülen vasıflarına tezat olarak, Hamburg’un turistik atraksiyonlarında anlatım konusunda ciddi bir İngilizce sorunu var!
Avrupa’da çokça hop on-hop off yapmış biri olarak şunu söyleyebilirim: onlarca dilde anlatım mevcuttur. Kulaklık takarsın, onlarca dil arasından istediğini seçersin. İster Japonca, ister İngilizce, ister Fransızca dinlersin. Çok da güzel anlatılır. Kimi zaman Türkçesi dahi olur. Ben hep İngilizce tercümeleri dinlerim. En temizleri bunlar olur. Judi Dench tadında, olmadı Colin Firth gibi güzel güzel konuşan bir ses, altta hafif bir seviyede bir klasik müzik eseri eşlik ederken, size ilgili noktanın tarihini, bugününü, o şehir için o noktanın ne ifade ettiğini, o noktanın civarında başka neler olduğunu, oradan hangi ünlü isimlerin çıktığını, orada inerek nerelere gidebileceğinizi anlatır. İn bin yapar, binince istediğin noktadan devam eder ve istediğini dinlersin.
Tekne turları için de hemen hemen aynı şey söz konusudur.
Hamburg’da bunları yapmak, eğer bir şey anlamak istiyorsan, sadece gördüklerinle ve kendi araştırmalarında okuduklarınla yetinmiyorsan ve Almanca’yı en azından ortaya yakın seviyede bilmiyorsan, parayı çöpe atmakla eş değer:
Standardizasyon yok. Sana denk gelen rehber Almanca bir şeyler anlatıyor anlatıyor. Aklına araçta Almanca bilmeyen olduğu gelirse İngilizce 2 cümle ekliyor ve devam ediyor. Seferlerden birinde, bir bayan rehber, “İngilizce ihtiyacı olan var mı?” diye sordu. Bizimle birlikte bir iki çift el kaldırdı. Onlar bir durakta inince dönüp bize “Siz de İngilizce istiyorsunuz, değil mi?” diye sordu. “Evet ve maalesef devam edeceğiz” diye yanıt verdim. Saçma!
Değer mi? İlk kez bu şehirde red bus ile parayı çöpe atmış gibi hissettik! Yine de bakmak isterseniz, lütfen tıklayın. Turun mavisi de var. Belki onlar daha iyidir. Artık orasını araştırıverirsiniz.
6) Bir tekne turu yapın. Hatta net olarak bir Kanal Turu yapın.
İster Alster olsun, ister Elbe… Onlarca tur tipi ve bunların toparlandığı firmalar var. Ben 3 ana grupta toplayacağım:
1. Haven/harbour/liman turları – Bu alanda çok şirket var. Anladığımız kadarıyla en iyisi Barkassen-Meyer. Çok çeşitli liman turu var. Hamburg Card indirimleri de var. Eğer bunlardan birini yapmayacaksanız, Landungsbrücken’de Dock 3’ten kalkan vapurlarla Hamburg Card‘ınızla, günlük ulaşım biletlerinizle veya tek seferlik biletlerinizle kendi turunuzu kendiniz de yapabilirsiniz. Biz hiçbirini yapmadık çünkü tekne turu hakkımızı Alster kanallarından yana kullanmayı tercih ettik.
2. Alster turları – Alster Touristik firmasının çok çeşitli turları var. Hop on hop off gibi bir tur, Alster gölü çevresinde bir tur, 2 ayrı turda kanal turları vs. Jungferstieg üzerinde Alster Touristik bilet ofisinden alabilirsiniz. Biz Alster Canal Trip – Red Line yaptık. Bizim tur 19 Euro idi. Hamburg Card indirimiyle 17 Euro’ya düştü.
Bu kanal turu 2 saate yakın sürüyor. Gerçekten çok güzel manzaralara şahit oluyorsunuz. Kuzeydeki hoş görünümlü villaları, köprüleri, bazen bir geminin zor sığacağı darlıkta kanalları görüyorsunuz. Yoğun bir yeşillikle huzur buluyorsunuz. Yol boyunca size kimi zaman kayığa binenler, kürek çekenler, deniz bisikleti yapanlar, SUPçular, kimi zaman kuğular, ördekler, çeşitli su kuşları ve sincaplar eşlik ediyor. Ayrıca Alster Gölü üzerinden şehrin 5 kilisesini ve Rathaus kulesini görüyorsunuz. Alster Park’ta koşan, dinlenen, spor ve piknik yapan insanları izliyorsunuz.
Bonus: Almanya’nın en ünlü heykeltraşlarından Stephan Balkenhol’un Figure on a Ponton/Şamandıra Üstündeki Figür heykelini, ahşaptan yapılmış bu beyefendiyi gölün ortasında salınırken görmek insanı bir an şaşırtıyor 🙂
Bence bu turu kesinlikle yapmak lazım.
Negatif: Tüm tur Almanca idi. Pes edip İngilizce opsiyonunu sormadık bile. İngilizce konuşmamıza, kafeden İngilizce sipariş vermemize, kaptana İngilizce selam vermemize rağmen, tekneyi hem kullanan hem de turu anlatan kaptanın oralı olmadı 🙂 Çıkışta bir iki boş kulaklık olduğunu gördük. En başta önermeleri ve bilgilendirmeleri lazım. Yapmıyorlar. Siz muhakkak sorun!
3. Elbe turları – farklı firmalar var. Blankenese’ye doğru gidip geliyorlar.
7) Ücretsiz yürüyüş turlarından birini muhakkak yapın.
Hemen her şehirde bedava yürüyüş turlarına katılırız. Yerel rehberler, belirli yapılanmaların altında, şehrin tarihi kısmında, bazen de birkaç farklı bölgesinde, yaklaşık 2 saat boyunca sizinle gezerek İngilizce, İspanyolca ve isterseniz ülkenin dili neyse o dilde size önemli bilgileri aktarırlar. Adı ücretsiz tur olabilir, ancak rehberi beğenirseniz, bahşiş verirsiniz. Olay bahşiş bazlı yürür. Biz bugüne dek hemen her şehirde yaptığımız yürüyüş turundan memnun ayrıldık.
