Pitoresk , sıcak, rahat, özgür, sevimli bir şehir Amsterdam. Uçak inişe geçerken başlayan göz alıcı bir manzarası var Hollanda’nın. Göz alabildiğine uzanan bir yeşillik, içinden geçen nehirler, su yolları, göller, göletler… İnsanın gözü bayram ediyor bayram.
%25’i su seviyesinin altında bir ülke olarak denizle savaş halindeler ve onlar yenmiş durumdalar. Tarlalarda inanılmaz bir drenaj sistemi var. Tarım ve hayvancılıkta ne kadar iyi durumda olduklarını gözle gördüğümüz kadar, dış ticaret rakamları sayesinde de iyi biliyoruz. Ayrıca Cem Seymen sağ olsun. Gitmeden görmeden o kadar çok anlattı ki hepimiz bu konuda nutuk atabilecek durumdayız. Korkmayın, bu noktaya girmeyeceğim 🙂
Amsterdam Hakkında Genel Bir Kaç Yorum
Red Light District’i, coffee shoplarıyla Amsterdam bir günah şehri olarak görülüyor. Bana göre, başka özellikleriyle daha baskın tam bir özgürlükler şehri Amsterdam. Bir nefes ve huzur şehri.
Şehir merkezinden 10-15 dakika dışarı çıkınca bir anda kırsala varıyorsun, göz alabildiğine dümdüz uzayan bereketli, yemyeşil tarlalar, üstlerinde gürbüz kızıl inekler, koşan güzel atlar, tavuklar, kazlar, ördekler, su üstlerinde kuğular ve türlü su kuşları görüyorsun. Çok güzel, çok yeşil, çok düz, çok düzgün bir şehir, bir ülke.
Hollanda’nın resmi dili Hollandaca. Felemenkçe-Flamanca konusunu çözemedim. Bilen biri varsa bana yazarsa sevinirim. Ben Hollandacayı İngilizce ve Almanca’ nın bir karması olarak duydum. Kişisel fikrim 🙂 Amsterdam’da yaşayan ve çalışan, muhatap olduğumuz herkes marketlerdeki kasiyerler de dahil hemen herkes çok iyi İngilizce konuşuyordu. O nedenle ekstra rahat iletişim kuruluyor.
Biz Hotel Casa 400’de konakladık ve otelimizden çok memnun kaldık. Azıcık merkeze uzaktı, Amstel Nehri’nin güneydoğusunda gayet temiz, şık ve büyük bir otel. Merkezde olmamak sıkıntı yaratmayacaksa, bir öneri olarak değerlendirebilirsiniz.
Flaman resmi benim için çok özel, çok güzel. Hollanda, tarihi itibariyle bu alanda iddialı bir kültüre sahip. Bu eşittir çok iddialı müzeleri var.
AMSTERDAM HAKKINDA 32 NOKTA
1 -AMAN BİSİKLET OLAYINA DİKKAT
“Bisiklet Şehri” diyoruz. Doğru. Ama dikkat! Attention! Achtung! Hollanda’nın iki ayrı şehrini gördüm: Hollanda’da ve hele hele Amsterdam’da bisiklet sürmek lay-lay-lom bir aktivite değil! Ciddi bir mesele! Detaylar için Amsterdam’da Bisiklet Ciddi İş yazıma tıklayabilirsiniz.
2 – I AMSTERDAM CİTY CARD ÇOK İŞE YARIYOR, İLK YAPACAĞINIZ ŞEY OLMALI, MUHAKKAK SATIN ALIN.
Amsterdam’ın da bir kartı var: I amsterdam City Card. I amsterdam Şehir Kartı nedir, neyi kapsar, ne kadardır gibi detaylar için I amsterdam City Card Amsterdam Listesinde İlk Sırayı Almalı başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz.
3 – AMSTERDAMLILAR GAYET SEVİMLİ İNSANLAR
Amsterdamlılar ve genel olarak Hollandalılar sevimli insanlar. Şehirde her an bunu hissediyor, müze ve galerilerdeki sanat eserlerinde, tablolarda, park, bahçe, bina cephelerinde ve köprülerdeki sıcak estetikle, çocuklarıyla bir arada yaşayan takım elbiseli ebeveynlerin yüzlerinde bu sevimliliği görebiliyorsunuz. Detaylar için Amsterdam Sakinleri Sevimli İnsanlar başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.
