Gerçekten farklı ve kendine özgü bir insan Can Bora Genç. Aramızda çok özel bir ortak nokta var, kıymetli bir dost: Erdem Tunçer. Bu ikili, birbirini Mavi Topluluk döneminden tanıyor. Mavi Topluluk, koral ya da senfonik rock çalışmalarıyla insanlarda önce şaşkınlık sonra hayranlık uyandıran ve bir dönem epey ses getiren bir topluluktu. Hakikaten orijinaldi ve çok zengin bir ses altyapısına sahipti. Biz Can Bora ile yıllar sonra Ladies & Gentlemen Müzikal Topluluğu’ nda tanıştık. Can Bora, onca güzel özelliğine rağmen, adını her anışımda bana öncelikle Mavi Topluluk’ u, Erdem’ i ve ikisinin de yaşadığı o büyük Yes sevdasını çağrıştırır 🙂
Bu müthiş yetenekli ve mütevazi müzik adamını bu sayfada ağırlamak benim açımdan çok hoş. Can Bora, sesi de duruşu da kendine özgü, nazik, çok çalışkan, kendini bir çok alanda ciddi anlamda iyi bir şekilde geliştirmiş, müziğe geniş ve entellektüel bir perspektiften bakan, insanlara güzel hitap eden ve şarkı söylediğinde saatlerce bıkmadan usanmadan dinleyebileceğiniz bir müzisyen. Bu röportajları yapma amaçlarımdan biri, bu sayfaları okuyan ve müzikte kendi yollarını yaratmaya çalışan genç arkadaşlara farklı yolları göstermek, farkındalıklarına ve potansiyel yol haritalarını oluşturma cesaretlerine bir nebze de olsa katkıda bulunmak. Şunu hemen söyleyeyim: Can Bora’nın her yanıtı müthiş mesajlar barındırıyor. Ben bu röportajdan çok keyif aldım. Umarım siz de beğenir, çevrenizdeki genç arkadaşlarla ve çocuklarla paylaşırsınız.
Can Bora, bize biraz kendinden bahseder misin?
1975 yılında Ankara’da doğmuşum. Üniversite yıllarına kadar Ankara’da yaşadım ve lise sonrası Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’ nü kazandım. Buraya 2-3 sene kadar devam ettim. Bir merak ve ilgi olarak çok güzel fizikle uğraşmak ama meslek anlamında o kadar aşık olmadığımı hissettim. Tekrar sınava girdim ve İstanbul maceram başladı. Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’ nden mezun oldum. Müzik, hayatımın içerisinde her zaman vardı. Ama hayatımı müziğe adamaya ve müzikle geçirmeye İstanbul’da karar verdim. Bilgisayar Mühendisliği’ nde okurken İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Yarı Zamanlı Koro Şarkıcılığı Bölümü’ nü kazandım. Bunun yanında Murat İlkan, Yıldız Tunbul gibi değerli hocalarla çalışma şansım oldu. Zaman içerisinde hayatım müzik oldu. Değişik projeler, sahne deneyimleri devam etti ve gelişti. Askerlik sonrası tekrar akademik hayata dönmeye karar verdim. Şu an Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’ nde 3. sınıf öğrencisiyim. Burada kompozisyon ve ses teknolojileri üzerine eğitim alıyorum. Mümkün olabilirse master ve doktora yapmayı da düşünmekteyim. Son 5-6 senedir vokal koçu olarak bazı özel okullarda ve atölyelerde çalışıyorum. Jingle yani reklam müzikleri seslendiriyorum.
Eskisi kadar sahne alma durumum olmuyor. Beni geliştireceğine inandığım, kafamın yattığı, sevdiğim güvendiğim insanların içinde olduğu projelerin içerisinde oluyorum zaman zaman.
Müzikle ve sahneyle bağını ne zaman keşfettin?
Ben aslında çok içine kapanık ve çekingen bir tiptim. Yani öne atılmak, kendimi göstermek her zaman zor gelmiştir bana. Bir kişilik yapısı sonuç itibariyle. Bunun zaman içerisinde hem avantajlarını, hem de dezavantajlarını yaşadım hayatımda. Arkadaşlar anlamında şanslı zamanlar geçirdim diyebilirim. Her zaman beni öne iten, yeteneklerimi ve yapabildiklerimi benimle güzel şekillerde paylaşan arkadaşlarım oldu. Konu budur aslında tamamen. İlk aktivasyon enerjisi hep arkadaşlarımdan gelmiştir. “Güzel sesin var neden üzerine gitmiyorsun”, “Bu konuda iyisin neden sahnede olmayasın” gibi . Zaman içinde olayı ben de içselleştirdim, gerçekten bunu istediğimi ve sevdiğimi anladım.