Hamburg’da 3 alternatif var:
1) Robin and the Tour Guides – sarı şemsiyeler 🙂
- www.robinandthetourguides.de sitesinden bilgi alabilirsiniz. Broşürleri turist ofislerinde de mevcut. Sadece Historic City Center turunu yapabildik. Yaklaşık 2 saat sürüyor. Rathaus’da hemen metro çıkışında Rathaus ana kapısına yakın bir noktada buluşuluyor. Sarı şemsiyeleriyle kolaylıkla ayırt edilebiliyorlar. Saat 11:00’de Tarihi Şehir Merkezi turu, saat 14:00’de ise Sankt Pauli turu var. Rehberimiz Tilman, sevimli bir karakterdi. Şehir turunda şehrin tarihinden gezilen noktaların özelliklerine dek bir çok detay konuşuluyor. Bu turda Altstadt bölgesi yani eski şehri görüyorsunuz. Rathaus, St Petri Kilisesi, Trostbrücke, Afrikahaus, St Nikolai Kilisesi, Deichstrasse, Hohe Brücke, Speicherstadt, Elbphilharmonie ve St Michaelis Kilisesi görülüyor. Kesinlikle tavsiye ederim.
- Sankt Pauli turunu da yapsaymışız diyorum. Bunun yerine Alternative Hamburg’un bir turunu şeçtim. Pişmanım.
2) SANDEMANs NEW Europe Turları – kırmızı şemsiyeler:)
http://www.neweuropetours.eu/ Sandemans’ın ücretsiz şehir merkezi turlar, saat 11:00 ve 14:00’de Rathaus’dan başlıyorlar. Kırmızı şemsiyeleriyle ayırt edilebiliyorlar. Biz vakit yetiştiremediğimiz için yapamadık, ancak Sandemans yürüyüş turları için de çok olumlu yorumlar olduğunu gördük. Prensip aynı, bahşiş üstüne kurulu bir gelir modeli var.
3) Alternative Hamburg – Sokak sanatları, grafitti açısından enteresan örnekler görebileceğiniz bir tur.
http://www.alternativehamburg.com/ Sternschanze S-Bahn durağında Türk bir bayanın işlettiği Cafe Tanten’in yanında buluşuluyor. Schanzenviertel ve St. Pauli bölgelerinde sokaklarda dolanıp grafitti örneklerini inceliyor, ünlü grafitti ustalarının işlerini görüyorsunuz. Yaklaşık 2 saat sonra Gänsemarkt U-Bahn istasyonunda ayrılıyorsunuz. Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 14:00’de başlıyor. Yine bahşiş bazlı bir tur.
Aslında iyi yapılırsa bence çok enteresan bir tur. Değişik bir bakış açısı. Görsel sanatlardan, özellikle mural ve sokak sanatlarından, yani bizim değişimizle grafittiden hoşlanıyorsanız çok değişik. Hamburg sokakları, özellikle sanatçıların kendilerini ifade edişi açısından sürekli canlı ve yeni örnekleri sergiliyor. Öğrendiğimiz kadarıyla, kimi zaman devlet kooperasyonuyla bir okul, çocuk bahçesi, itfaiye binası, anaokulu binasında ödeme karşılığı ortaya yasal eserler çıkabiliyormuş.
Ancak yasal alanlar ve izinli sahalar dışında, murallar konusunda polis asla muamma göstermiyormuş. Bu yüzden hapiste yatan çok oluyormuş. Örneğin geçen yıl yine bir mural çalışması yaparken bir tren çarptığı için hayatını kaybeden efsane Oz, hayatının 8 yılını hapiste geçirmiş. Bu aşktan ötürü! Bu yüzden, sanatçıların efsane isimleri ortalıkta dolanıyor ancak eğer çalışırken denk gelir de fotoğraf çekerseniz büyük gerginlik oluyor.
Bizim rehber, 2 yıldır Hamburg’da yaşayan bir Avustralya’lı idi. Bize beraberinde getirdiği Alman bir sanatçı eşlik etti. Detaylı ve güncel bilgiye sahip bu sanatçı arkadaşın İngilizcesi zayıftı. Hemen her şeyi Almanca izah etti. Almanca anlattıklarını kısacık bir özetle İngilizce’ye çevirdiler. Sokaklardaki mural uygulamaları bazen geceden sabaha değişebiliyormuş. Bunlar bir araya gelince, sorularımızın yanıtlarını tam olarak alamadık. “Bu dün burada yoktu”, “Bunu kimin yaptığını bilmiyorum” standart yanıt oldu. Tur teması enteresan ve güzeldi. Gördüklerimiz ilgi çekici ve iştah uyandırıcıydı. Ancak anlatım çok zayıftı.
Kısa vakitli bir Hamburg ziyareti için fazlasıyla spesifik bir alan. Gerçekten mural ve sokak sanatlarıyla ilgileniyorsanız, katılın. Yoksa es geçebilirsiniz.
8) RATHAUS-Town Hall’ün içini gezin.
Kent tarihindeki beşinci belediye sarayı Rathaus. Öncekiler yangınlar, savaşlar nedeniyle tahrip olmuş. Neo-rönesans stilinde yapılmış bir bina. Dev yeşil çatısıyla şehirdeki tüm yüksek alanlardan anında seçiliyor. Kulesi 112 mt yüksekliğinde. Kulenin tepesinden manzara çok güzel deniyor. Biz çıkmadık.
Ön cephe çok etkileyici:
- 20 Alman kral, imparator vs’nin heykelleri mevcut.
- Ana giriş kapısının sağında ve solunda Karl der Grosser ve Friedrich Barbarossa heykelleri var.
- Hemen üstündeki mozaikte Hamburg’un ortaçağdaki kadın simgesi Hammonia resmedilmiş.
- Bunu üstündeki 4 heykel şehrin temel değerleri olan birlik, cesaret, bilgelik ve Tanrı’ya hürmeti temsil ediyor.
- Bu heykellerin arasındaki latin cümlenin çevirisine bakındım. Şöyle bir şeye denk geliyor: “Atalarının kendileri için kazandığı özgürlüğü torunları onlara yakışır bir biçimde koruyacaklardır”. Birebir tercüme değil elbette. Bu manada bir cümle.
- Latince cümlenin üstünde Hamburg şehrinin arması Kapıları kapalı ve savunma halinde bir kale, için ortada haçlı,yanlarda şehrin geçmişteki başpiskoposluğuna atıfta bulunduğu söylenen Marian yıldızlı olmak üzere 3 kule . Kırmızı – beyaz arma. Çevreleyen altın rengi surlar.
- Hamburg şehir armasının üstünde bir zümrüd-ü anka kuşu var: Hamburg’un tüm felaketlere rağmen küllerinden yeniden doğduğunu simgeliyor.
Ana kapıdan içeri girince ilk giriş holünün de çok etkileyici olduğunu görüyorsunuz. Çeşmeler, aslan heykelleri..