4 – KANALLAR ŞEHRİNDE TEKNEYLE KANAL GEZİSİ YAPMAK ŞART
Kanallar ve köprüler şehri Amsterdam’da binalar hakikaten çok güzel, her birinin çatısı ve dış cephesi ayrı güzel, adeta pasta kıvamındalar. Su üzerinde bir kanal turu yapmak için birçok firma mevcut. Detaylı bilgi için Amsterdam’da Tekne Gezisi Şart başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.
5 – KANALLARDA YÜRÜYÜŞ YAPMADAN DÖNEN AMSTERDAM’ A GİTMEMİŞ SAYILIR
Amsterdam’da sürekli karşınıza çıkacak olan kelime “grachten”, “kanal” demek. Amsterdam, 50 km’lik toplam kanal uzunluğuyla bir kanallar şehri ve Venedik’ten daha sevimli. Detaylar Kanallar Şehri Amsterdam’da Kanallarda Yürüyerek Kaybolun başlıklı yazımda.
6 – RED LIGHT DISTRICT – KIRMIZI FENER MAHALLESİ’NDE NE VAR?
Bilmeyen yok tabii. Ama olur da bilmeyen olursa diye hızla açıklayalım: Red Light District yani Kırmızı Fener Mahallesi, Amsterdam’ın dünyaca ünlü mahallelerinden birisidir. Detaylar için Amsterdam Red Light District’te Ne Var ki Bu Kadar Ünlü? başlıklı yazımı tavsiye ederim.
7 – MÜZELERİ BİR HARİKA: RIJKSMUSEUM, VAN GOGH MUSEUM, STEDELIJK MUSEUM ÜÇLÜSÜ GÖRÜLMEZSE GÜNAH
Felemenk sanatını ben zaten çok severim. Hele resmine bayılırım. Çocukken elime geçen bir kartpostalı çizmeye uğraşmıştım. O kartpostalı hep sevmişimdir. Yıllar sonra onun Felemenk bir ressam tarafından resmedilmiş, dünyanın en ünlü kış ve kar temalı resimlerinden biri olduğunu öğrendim: Hendrick Avercamp’ın tahminen 1608’de resmettiği Winter Landscape with Ice Skaters ( Buz Patencileri ile Kış Manzarası) tablosunun gerçeğini gördüğümde ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
Benim kadar müze delisi değilseniz de en azından Rijksmuseum, Van Gogh Museum, Rembrandt’ın Evi, modern sanat müzesi Stedelijk Museum, Hermitage Museum, Amsterdam Museum, Bilim Müzesi-Nemo gibi büyük ve iddialı müzeleri, Museum van Loon gibi kanal evlerinin içini görebileceğiniz, Anne Frank Huis gibi etkileyici müzeler ile Yüzen Ev Müzesi, İnek Müzesi, Lale Müzesi gibi eğlenceli tematik müzeleriyle Amsterdam, bana göre Avrupa’nın en güzel ve eğlenceli müzelerine ev sahipliği yapan şehirlerden birisi.
Müzelerine daha sonra ayrıca değineceğim, gerçekten önem verdiğim için ayrı bir yazı yazacağım. Rastgele geçiştiremeyeceğim 🙂
8 -ESKİ PUBLARI, BİRAHANELERİ VE KAFELERİ ES GEÇMEYİN
Amsterdam’da ortamı çok sıcak, müdavimleri oldukları her hallerinden belli her yaştan arkadaş gruplarının gülerek sohbet ettiği, çeşit çeşit bira ve Hollanda cini “jenever” deneyebileceğiniz ve ortamın enerjisiyle güzelce dinlenip rahatlayabileceğiniz eski publar, birahaneler ve kafeler var. Detay için tıklayın.