Hayatına önce vokal mi girdi, enstrüman mı? 🙂
Önce piyano ile başladım. Sonra gitar. Gitar öğrenirken ufak ufak şarkı da söylemeye başladım. Daha sonra korolara katıldım. Oradan solistliğe kadar uzandı olay.
Ülkenin en iyi okullarından birinde önü açık bir bölümde okurken hayatını tamamen müzikle kazanma kararına yönelmene sebep olan şey neydi?
Öncelikle 9-5 çalışmanın bana göre olmadığını baştan anlamam, sanırım çok etkili oldu. Tembellikten doğan bir düşünce değildi bu. Böyle bir sömürü düzeni içerisinde, hele ki aşırı sevmediğim bir konuda sırf para için çalışmak beni hasta ederdi. Bunun yanında müziğe ve sanata karşı içimden gelen bir istek ve enerji olması etkili. Yani öğrenciyken, bir programlama sınavına yarım saat çalışma isteği ve enerjisi bulamazken, oturup iki nota için saatler geçirebiliyordum. Sonuç itibariyle, kendi doğalıma engel olmadım ve kendime dürüst oldum diyebilirim.
Hayatını tamamen müzikle idame ettirme kararından pişman olup bu konuda endişelendiğin oldu mu?
Hayat idamesi konusunda düşünceli olmayan biri var mı bu ülkede. Hele ki sanat işleriyle uğraşıyorsa. Elbette zaman zaman endişelendiğim ve karamsarlığa düştüğüm zamanlar oldu. Bunlara hep kendimce çözümler bulmaya ve iş anlamında alternatiflerimi arttırmaya çalıştım. Bir şekilde de şanslı ve iyiye doğru gitti bu yol. Hayatta iş anlamında daha fazla sevdiğim bir konu olmadığı için herhangi bir pişmanlığım yok. Ha belki biraz daha erken bu işlere bulaşabilseydim düşüncesi oluyor. Ama sonuçta o da bir bilinmezlik . Öyle olsaydı daha iyi olacaktı diyemiyorum direk olarak.
Hangi enstrümanları çalışıyorsun? Aklında listene ekleyeceğin yeni bir enstrüman var mı?
Çalabilmek değil de tıngırdatmak diyelim. Bir enstrümanı hakkıyla çalabilmek ayrı bir durum çünkü. Şu an işlerimi görecek seviyede piyano çalabiliyorum. Aynı şekilde gitar ve bas gitar. Çok az klarnet üflemişliğim var. Zamanım olsa hepsini geliştirmek için elimden geleni yapardım. Yaylı ailesi dışında hemen her enstrümana meyilim var.
Müziğin en sevdiğin alanı nedir?
Müziğin her alanını seviyorum. Performans, kompozisyon, armoni, ses teknolojileri, müzik tarihi ve felsefesi, sonik sanatlar, çağdaş ve yeni müzik. Ve şu an aklıma gelmeyen başka alanlar. Her birine ilgim ve merakım çok çok fazla. Özellikle Bilgi Üniversitesi’ne girdikten sonra yeni konularla tanışma, daha önce yüzeysel olarak bilgim olan konuları derinleştirme şansım oldu ve oluyor. Bu durum beni daha da motive etti. Bilgi’den sonra müzik ile olan ilişkim merak ve ilgiden ziyade aşka dönüştü diyebilirim.
Galactica, Flashback Unit, Kurtalan Ekspres.. Hayatında önemli dönüm noktaları diyebilir miyiz bu oluşumlar için?
Elbette. Her biri kendi koşulları ve zamanları içerisinde benim için çok önemli oldular. Çok büyük tecrübeler kazandım, çok fazla şey öğrendim. Çok farklı tarzda müziği performe edebilme şansı buldum. Bu herkese nasip olmaz. Yeni insanlar tanıdım, insanlar da beni tanımış oldular zaman içerisinde.
Geri vokal olarak çalıştığın bir isim var mı? Bir çok müzisyen mesleklerinin başlarında bu adımdan geçiyor diye soruyorum.
Olmadı hiç. Yani bir takım sahne projelerinde geri vokal yapmışlığım elbette var. Ama sürekli , bilinen birinin arkasında geri vokal olmadım hiç.
Müzikal ile yakın bir bağın var. Nasıl tanıştın müzikallerle?