Bir tarafı Ticaret Odası olan avluda çok güzel bir çeşme havuz var. Bu çeşmenin başkahramanı sağlık tanrıçası Hygieia. Çeşme, 1892’deki kolera salgınının anısına yapılmış. Hygieia elindeki kaseden aşağıya temiz su döküyor. Ayaklarının altında ise çaresizce kıvranan ve yenilmiş kolerayı temsil eden bir ejderha var. Çeşmenin zemininde yarı insan yarı keçi bir pan var. Panın ağzındaki istiridye Ticaret Odası’nı işaret ediyormuş ve efsaneye göre bu keçi gizlice Ticaret Odası’nı dinliyormuş 🙂
Avlunun iki yanından Alter Wall ve Grosse Johannis caddelerine çıkış var.
Rathausmarkt’da, meydanın solunda, ünlü Alman şairi Heinrich Heine‘ nin heykelini göreceksiniz. Tanımıyordum. Ancak figürün duruşu hoşuma gitti ve ilgimi çekti. Hakkında Vikipedi‘de şöyle bir cümle var: “Kitaplarından biri Naziler tarafından yakıldı. Bu konu ile alakalı bir sözü: “Eğer bir yerde kitapları yakıyorlarsa, orada eninde sonunda insanları da yakacaklardır.” (1821)”
Rathaus konusunda benden bu kadar. Gerisini kendiniz gezerek öğrenebilirsiniz. Ayrıca 4 Euro (Hamburg Card ile 3 Euro karşılığında içeri girebiliyor ve daha yüksek bir bedelle rehberli turlarla tüm Rathaus’u gezip daha da detaylı bilgiler edinebiliyorsunuz.)
9) St Michaelis Kilisesi’ni muhakkak görün.
Gerçekten güzel bir mimarisi var. Neredeyse Hamburg’un simgesi. Almanya’nın en önemli protestan kiliselerinden birisi. Hamburg’un 5 protestan kilisesinden biri. Diğerlerinden farklı olarak St Michaelis doğrudan protestan kilisesi olarak açılmış. Lutheran. Baş melek Mikail’e adanmış. Giriş kapısında da Mikail’in şeytanı alt edişinin anlatıldığı dev bir statü var.
- 132 metre yüksekliğindeki çan kulesi her yerden görülüyor, saat kulesi olarak bakıldığında da Almanya’nın en büyük saat kulesi olduğu söyleniyor. Üstelik 5 Euro karşılığında ( Hamburg Card ile 4 Euro) seyir terasına çıkılabiliyor. 453 basamakla çıkılıyormuş ama biz müthiş hızlı ve içinde yükseklik göstergesi olan bir asansörle çıktık 🙂 Basamakları görmedik bile.
- Kuledeki seyir terasından izlenebilen şehir manzarasının müthiş olduğunu söyleyebilirim. Yani Çan Kulesi’ne muhakkak çıkın.
- İç dekorasyonunda beyaz renk ağırlıkta. Gri ve altın tonları beyaza eşlik ediyor. Barok vaiz kürsüsü izlenecek kadar güzel. Sanırım gördüğüm en büyük org bu kilisede.
- İçeride 4 kanada da oturabiliniyor sanıyorum.
- Her gün saat 12:00’de bir org konseri oluyor. Denk getirebilirseniz gidip dinleyin.
- Giriş kapısı yakınında protestanlık mezheninin doğuşunda büyük rolü olan Alman keşiş ve teolog Martin Luther’in heykeli var. Din, dolayısıyla dünya tarihini etkileyen adamlardan birinin yüzünü görmek isterseniz, bir bakın, derim.
- Önündeki Michel bahçesinde biraz dinlenebilir, bir şeyler yeyip içebilir, yöre halkının akşam saatlerinde yaptığı gibi mangal yapabilir, partileyebilirsiniz 🙂
- Michel bahçesinin içinden geçip dümdüz devam edince Baumwal U Bahn istasyonunu göreceksiniz. Devam ederseniz de Landungsbrücken’a ulaşabilirsiniz.
- Kilisenin arka tarafında, Ludwig-Erhardt Caddesi üzerinde Zitronenjette heykelini göreceksiniz. Durun ve yüzüne bir bakın. Asıl ismi Henriette Johanne Marie Müller olan ve 19. Yy’da Hamburg’da limon satarak hayatını kazanan ve son derece zor bir hayatı olan bir hanımmış. Hayatı üzerine bir oyun da yazılmış.
10) Planten un Bloomen parkının tüm bölümleri ayrı bir güzel. Muhakkak burada biraz zaman geçirin.
- Japon Bahçesini (Japanischer Garten mit Teehaus) muhakkak ama muhakkak görün. Avrupa’daki en büyük Japon bahçesi olduğu söyleniyor. 1988’de peyzaj mimarı Yoshikuni Araki tarafından dizayn edilmiş. Bahçenin merkezinde otantik bir Japon çay evi var ve burada kimi zaman etkileyici çay merasimleri yapılıyormuş, ayrıca bazı Japon klasik el sanatları dersleri de veriliyor sanıyorum. Biz bunlara denk gelmedik. Ancak sadece atmosferi ve verdiği huzur bile yeter.
- Ayrıca Japon Peyzaj Bahçesini (Japanischen Landschaftsgarten) de gezin. Çok şık. Dammtor S Bahn girişinden girerseniz burayı görürsünüz.
- Yine Planten and Bloomen içindeki Gül Bahçesi’ni (Rosengarten ) dolanın. 300’den fazla gül, yabani gül ve yaklaşık familyalardan çiçekler, klasik bir gül bahçesi formunda. Çok estetik.
- Stephans- platz U Bahn istasyonu girişinden girerseniz de Wallgraben göleti yani hendek göleti çevresindeki güzel manzarayı kaçırmazsınız. Bu giriş aynı zamanda Hamburg Üniversitesi Botanik Botanischen Gartens der Universität Hamburg/ Alter Botanischer Garten (Hamburg Üniversitesi Botanik Bahçeleri /Eski Botanik Bahçe) için de uygun bir giriş. İçinde tropik bahçe de mevcut. Biz yetişemedik ancak sizin vaktiniz varsa, görmeniz iyi olacaktır. Bu bölümün önünde hendeğe bakan Mittelmeerterrassen (Akdeniz Terasları) mevcut ki burası da gerçek anlamda dinlenmek ve rahatlamak için çok güzel bir alan.
- Parkın ışık gösterileri yapıldığı büyük göletinde (Parksee mit Wasserlichtorgel) gündüz büyük örtülerinizi serip piknik yapabilir, kitap okuyabilir, gece örtünüzü serip içeceklerinizi alıp Hamburgluların yaptığı gibi ışık gösterisini izleyebilirsiniz.
- Parkın Messe U Bahn istasyonu civarındaki Su Merdivenleri (Wassertreppe) çok fotografik.