9 – GOUDA VE EDAM’IN KALBİNDE PEYNİR DENEMESİ YAPMAKTAN ÇEKİNMEYİN
Hiç bilmiyorsanız, daha evvel denemediyseniz, Gouda denemeden aman diyeyim DÖN-ME-YİN. Amsterdam’da Peynir Denemekten Çekinmeyin başlıklı yazımda daha fazla detay bulabilirsiniz.
10 – JENEVER, HEINEKEN VE GROLSCH İÇMEDEN DÖNMEYİN
11 – DENİZ ÜRÜNLERİ BÜFESİ GÖRÜRSENİZ ATLAMAYIN
OK, haring yemek zorunda değilsiniz belki. Ama en azından bir karides, midye, kızarmış ringa balığı, kurutulmuş somon denemeniz lazım. Hayatımda bu kadar taze karides yemedim sanırım. Detaylar için Amsterdam’da Ne Yenir Ne İçilir Diyenlere Dev Liste başlıklı detaylı yazıma bir göz atabilirsiniz.
12 – PATATES KIZARTMASI, SUŞİ VE FALAFEL YEMEDEN DÖNMEYİN
Amsterdam hakikaten mültinasyonel bir şehir. Yemek konusunda hemen hemen en az zorlanacağınız noktalardan birisidir..Bunları pratik büfelerden almak mümkün. Bir bahçede, yolda yürürken hızla tüketebileceğiniz bu yemeklerle karnınız doyacak. Suşi Amsterdam’da sizi şaşırtan bir opsiyon. Albert Heijn marketlerinde günlük yapılıp satılan suşiler bile çok lezzetli. Falafelin de maalesef Türkiye’de yediklerinizle alakası yok. Sunumu çok akıllıca.
Endonezya mutfağı özellikle çok sık rastlanılan bir mutfağı. Bizim deneme şansımız olmadı. Peki sadece bunlar mı? Amsterdam’da tabii ki yenecek çok çeşitli ürün var. Detaylar için Amsterdam’da Ne Yenir Ne İçilir Diyenlere Dev Liste başlıklı yazımı kesinlikle tavsiye ederim.
13 – PARKLARINDA NEFES ALIN, YEŞİLE DOYUN
Yeşil şehir Amsterdam’ın parkları arasında ziyaret etmeden dönerseniz günah işlemiş sayılacağınız seçenekler var 🙂 Parklar ve detaylar için Amsterdam Parklarında Nefes Alın başlıkla bir göz atabilirsiniz.
14 – AÇIK HAVA PAZARLARINDA DOLANIN
Avrupa şehirlerinin açık hava pazarları hakikaten bir ayrı güzeldir. Amsterdam belki Alman ve Fransız açık hava pazarları kadar etkileyici olmasa da yine de güzel açık hava pazarlarına sahip. İyi bir derleme için Amsterdam Açık Hava Pazarlarında Dolanın başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.
15 – 3 BOYUTLU DEV HARFLERDEN OLUŞAN I AMSTERDAM SLOGANIYLA FOTOĞRAFINIZI ÇEKTİRİVERİN. BU RESMEN BİR RİTÜEL 🙂
16 – HEINEKEN DENEYİMİNİ YAŞAYIN
Heineken Experience, Amsterdam’a gelen her yaştan ziyaretçinin oldukça dikkatini çeken bir etkinlik. Heineken Brouwerij binasında gerçekleşiyor. Deneyimleyen herkesin çok hoşuna giden bir etkinlik. Bira evinde yapılan turla biranın nasıl üretildiğini gördüğünüz gibi ikramlardan da faydalanabiliyorsunuz.
Biz her gün planımıza dahil edip her gün başka bir şey için feda ettik. Ancak yine de Amstelstraat üstündeki Heineken Brand Store’a uğradık. Bu arada Amsterdam Şehir Kartı olanları burada sürpriz bir hediye bekliyor.
17 – YÜZEN EVLERİ ES GEÇMEYİN, YÜZEN EV MÜZESİ’Nİ ZİYARET EDİN.