- Kuzeybatı ucunda Tiergartenstrasse çıkışına yakın yer alan Vatandaş Bahçeleri (Bürgergärten) ile Su Çağlayanları ve Basamakları (Wasserkaskaden) beyaz ahşap koltuklarıyla insanı dinlenmeye,okumaya, sohbete davet ediyor. Zaten gördüğüm kadarıyla herkes kitabını ve içkisini alıp buraya geliyor. Suyun dinlendirici sesi ve sukunet veren görüntü eşliğinde kendi dünyasında huzurla kayboluyor.
- Parkın farklı bölümlerinde çocuklar için oyun bahçeleri, midillilere binebilecekleri alanlar, mini golf bölmeleri, satranç bahçesi, bolca çok temiz ücretli tuvalet ve gündüzleri açık büfeler Ayrıca tam kafeler mevcut. Musikpavillon dedikleri bir amfitiyatro da mevcut.
Almanların parkları iyidir. Bu resmen şehir halkının dinlenmesi, nefes alması için dizayn edilmiş. Helal olsun. Bence Hamburg’a gidince asla kaçırılmaması gereken bir yer.
Detaylar için lütfen tıklayın.
11 ) Miniatur Wunderland’ı görmeden dönmeyin!
Minyatür Harikalar Müzesi, Speicherstadt bölgesinde. Müthiş eğlenceli bir müze. 2 negatif şey var: Müze içinde ülke ve bölge ayrımları daha net olabilirdi. Bir de gece simülasyonu fikir olarak belki tatlı ancak pratikte kısıtlı vakti olan ziyaretçiler açısından sabırsızlık yaratıyor, gece ışıklandırması sırasında çok az şey görülür hale geliyor.
Arkasında efsanevi bir emek var:
930 tren, 14.450 vagon, 228.000 ağaç, 215.000 figür, 8.850 araç, 13.000 metre yol, 3.660 bina ve köprü, bunların yapımında ve yerleşiminde çalışan 230 çalışan, 580.000 adam-saatlik çalışma. Yani gerçekten dev bir iş. Dev bir set up.
Biz sadece 3 saat kalabildik ancak şu net: 1 gün boyunca içeride kalıp rahat rahat gezinsen, detayları tam olarak görme, anlama, farketme şansın olur:
- Müthiş bir Hamburg modeli var. Hamburg, kendi şehirleri olduğu için ayrıcalık gördüğü kesin, inceliği, detaylarıyla efsanevi bir Hamburg modeli sizi bekliyor. Gerçekten çok güzel. Biz kendi aramızda, “İlk gün doğrudan buraya gelseymişiz, her şeyi görebiliyorsun, buna göre dolanırdık” diye şakalaştık. St Pauli stadyumu futbolseverler için ilgi çekici.
- İsviçre, Avusturya, Fransa, Alpler, İskandinav ülkeleri gerçekten nefes kesici. Adeta Alplere çıkıyor, Fin Hamamı’na giriyor, nehirlerde yüzüyorsunuz.
- Hamburg Havaalanı birebir yapılmış. İnen ve kalkan uçaklarla havaalanı içinde hareket eden tüm araçları görmek çok eğlenceli.
- Heidi ve Clara’yı görmek, beklenmeyecek bir yerde Süperman’le karşılaşmak, bir şatonun tepesindeki leylekleri fotoğraflarken bir anda yandaki pencereden sarkan sarı örgünün Rapunzel‘in saçı olduğunu farketmek, yol işçilerinin molalarını görmek, ayçiçek tarlasında sevişen çiftle karşılaşmak, evlilik seremonilerine denk gelmek çok tatlı. Durmadan cıbıl cıbıl güneşlenip yüzen Avrupalıların resmedilişi çok komik.
- Amerika benim çok ilgimi çekmese de şirin ve güzel.
- Hala hazırlanmakta olan ve görerek ilerlediğiniz İtalya şimdiden çok güzel. Bitince nefes kesecek.
- Sürekli hareket halindeki trenler, kızaklar, dev cruise gemileri, balonlar,vinçler, teleferikler, lunapark, konser alanları ve ışıklar izlerken insanı transa geçirebiliyor.
- Almanya tarihine dair bir sergi de var, orada da minyatür modelleme ile onlarca hikaye görebiliyorsunuz.
- Hamburgluların çılgınca eleştirdikleri Elbe Filarmoni Binası’nın da modeli var ve bitince ne olduğuna dair açılıp kapanan bir binayla çok keyifli bir şov yapılıyor.
- Lindt’in çikolata fabrikası bile var ve düğmeye bastığınızda size bir tane çikolata hazırlıyorlar, afiyetle yiyorsunuz:)
- Girişteki dev stadyum konseri şaka gibi. Binlerce insan teker teker oturtulmuş.
Her detayıyla ve esprili sahneleriyle keyif verici, ilham uyandırıcı bir yer. İnsanı gülümseten, kıkırdatan çok sahne ve atraksiyon var. Bence asla kaçırılmaması gereken bir nokta. Giriş 13 Euro /( Hamburg Card ile 12 Euro). Detaylar için tıklayın.
12) Elbe Tüneli (Alter Elbtunnel)’ni yürüyerek geçin.
Adetten tabii. 1911’de araçlara ve insanlara açılan, Elbe Nehri’nin 24 metre altından geçen, 426.5 metre uzunluğundaki bu nostaljik tünele St. Pauli’deki iskele köprüleri (Landungsbrücken) ‘deki kubbe yapıdan giriyorsunuz. Biz çıkış noktasından sonra hemen tünelden geri döndük.
13) Beatlesplatz’da kafanızı o heykellerden birinin içine sokup fotoğrafınızı çektirin.
Malcoml Gladwell’in Outliers isimli kitabında Beatles’ı Beatles yapan gerçek noktanın 1960-1962 yılları arasında Hamburg’da haftada 7 gece, günde neredeyse 8 saatlere ulaşan uzun çalışma sürelerinin ekip olarak mükemmelleşmelerine ve uyum sağlamalarına sebep olması olarak gösterir. Beatles, Hamburg’da 2 yıl içinde, bugünün dünyasındaki çoğu grubun tüm varlıkları boyunca sahneye çıkış sayılarından ve süresinden daha çok sahneden kalmış. Beatles severler, Reeperbahn üzerineki Beatlesplatz’a gidip bu çok da mükemmel olmayan heykel grubuyla bir fotoğraf alabilirler derim.
14) Landungsbrücken’de gün batırın.