Amsterdam’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra alan darlığı nedeniyle ortaya çıkan, elektrik ve su tesisatına bağlı, sisteme kayıtlı, kendilerine ait posta kutuları olan ve atıklarını kanaldaki bir tesise boşaltan bu son derece estetik yüzen evler benim çok hoşuma gidiyor. Yaklaşık 2.500 yüzen ev varmış Amsterdam’da. Bana göre Amsterdam’ın en önemli özelliklerinden biri de bu. Çok estetik ve merak uyandırıcı buluyorum. Evini alıp gezebiliyorsun bir kere, düşünsenize 🙂 Çok güzel. Bir tane yüzen ev almak isterdim, deneyimlemek isterdim. Bir programda şeflerden biri içinde yemek yapmıştı, keyifli görünüyordu.
Amstel Nehri üzerinde ve kanallarda, farklı renk ve boyutlarda, yeşil bahçeli, bol saksılı, çamaşırlı ve evcil hayvanlı yüzen ev görüyorsunuz ki anlatamam.
Vakti olan ve benim kadar merak eden bu müzeyi gezebilir:) I amsterdam Şehir Kartı olanlar bu müzeyi bedava ziyaret edebilirler.
Hotel olarak kullanılan yüzen evler de var. Belki bir sefer bir yüzen evde kalırız. Kim bilir? 🙂
Bu arada vakti ve merakı olanlar, Prinsengracht’ta 296 numaradaki Woonboatmuseum’u yani Yüzen Ev Müzesi’ni görmeliler. Biz bir türlü saatini tutturamadık. İçimde uhdedir 🙁
18 – ÜCRETSİZ ŞEHİR YÜRÜYÜŞ TURU SUNAN TUR TOPLULUK VE ŞİRKETLERİNİ ARAŞTIRIN VE BİRİNE KATILIN.
Hemen her şehirde bedava yürüyüş turlarına katıldığımızı hep söylerim. Yerel rehberler, belirli yapılanmaların altında, şehrin tarihi kısmında, bazen de birkaç farklı bölgesinde, yaklaşık 2 saat boyunca sizinle gezerek İngilizce, Almanca, Fransızca ve isterseniz ülkenin dili neyse o dilde size önemli bilgileri aktarırlar. Adı ücretsiz tur olabilir, ancak rehberi beğenirseniz, bahşiş verirsiniz. Olay bahşiş bazlı yürür. Biz bugüne dek hemen her şehirde yaptığımız yürüyüş turundan memnun ayrıldık. Amsterdam’da 2-3 tane yapmayı planladık, tempomuz ve programız o kadar çılgınca doluydu ki maalesef es geçmek zorunda kaldık. Ancak plana göre aşağıda paylaştığım üç oluşumdan iki tur yapacaktık:
- Kırmızı şemsiyeleriyle artık iyice tanıdığımız SANDEMANs NEW Europe Turları’nın sunduğu 2,5 saatlik Free Tour of Amsterdam’ı (İlgili tur sayfası için buraya tıklayın)
- Tripadvisor yorumcularının %96’sının 5 yıldız verdiği Freedam Tours‘un yine 2,5 saatlik Ücretsiz Amsterdam Yürüyüş Turu (Tur sayfası için burayı tıklayın)
- Original Europe Tours‘un The Original Free Alternative Tour (Tur sayfası için tıklayın)
19 – ZAANSCHE SCHAN’A GİDİP DEĞİRMENLERİ GÖRÜN
Zaansche Schan, 17. yüzyıldaki bölge yaşamını sergilemek ve korumak üzere 1960’te kurulmuş bir köy.
Zaandam’da. Bir açık hava müzesi halinde.Yani insanlar burada hem yaşıyor hem de çalışıyor. Bir müze köy. Bir yağ, bir hardal değirmeni var. Çikolata dükkanı var:) Tertemiz havasında çikolata ve peynir kokularının birbirine karıştığı, müthiş güzellikteki ahşap değirmenleri, insanı cezbeden bahçeleri ve pitoresk ahşap evleriyle Zaansche Schan yarım gün ayırıp ziyaret etmeniz gereken bir nokta.Biz Lindbergh Tours’dan Volendam, Marken & Windmills turunu aldık. 5,5 saatlik bir turdu ve tur rehberimiz de gayet nazik bir kadındı. Bir yağ değirmeni ziyaret ettik ve nasıl çalıştığını öğrendik. Ayrıca alışveriş için mağazalar var.