Landungsbrücken / Landing Bridges gemilerin yanaştığı ve 5 rıhtımı olan liman. Restoranlar, kafeler, yanaşan, demir atmış, uzaklaşan gemiler, feribotlar, Elbphilharmonie manzarası, Hafen City (liman kent) manzarası, dev liman manzarası … Cap San Diego ve Rickmers Rickmers isimli 2 gemi müzesi burada. Ayrıca Pazar günleri burada geleneksel St Pauli Fishmarkt gerçekleşiyor. Sabah 08.00 civarında başlıyor, öğlene dek bitiyor. Reeperbahn’da sabahlayanlar buraya akıp kahvaltı yapıyor derler. Ayrıca Hamburglular alışveriş yapıyor, ana binadaki müzik dinletisi eşliğinde kahvaltı yapıyorlar. Muhakkak yapın. Biz Pazar günü orada değildik, kaçırdık. Ama biz de şansımıza mehtaba, yükselen dolunayın güzel ışığında Elbphilharmonie, tekneler, çarklı Louisiana teknesi manzarasına denk geldik. Müthişti.
15) Tarihi Deichstrasse’de büyük yangının çıktığı noktayı ve evleri görün.
Eski Hamburg evlerini burada da görebilirsiniz. Hamburg’un %25’ini tamamen yok eden 1842’deki büyük yangının çıktığı nokta 25 numaralı bina diyorlar. Ayrıca yangından etkilenmeyen ve o günden günümüze kalan 2-3 binayı da bu sokakta görebilirsiniz. Bununla birlikte bu sokağa ücretsiz yürüş turunu yaptığımız Tilman ile gittik. Tilman, bize bu sokaktaki Kolonialwaren isimli restoranın Alman yemeklerinin iyi örneklerini sunduğunu söyledi. İlgilenenlere duyurulur. Ayrıca kentin ünlü lokantalarından Zum Brandanfang da burada.
16) St Nikolai Kilisesi’nin içinden geçin.
Bu neo gotik St Nikolai Kilisesi, eski şehir merkezinde. Savaş döneminde yaşanan trajik olayların anısına bir tarafı yıkık haliyle tutulan dramatik zemininde biraz oturun.
Almanya’nın en büyük 3. Kulesi Nikolaitrum burada. İçinde onlarca zil var ve arada bu zillerle etkileyici dinletiler veriliyor. Tam ortada, Edith Breckwoldt’un Angel on Earth (Dünyadaki Melek) ve The Ordeal (Çile) isimli bronz heykelleri çok etkileyici.
17) Krameramtswohnungen (Grocers’ Institute houses)’de 15 dakika kaybolun.
St. Michaelis Kilisesi yakınındaki bu alana girdiğinizde bir anda 17. Yy’dan kalma tipik Hamburg evlerinin olduğu ayrı bir dünyaya adım atıyorsunuz. Şehrin içinde ayrı bir dünyaya. Tavsiye ederim.
18) Alster Paviilon’da biraz takılın.
Kuğuları, yanaşıp uzaklaşan tekneleri, ilerideki rüzgar sörfü ve stand up paddling (sup) yapanları izleyin. Oturup bir kahve için. Etrafı izleyin. Alster Pavillon, Jungfernstieg üzerinde. Eskiden burada aileler bekar (bakire) kızlarını alır, burada gezintiye çıkarlarmış. Böylece zengin ve iyi kısmetlere kızlarını göstermeyi hedeflerlermiş. Caddenin ismi de buradan geliyor. Bugün dünyanın en güzel alışveriş caddeleri arasında bu cadde de var. Güzel cadde. Orası gerçek. Alster Haus, Hamburger Hof, Europa Passage bu cadde üzerinde. Atlı polisleri de çok havalı.
Alster Lake/Alster Gölü, aslında nehrin devamı ve ikiye ayrılıyor. Ortadaki fıskiyeeli küçük bölüm Binnenalster (İç Alster) ve büyük bölüm Aussenalster(Dış Alster). Güneşli bir güne fıskiyenin fışkırttığı sularda gökkuşağı yakalamak olası.
19) Mönckebergstrasse’de turlayın.
Alışveriş etmek ve elegan bir Almanya sokağında olduğunuzu hissetmek mi istiyorsunuz? Burası. Bu caddede tüm önemli alışveriş mağazalarını bulabilirsiniz. Arka sokağından Rathaus’a geri dönersiniz. Dünyanın en havalı Starbucks’ı ve sosisten waffle’a bir çok şey atıştırabileceğiniz yemek pazarı da yine bu cadde üzerinde.
20) Domplatz’daki beyaz blokları öylesine yerleştirlmiş koltuklar, banklar sanmayın!
Meydanda çimlerin üzerinde göreceğiniz her bir beyaz bank, Mariendom veya Hamburger Dom’un sütunları ve duvarlarının yerlerini gösteriyor. Gerçekten uzun bir hikayesi var ancak Hamburg’un tarihinde son derece önemli bir katedral olduğunu söylemeliyim. Daha fazla detay öğrenmek isterseniz, lütfen tıklayın. Bu arada tam karşısında da Scientolology Kilisesi’nin olması komik değil mi!
21) Dat Bakhaus Speersort’daki Bischofsturm (Bishop’s Tower) kalıntıları görün.
Ancak Backhaus’un bu şubesinde alt katta iki kuyu ile dev kayaların koruma altına alındığını göreceksiniz. Bu kayaların Başpiskopos Adalbrand’in kalesi veya kulesinin kalıntıları olduğu sanılıyor. Ancak anladığımız kadarıyla araştırmalar da hala devam ediyor.
22) Reeperbahn’a uğrayın.
Yani.. Hamburg’un eğlence merkezi, Red Light District’i falan diyorlar. Doğru, öyle. Kafayı ne tarafa çevirseniz ya bir seks şovu ya bir striptiz klübü ya randevu evi ya transparan şovu ya da erotik ürünleri bulabileceğiniz mağaza görüyorsunuz. Hatta bir bölümü var ki (Herbertstrasse) kadınların girmesi, o sokakta çalışan kadınların, dolanan turist ve ziyartçi kadınların bakışlarından rahatsız olmalarından ötürü tamamen yasaklanmış. Amsterdam Red Light daha bir atraksiyonlu. Burası nasıl desem.. Almanya ve porno işte. Böyle bir realist tatsızlığa sahip. Ben sevmedim sonuçta! Bir şov izleseydim fikrim ne yönde değişirdi, değişir miydi, bilmiyorum.
Klüpler desen belki bizim gittiğimiz 2 akşam da haftasonu olmadığı için hareketsizdi. Siz incelersiniz, ancak bizim için hiçbir anlamı olmayan bir bölge. Sevimsiz ve kirli sokaklar.
Reeperbahn’ın paralel sokaklarından birinde The Bird diye çok iyi bir hamburgerci var. Pek bir tavsiye ediyorlar. Deneyebilirsiniz. Biz gündüz aç aç gittik, meğer saat 17:00 sonrası açılıyormuş. Hamburg’da açılış saati bu civarda olan ve gündüz hizmet vermeyen çok restoran var, aman saatlere dikkat!
Bir de gece yemek arabalarının envai çeşit ürün sunduğu keyifli ve renkli bir pazar alanı var. Orada oturup bir iki bir şey lümbürdetebilirsiniz 🙂
Bu arada St Pauli bölgesinde ve Reeperbahn civarında tiyatro, sinema, müzeler de mevcut:Grosse Freiheit, Casino Reeperbahn, Panoptikum gibi.
23) Sternshanze mahallesini görün.
Hamburg’un bir dönem simgelerinden biri olan, Hamburg’da ve Avrupa’da sistem dışı hareketlerin sembolü olan ve aktivistlerin sık sık göçmenler için gösteriler ve yardım konserleri organize ettikleri ve sanatçıların içinde yaşadığı eski tiyatro Rote Flora bu bölgede. Rote Flora’nın boşaltılması istemi Hamburg’da çeşitli seferler protestoyla karşılanmış ve 2013’te protestolar sırasında ciddi bir karmaşa çıkınca kısa bir süreliğine Sternshanze bölgesi tehlikeli bölge ilan edilmişti.
Endişelenmeyin, bölgede rahatlıkla gezebilirsiniz. Çok da keyifli. Butikleri, kafeleri, restoranlarıyla bugünün hit bölgelerinden biri. Ayrıca sokak sanatları konusunda da son derece canlı örneklerin bulunabileceği bir yer.
24) KomponistenQuartier (composer’s quarter)’ı farkedin.
Brahms, Telemann ve Bach gibi ünlü müzisyenlere adanan minik müzilerin olduğu bir bölge. Hemen St Michaelis Kilisesi yakınındaki Krameramtsstuben’ın altındaki sokaktalar. Biraz gözardı edilen bir imkan.
25) Alışveriş için Europa Passage’ı atlamayın.
26) Alster Park’da biraz dolanın. Alster Gölü manzarası ve üstündeki hareket keyifli.
27) Speicherstadt’ı görün.
Uzuuun, çok uzun ve büyük bir depolar blogu, bu bloklardan oluşan bir bölge. Optimum lojistik mantığıyla yapılmış.
Hammadde geliyor, binaya vinç ve kaldıraçlarla alınıyor, içeride işlemden geçip çıkarılıyor. 19. Yy sonlarından kalan bu binalar şahsen benim ilgimi çekmese de çok önemli bir nokta. Oriyental halılar, kahve ve çay satılana dek, gümrükten geçene dek buralarda tutuluyormuş. Bir rehber buranın dünyanın en büyük oriyental halı ticaret ve dağıtım noktası olduğunu söyledi. Teyit etmedim ama bakabilirsiniz. Bu bölge Hafen City kapsamında çehre değiştiriyor. Miniatur Wunderland Hamburg Dungeon, Speicherstadt Kafferösterei, Speicherstadt Müzesi, Wasserschloss gibi farklı ziyaret noktaları bu bölgede yer alıyor.
28) ChileHaus avlusunda bir mola verin.
Kontorhausviertel denen bu bölgede yani ticari bürolar bölgesinde yer alan Chilehaus, bir ekspresyonist mimari simgesi. Bir taraftan bakılınca gemi pruvalarını görebiliyorsunuz.
Dev bir blok ve ortasında güzel bir avlusu var. Tamamen kiremit tuğladan yapılmış elbette. Avlusunda biraz soluklanabilir, biraz dinlenebilir, bir kahve içebilir ve binayı inceleyebilirsiniz.
Karşısında da güzel çikolata müzesi diyebileceğimiz Chocoversum Hachez var. Biz girmedik çünkü her şey Almanca deniliyor. Vaktimiz de dardı. Mağazasını gezdik. Güzel. Hachez’nin bir çok ürününü bulabilirsiniz. Meraklıysanız tavsiye ederim.
29) AlsterArkaden’ı görün.
Rathausmarkt’ın bir tarafında Alsterarkaden var. 1842’de çıkan yangından sonra yapılmış beyaz, sıra kemerli, İtalyan görüntülü bir bina. Neden Venedik’e ve San Marco Meydanı’na bu kadar özenmişler anlamak mümkün değil. Venedik usulü bir meydan yaratmaya çalışmak yerine, kendi klasik geleneksel mimarileriyle başka bir kemerli çarşı yaratabilirlerdi bence. Ancak sonuçta güzel görünüyor. Restoran ve kafelerde oturabilirsiniz.
Bunun bir tarafında 1. Dünya Savaşı Kayıpları’nın anısına dikilmiş bir anıt var. Bir annenin evladına olan özlemini anlatıyor. Yürek burkucu.
30) HafenCity Hadisesini Algılayın
Dev bir mimari dönüşüm projesi ve Hamburglular sık sık altını çiziyorlar. Eski liman bölgesi tamamen elden geçiriliyor. Burası hala insanların yaşayacağı ve çalışacağı bir binalar kombinasyonuna, kültürel ve sosyal faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği komplekse ve bir yaşam alanına dönüştürülüyor. Restoranlar, kafeler, binalar, ofisler, Unilever binası, Magellan Terasları, Elbphilharmonie, Uluslararası Denizcilik Müzesi, Baharat Müzesi, Marco Polo Kulesi, Vasgo de Gama Platz vs burada. Ücretsiz turlarından (çoğunlukla Almanca, grup olabilirseniz arada İngilizce) faydalabilirsiniz. Bizim vaktimiz olmadı, bu kısmın sadece RDD ile içinden geçtik.
31) Bir bit pazarına uğrayın.
Planımızda vardı ancak o kadar yorgun düştük ki yetişemedik. Bu şehirde çok bit pazarı var ve bunlardan en az birini görmek lazım. Çok iyi diyorlar. Örneğin Flohschanze çok ünlü. Cumartesi günleri 08:00-16:00 arası açıkmış. Feldstrasse U Bahn istasyoundan sonra Messe Halle’i bulacaksınız. O kadar.
32) Zentralbibliothek’in bahçesindeki bronz plastik kadın ve erkek heykellerini görün.
Sanatçı hakkında daha fazla bilgi için lütfen tıklayın.
33) Elbphilharmonie’yi inceleyin.