Lindbergh turları için buraya tıklayabilirsiniz.
20 – MARKEN’İ GÖRÜN, BİR TAHTA AYAKKABI DÜKKANINA GİRİN.
Bir vakitler küçük bir balıkçı köyü ve adası olan Marken’e bugün ana karadan yol bağlanıyor. Ancak sivri çatılı ahşap, kendine has siyah, yeşil, bordo boyalı şirin ve ultra bakımlı evleri, geleneksel kıyafetli insanlarıyla ciddi bir ilgi odağı. Keşke daha çok vaktimiz olsaydı da rahat rahat tadını çıkararak gezseydik diye düşündüğümüz bir kasaba. Burada Hollanda’nın “clog” denilen geleneksel tahta ayakkabı imalat noktalarından birini ziyaret ettik. Ayakkabı ustası, bir çift clogun tüm yapım aşamasını bir sunumla anlatıp gösteriyor. Dilerseniz, farklı desenlerde yüzlerce clog çiftinden birini sevdiklerinizin ayakları için alabilirsiniz 🙂 Biz denedik. Pek rahat bulmadık. Oysa hala çiftçiler ve tarlalarda çalışanlar bu ayakkabıları kullanıyorlarmış çünkü çok dayanıklılarmış. Gerçeğe uygun bu modeller kadar, bu tahta ayakkabıların hediyelik onlarca uygulaması da var. Magnetler, anahtarlıklar, masa üstü objeleri, saksılar vs.. Hediyelik eşya mağazası çok eğlenceli, onu söyleyeyim 🙂 Dışarıdaki inekle fotoğraf çektirmeyi unutmayın 🙂
Hemen karşısında Beatrix Köprüsü var, zarif ince bir köprü.
21 – VOLENDAM’A UĞRAYIN
Marken’den Volandam’a IJsselmeer üzerinden tekneyle geçtik ama aslında karadan da gidebiliyorsunuz.
Volendam cidden hayatımda yediğim en lezzetli ve taze karidesi yediğim yer. Benim için öncelikle sahildeki deniz ürünleri büfeleri demek Volendam 🙂 Bir de Peynir Fabrikası, müthiş lezzetli peynir tadımı demek 🙂 Sonra da müthiş güzellikteki evleri 🙂 19. yüzyıl sonunda ressamlar bu güzel köyü resmetmek için buraya gelir, Spaander Hotel’inde kalırlarmış.
O kadar güzel bir yer yani. Denizde yelkenliler, tekneler, tepende su kuşları ve martılar, burnunda deniz mahsulleriyle karışan deniz kokusu… Ara caddelerinde dar kanallar arasında alçak ve bakımlı evleri, her yerden sarkan güzel çiçekler, büyük vazolar, tertemiz sokakları, yerel giysili sakinleriyle bir huzur cenneti.
Sahildeki restoranlarda balık yemeniz lazım. Çok taze her şey.
Burada Cheese Factory’de düzenli sunum gösterileri oluyor. Girip izlemeyi, peynir denemeyi unutmayın. Ancak bence siz sevdiğiniz peynir tipini bulun da buradan satın almayın. Şehre dönüp Albert Heijn marketlerinden almanız daha uygun olacaktır.
22- DELFT’E GİDİN VE MAĞAZASINDA KENDİNİZİ KAYBEDİN
Şimdi Royal Delft seramiklerini bilmeyen zaten yoktur. Biz Delft’e sadece seramikleri görmek için mi gittik? Hayır tabii ki.
Tarihi 1075 yılına kadar uzanan, seramik ve antikalarıyla da çok ünlü olan güzel şehir Delft, güzel, yine kanallar içinde, antik evleri olan bir kasaba. Vermeer’in de burada yaşadığını söylemeden edemeyeceğim.
Ancak Royal Delft Experience denen etkinlikte Delft seramiklerinin nasıl yapıldığını, nasıl boyandığını görüyor, ünlü Delft ürünlerini görüyorsunuz. Ayrıca mağazadan alışveriş yapabilirsiniz.