Hamburglular bir ağızdan bu projeyi eleştiriyor, yerden yere vuruyorlar. 2007’de başlamış. Aslında klasik müzik, çağın müziği ve sofistike diğer müzik türlerini ağırlayacak dev bir konser kompleksinden bahsediyoruz. Mimari açıdan parıldayan cam bir dış cephe ve bir okyanus dalgasını anımsatan etkileyici bir şekle sahip. İçinde bir spa ve konferans merkeziyle otelini ve rezidans dairelerini barındıracak ve böylece projenin kendisini bir şekilde finanse edecek bir bina. Restoran ve kafesi olacak. Aslında gerçekten güzel. Ancak çok ciddi bir kaynak aktarılmış. Hala akıbeti belli değilmiş ve para konusunda elleri sıkı Hamburglular bundan aşırı derecede rahatsızlar.
34) Stadthausbrücke ve Michaelisbrücke’ye doğru yürüyün.
Jungfernstieg’den aşağıya Neuerwall veya Alter Wall caddeleri üzerinden Stadthausbrücke’ye doğru yürüyün.
Admiralitatstrasse üzerinden Michaelisbrücke’ye doğru devam edin. Michaelisbrücke civarındaki Marinehof, Erste Liebe Bar veya Rialto’da bir kahve/bira/tatlı hatta vakit varsa yemek molası verin. Etrafı izleyin. Sakin ve cici bir alan. Stadthausbrücke metro istasyonundan St Michaelis Kilisesi’ne de rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
35) Seviyorsanız sosis yiyin.
Adım başı currywurst bulabilirsiniz. Jungfernstieg ve Mönckebergstrasse’de MöGrill büfeleri var. Bunlarda bratwurst, currywurst var. Patatesli menü çok doyurucu.
Sonra, Mönckebergstrasse’de bir Pazar var. Orada daha kaliteli bir sosis bulabilirsiniz. Restoran menülerinde zaten bolca var.
36) Patatesi affetmeyin.
Kuzey ülkelerinin patates konusundaki ustalıkları tartışılmaz. Her türlüsü çok lezzetli ve çok iyi pişiriliyor.
37) Bira tadımı yapmak için ideal bir nokta daha. Seviyorsanız yeridir.
Kapın biranızı, bulun bir yeşillik, yayılın. Astra bir Hamburg markası. Versiyonlarını denedik. Gayet iyi. Aynı zamanda Paulaner’in Octoberfest’i güzel. Paulaner Weißbier Kristallklar fena değil. Holstein, Carlsberg, Flensburger güzel. Bira tadım turu da yapabilirsiniz. Robin’de de Sandemans’ta da bu tur mevcut.
38) Hamburger deneyin. Ancak bir efsane beklemeyin!
Hamburger’in Hamburg orijinli olduğu söyleniyor. Bilemiyorum. Jim Block bir hamburgerci, çok sayıda şubesi var. Tabakları büyük, doyurucu, menüleri makul fiyatlı, lezzetli. Ancak bizde çok daha iyi hamburgerciler var.
Aynı şekilde Otto’s Burger çokça adı geçen bir başka hamburgerci. İyi ama efsane değil.
Bizde daha iyileri var. Çok doyurucu bir tabak, iyi bir servis, nazik çalışanlar, güzel mekan. Grindelhof Caddesi’ndeki şubesine gittik. Bu cadde boylu boyunca elegan bir havaya sahip.
39) Franzbrötchen yiyin.
Bir Hamburg spesiyalitesi. Fransız kruvasanının üzerinden tekerlek geçmiş gibi görünen hali. İçine de tarçın, zencefil falan katmışlar. Sadesi olduğu gibi üzümlüsü, damla çikolatalısı, haşhaşlısı da var. Dat Bakhaus, Kamps, Le Crobag, Stadtbackerei iyi hamur işi ve tatlılar için iyi seçimler olacaktır. Buralarda franzbrötchen yiyebilirsiniz. Biz Alman hamur iş tatlıları severiz. Bunların hepsi iyidir. Kahve ve bir tatlı tüm yorgunluğunuzu alıverir.
40) Çikolatalı ve ya sade kruvasanı kaçırmayın.
Kruvasan bir Fransız spesiyalitesi olabilir. Ancak kendisini Küçük Fransız olarak tanımlayan ve hemen hemen tüm metro istasyonlarında karşınıza çıkan Le Crobag’dan muhakkak bir çikolatalı kruvasan alın. Benim için de afiyetle yiyin. Biz Avrupa’da her ülkede bulur, yeriz. Bence Avrupa’da olmanın en tatlı kısımlarından birisi bu: Çikolatalı kruvasan ve kahve 🙂
41) Kafein mi lazım? Hazır Hamburg’dayken bir Fritz Cola için.
2 Hamburg’lu üniversite öğrencisinin 10 yıl evvel yarattığı koladan kat be kat yoğun kafeinli bir kola ve içeçek markası şu an Hamburg’u adeta temsil eden markalardan biri. Denedik. Gerçekten insanı çakı gibi yapıyor 🙂 Branding açısından da çok beğendik. Hem kendi ürünleri hem de ürünlerinin iletişimleri için kafelerde ve marketlerde kullandığı pazarlama ve iletişim materyalleri gerçekten dikkat çekici, kaliteli ve iddialı.
42) Mr Clou’yu deneyin.
Smoothie, detox içeçeceği, salata, wrap, kumpir, wok yemekleri, sağlıklı tatlı vs konusunda tüm Almanya’da bulunabilen bir seçenek. Sarı tabelalarıyla metro istasyonlarında sıkça karşınıza çıkıyor. Deneyebilirsiniz. Benim içimde kaldı, alamadım ancak çok müşterisi var ve memnun görünüyorlardı.
43) Rathaus Passage’a girin. Yemek yemek için bir sürü corner göreceksiniz.
Rathausmarkt’ın tam ortasındaki DM’in içinden ve ya Europa Passage’ın Berstrasse çıkışı yakınındaki dondurmacının yanından girebileceğiniz bu pasajda farklı mutfaklardan makul fiyatlı bir cornerlar bulabilirsiniz:
Trattoria da Franco’da müthiş makarna tabakları, Nur Hier’de sandviç ve hamur işi ürünler, Herber Sushi’de sushi, Mr. Phung’da Çin usulü vok tabakları, sonra karides-yengeç yiyebileceğiniz bir corner ve pizzacı görebilirsiniz. Akşam 20:00’de kapanıyor. Biz bu nedenle bir türlü denk getiremedik, aklımızda kaldı.
44) REWE marketlerini es geçmeyin!
Almanya’da en sevdiğim market zinciri Rewe’dir. Hiç anlatmayacağım. Hangi Alman şehri olursa olsun, Rewe’ye girmeden geçirdiğimiz gün sayısı çok azdır. Gelirken bizim free duty’e asla girmem, alacağım ne varsa Rewe’den alırım 🙂 Çikolata mı getireceksiniz, peynir siparişi mi var, şarap mı almak istiyorsunuz? Buralardan alın. Gelip bizim Duty Free’ye paraları gömmeyin. Ayrıca bu marketler, günlük atıştırmalıklar, su, bira, meyve vs için de ideal noktalar.
45) Alman Drogeriemarkt’ları efsanedir.
Ne hikmetse, Almanlar, bu kişisel bakım, kozmetik ve sağlık marketi işinde ciddi anlamda iyiler. Temiz adamlar. O nedenle sevdiğim bir millet. Ne kokarlar ne akarlar. Pırıl pırıl tertemiz insanlardırlar. Makjaya gömülmez, saha ziyade fonksiyonel bir bakıma sahip bir görüntü çizerler. Kendi markaları çok güçlü, dolayısıyla bunları satan marketleri de çok iddialı.
Bunlardan bazıları artık nihayet Türkiye’de de var. Örneğin Rossmann, bunlardan biri. İyi ki de geldi. Kişisel temizlik ürünlerinden ev temizliği ürünlerine, kozmetikten parfüme, sağlıklı atıştırmalıklardan çorap ve çaya, vitamin, minerallerden bebek bakım ürünlerine dek geniş bir skalada çok makul fiyatlarla ürün bulmanız mümkün.
Rossmann gibi bir diğer marka DM. Ayrıca bazı şehirlerde Müller’i bulmak da mümkün. Hamburg’da bir de Budni var. Bunu yeni öğrendim. Tamamı sizin için iyi noktalar olacaklardır.
Eskiden Almanya’ya gittiğimde beni neredeyse 1-2 yıl idare edecek kadar kişisel bakım, temizlik ve sağlık ürünü alırdım. Türkiye’den tonla vergi konularak alacağım 5-6 aylık ürün parasına hem daha kaliteli standartlarla Almanlar için üretilmiş ürünleri daha yüksek gramajlarla alır, burada bulamadığımız ürünleri de ekledik mi beni uzun zaman idare edecek kişisel bakım ve sağlık ürünü alışverişi yapmış olurdum. Ürün çeşitliliği açısından artık neredeyse aynı durumdayız. Ancak hala Türkiye’deki fiyatlar Almanya’dakilerle (Alman ürünleriyle) asla yarışamaz. Herkese kesinlikle tavsiye ederim.
Ayrıca bir de bir Hamburg markası olan Nivea’nın mağazasını gördüm. Ancak girmedim. Eminim makuldur. Deneyebilirsiniz.
46) Gaengeviertel denen bölgede sanatçıların yaşadığı minik sevimli evler var. İçinden geçin.
47) Dondurma yiyin.
Dondurmaları ciddi anlamda çok lezzetli. Europa Passage’ın karşısındaki Giovanni L‘ yi kesinlikle tavsiye ederim. (Giovanni’nin Almanya genelinde bir çok şubesi var. ) Özellikle de Mozart Pralaine versiyonunu. Çok çok çoook güzel. Çikolata ve marzipanlıdır, sevmeyene duyurulur.
48) DEPOT mağazasına girin.
İç dekorasyona meraklıysanız, Depot tam size göre. Çok güzel ürünler, şık ve tatlı aksesuar ve objeler var.
49) Bir krauterlikör (bitki likörü) için.
Hamburg’a özel değil bu: Almanların bitki likörleri fena değildir. En çok Jägermeister tanınır. Ayrıca Kuemmerling de çok satılan bir başka bitki likörüdür. Yüksek sayıda bitkinin damıtılmasıyla elde edilirler. Almanya’da fiyatları çok makul. Duty Free’den almaktansa oradan alıp getirebilirsiniz. Ayrıca şehirdeyken ısınmak, enerji depolamak ve ya yediklerinizi sindirmek için bir shot atabilirsiniz.
50) Bir paternostere binin.
Hamburg’da hala çalışan 30 paternoster(sürekli çalışan mekanik ve kapısız asansör) varmış. Biz Trostbrücke’deki Laeisz-Hof binasında sonsuza dek çalışabilecekmiş gibi duran eski asansöre bindik. Değişik bir deneyim. Oyun gibi. Ama dikkatli olun. Bir sakatlık yaşanmasın. _
51) Eve dönüşte Hauptbahnhof’ ta dikkat! 🙂
Zaten çok basit bir hauptbahnhof değil. Üstelik, S1 ile havaalanına giderken kritik bir uyarı var: Yolda vagonlar ayrılıyor. Havalimanına gidecekler S1’in ilk 3 vagonuna binmeliler. İlk 3 vagonun peronda nereye denk geldiğini gösteriyorlar ancak çok dikkat etmek lazım.
Hamburg, diğer bir çok Avrupa şehri gibi yoğun bir şehir. Kaçırdığımız yapamadığımız çok şey var. Bir daha ne zaman olursa olsun, gidince:
- Güzeller güzeli Laeiszhalle’de bir konsere katılacağım.
- Planten un Bloomen‘da öğle vakti yemek yeyip takılacağım. Piknik olur, kafelerinden biri olur, farketmez.
- Blankenese’ye muhakkak gideceğim. Evleri görüp fotoğraflayacağım. En yakın plajda yürüyeceğim.
- Pazar’a denk getirip St Pauli Fischmarkt’ı göreceğim. Kahvaltımı orada yapacağım.
- Müzelere giremedim. Muhakkak Kunsthalle, Museum für Kunst und Gewerbe’ye gireceğim. Ayrıca Deichtorallen’ı inceleyeceğim.
- Liman kısmında tekne turu yapacağım.
- Erika’s Eck’de şinitzel yiyeceğim.
- Stadtpark’a gidip Planetarium’da bir gösteri izleyeceğim.
- Lüneburg ve Lübeck kasabalarına gideceğim.
- Alsterpavillon’daki Alex’te pasta yeyip kahve içeceğim.
- Elbe Nehri‘nde tekne turu yapacağım.
- En az bir bit pazarına gideceğim. Flohschanze hala içimde uhte.
- Budni‘ye gireceğim.
- Grindelhof‘u gündüz gözüyle göreceğim.
- Daha çok dondurma yiyeceğim 🙂
- Biraz da avare avare öyle etrafa bakınarak dolanmayı deneyeceğim.
- Yazıda “Biz yetişemedik vaktiniz varsa siz yapın” dediğim her şeyi muhakkak yapacağım.