Delft’te meydanda biraz soluklanabilir, civardaki kahve dükkanlarında kahve içebilir, elmalı turta yiyebilirsiniz.
Nieuwe Kerk, Oude Kerk, Stedelijk Museum Het Prinsenhof, 13. yüzyıla dayanan gotik kulenin yanındaki Rönesans stili Belediye Binası olan Stadthuis, Vermeer’in Evi görülmesi gereken noktalar arasında yer alıyor.
23 – JOORDAN BÖLGESİNİ DOLANIN
Bir daha gidersem Joordan tarafında kalacağım. Çok güzel, çok sakin. Amsterdamlıları görüyor, yerel halkın daha ok arasına karışabiliyorsun. Güzel butikler, tatlı restoran ve kafeler, güzel evler, sükûnet var.
24 – DE BIJENKORF’TAN FLYING TIGER’A AMSTERDAM’DA ALIŞVERİŞ İÇİN FARKLI NOKTALARI ZİYARET EDİN
Her açıdan pratik bir şehir olan Amsterdam’da alışveriş noktaları önerilerim için tıklayın lütfen.
25 – COFFEESHOPLARI ÇOK MERAK EDİYORSANIZ BULLDOG ÖNERİLEN BİR NOKTA
Vallahi biz pek merak etmedik, aklımızda ne kek-kurabiye ne mantar ne de esrar denemek yoktu. Duyduğumuz anormal absürt hikayelerden sonra zaten pek de denemek istemedik. Bu sebeple nasıl bir deneyim izah edemeyeceğim. Ancak Amsterdam denince akla gelen önemli özelliklerden biri de coffeeshoplarda 5 gr altında hafif uyuşturucuların kullanımının ve satışının yasal olması, Bulldog Palace, Abraxas ve Rusland. Detaylar için tıklayın.
26 – CONCERTGEBOUW’UN ÜCRETSİZ ÖĞLE VAKTİ KONSERLERİNİ KAÇIRMAYIN
Het Concertgebouw konser salonu, olağanüstü akustiğiyle ünlü bir bina. Müzikseverler burada haftanın ve günün farklı vakitlerinde gerçekleştirilen etkinliklerden birini muhakkak izlemeli. Ücretsiz bir opsiyona ihtiyacınız varsa ve denk getirebilirseniz, burada her Çarşamba öğle vakti saat 12:30’da gerçekleştirilen ücretsiz konserleri izleyebilirsiniz. Bir dahaki gidişimizde bu da kesinlikle feda etmeyeceğimiz maddelerden biri olacak. Web sitesi için tıklayın.
27- DAM MEYDANI’NIN TAM ORTASINDA DURUP ÇEVRENİZE BAKIN
Bu meydan, ister istemez yolunuzun düşeceği, şehrin en büyük meydanlarından biri. Amsterdam’ın yeni yakası denen Nieuwe Zidje’nin tam göbeğinde yer alan meydan Central Station (Ana Gar)‘dan çıkıp karşıya geçtiğimiz an başlayan Damrak’ı takip ettiğinizde karşınıza çıkıyor. Damrak 1672 yılına dek Dam Meydanı‘na mallarını, yüklerini boşaltan gemilerin geçtiği, kentin en yoğun kanalı imiş. 1672’de doldurulmuş. Şu an Amsterdam’ın en ünlü caddelerinden birisi.
2. Dünya Savaşı sırasında ölenlere adanan National Monument (Ulusal Anıt), 14. yüzyıldan kalma ve Oude Kerk ’in cemaatinin sayıca artması üzerine inşa edilen, uzun zaman boyunca Hollanda hükümdarlarının taç giydiği ve artık bir kültürel merkez halinde olan Nieuwe Kerk (Yeni Kilise), belediye sarayı olarak inşaa edilen ve Hollanda Kraliyet ailesi tarafından resmi törenlerde kullanılan Koninklijk Paleis (Belediye Sarayı), balmumu heykelleriyle ünlü Madame Tussauds Scnerama’sı, Polonya göçmeni hırslı terzi Krasnapolsky’nin harabe halde kiralayıp bugünkü halinin temellerini attığı ünlü Grand Hotel Krasnapolsky ve Amsterdam’ın en ünlü AVM’lerinden de Bijenkorf bulunur.
Meydanda sokak performansları, kitap fuarları, konser ve sergiler gerçekleştirilir. Bir taraftan içinden tramvay, otomobiller, motosikletliler ve bisikletliler geçen meydanda, motosikletler, bir yandan da turistlerin çok ilgisini çeken atlı arabalar turlar.
Meydan Amsterdam’ın kalbi gibi. Rokin, Kalverstraat, Nieuwezidjs Voorburgwal gibi önemli ve birbirinden farklı özellikte ünlü caddelerle çevrili.
28 – SEVİMLİ, ESTETİK VE MÜTEVAZİ KİLİSELERİNİ GÖRÜN
İlk Hollanda Protestan kiliseleri olan Westerkerk, Zuiderkerk, Nooerderkerk estetik kiliseler. Nieuwe Kerk ve Oude Kerk , denizcilerin koruyucu azizine adanmış St Nicolaas Kerk, orglarıyla, saatleri ve kubbeleriyle estetik görünümlü, zarif ve mütevazi kiliseler. Ben özellikle Zuiderkerk’i çok beğendim.
29 – VAKTİNİZ VARSA DEN HAAG’A YANİ LAHEY’E GEÇEBİLİRSİNİZ
Hollanda Parlementosu’nun ve Uluslarası Adalet Divanı’nın bulunduğu Lahey bir bürokrasi ve siyaset şehri. Buradaki Mauritshuis Müzesi, Kraliyet Resim Galerisi’ne ev sahipliği yapıyor. Vermeer’in İnci Küpeli Kız tablosu burada örneğin. Çekici bir müze. Biz gittiğimizde açık değildi, giremedik. Ancak çok isterdim.
1:25 ölçeğindeki Hollanda örneği model kent Madurodam, tatil beldesi Scheveningen’in plajları Lahey’e çok yakın.
30– BEGIJNHOF’A GİRİP HUZUR BULUN
Amsterdam’da kökleri Orta Çağ’a dek uzanan bir hayırseverlik ve yardımseverlik geleneği var. Özellikle varlıklı kimseler, ihtiyaç sahipleri için “hofje” denen barınma evleri yaptırılması adettenmiş.
Begijnhof, şehrin hareketli noktalarından Spui bölgesinde. 1346 yılında kendini dine adamış ancak manastır yeminleri olmayan Katolik Kardeşler Birliği mensubu kadınlar olan Begijntjes için yapılmış. Hanımlar burada barınıyor, karşılık olarak da hastalara bakıp yoksulları eğitiyorlarmış. Dev bir avlu düşünün, içinde bir çok ev, yemyeşil bir bahçeye bakıyor. Burada 34 numarada bulunan Het Houten Huis, Amsterdam’ın en eski evi. Yan duvarında diğer evlerden toplanan bir plakalar koleksiyonu var. Bu alanda halen aktif bir şekilde ayinleri devam eden Roma Katolik Begijnhof Şapeli ve Protestan İngiliz Kilisesi Engelse Kerk de bulunuyor. İçerisi inanılmaz sessiz. Akşam belirli bir saate kadar münferit olarak girip dolanabiliyor, inceleyebiliyorsunuz ancak saat 17:00’den sonra tüm kapıları kapanıyor ve ancak içeride yaşayanlar ve kilitleri olanlar girebiliyor. Çok enteresan bir kent bu Amsterdam.
31 – REMBRANTPLEIN’DA REMBRANDT’IN GECE BEKÇİSİ TABLOSUNDAKİ KARAKTERLERLE FOTOĞRAF ÇEKTİRİN
32 – BU GÜZEL ŞEHRİ ANLAMAYA ÇALIŞIN
Bu herkesin nazik, anlayışlı, sıcak davrandığı, yemyeşil, bol sulu, güzel manzaralı, güzel gıdalı, güzel sanat eserlerinin beşiği olmuş kültürü tamamen açık fikirli olarak anlayabilirsiniz. Günün siyasi gerçeklerini her an değişir. Mühim olan uzun vadeli kültür ve uzun vadeli eserleri. Bunu unutmamak lazım.