Evet müzikali çok seviyorum. Çok renkli ve zevkli bir sanat dalı. Elbette eskiden beri ilgim alakam vardı dinleyici olarak. Müzikallerin içinde bu şekilde olmam yine tanışıklıklar ve arkadaşlıklar sayesinde oldu. Barış Berker isimli arkadaşım İstanbul Devlet Konservatuarı’nda herkese açık bir müzikal ensemble dersi olduğunu, burada koral şekilde müzikal parçalarının seslendirildiğinden bahsetmişti. Ben o dönemde Galactica ile sahne alıyordum halihazırda. Benim için güzel bir tecrübe, yeni tanışıklıklar olabilir diyerek bu çalışmalara gitmeye başladım. Burada Çelik Kasapoğlu ve Onur Turan ile tanışmış oldum. Zaman içerisinde Çelik’in yürütücülüğünü üstlendiği korolarda söyleme ve sahne alma şansım oldu. Yine Onur Turan’ın çok emek verdiği ve tasarladığı Rock Müzikaller gösterisinde yer alma şansım oldu.
O dönemde kız arkadaşım oyuncuydu. Onun vasıtasıyla Devlet Tiyatrosu’ nda Bir Şehnaz Oyun isimli müzikli oyunda bir sezon görev aldım. Askerlik sonrası Avenue Q projesine davet edildim. Son olarak da Nebi Birgi’ nin sahneye koyduğu Jekyll & Hyde müzikalinde bir rolüm oldu. Zaman içerisinde bir yol ayrımına geldim. Ya oyunculuk ve dans için çalışacak , emek verecek müzikal olayına iyice girecektim ya da benim için bu kadar yeterli deyip sadece müziğe konsantre olacaktım. İkinci yol benim için her açıdan daha mantıklı bir yol oldu. Artık çok çok özel bir durum olmadığı sürece herhangi bir müzikalde, müzikal oyun, gösteri ve ye şovda sahne almıyorum. Müzikal ile bu şekilde tanışmak benim için çok büyük bir tecrübe ve artı oldu. Çok güzel insanlar tanıdım öncelikle ve hepsi hala iyi arkadaşlarım çok fazla görüşemesek de. Hepsi benim için ayrı ayrı değerli ve önemlidirler. Böylesine iyi ve yetenekli insanların çevrenizde olması size hayat enerjisi veriyor. Çok güzel sahne ve sektör tecrübeleri edindim artı ve eksi anlamda. Çok değerli bir repertuarı yakından tanıma ve performe etme şansı bulmuş oldum. Kıssadan hisse iyi oldu bu işlere bulaşmak 🙂 https://www.youtube.com/watch?v=Zc2z9OKsAhQ
Sen tam bir müzisyensin. Atölye çalışmaları yapıyor, dersler veriyorsun, değil mi? Eğitmeyi seviyorsun yani.
Kesinlikle çok seviyorum. Bilgi ve tecrübe paylaşımının çok değerli ve önemli olduğuna inanıyorum. Aslında müzikte öğrenme hiç bitmiyor. Eğitmenlik yaparken ben de yeni şeyler keşfediyorum ve öğreniyorum bir yandan.
Yönettiğin bir müzik oluşumu var mı?
Şu an Koç Üniversitesi Müzikal Kulübü’nde Müzik Direktörlüğü ve Genel Koordinatörlük görevini yürütüyorum.
Onun dışında Cep Sahne‘ de Caz Vokal Atölyesi‘ ni yürütmekteyim.
Yakın tarihte seni izleyip dinleyebileceğimiz herhangi bir proje müjdesi var mı?
Şu an için zaman zaman Nilüfer Verdi Trio olarak konserlerimiz oluyor. Onun dışında planlanmış bir sahne projesi yok. Gerçekten çok yoğun bir dönem benim için. O yüzden sahne projeleri için pek zamanım olamıyor.
Tam zamanlı olarak müzisyenlik meslek olarak seçildiğinde, arkasında illa bu alanda alınmış bir lisans, yüksek lisans eğitimi şart mıdır sence? Alaylı-okullu olayına bakışın nedir?
Bu tamamen amaçlarınızın ne olduğu ile ilgili bir durum. Örneğin, akademik anlamda yol almak isteniyorsa elbette lisans, yüksek lisans hatta doktora ve sanatta yeterlilik gerekli olur. Okul önemli elbette. Formal bir eğitim almak, müzisyen olmak isteyen birini mutlaka geliştirir. Müziğin bir çok konusu ile tanışmış olunur. Sizi bir çalışma programına sokar. Ama bu durum elbette yeterli değil kesinlikle. Kişisel çalışmaların çok çok önemi var. Yani sadece okulla iyi müzisyen olunmuyor. Bu anlamda okullu olmayan ve performans alanında çok iyi işler yapan insanlar var. Burada tabi mutlaka ya aileden ya bir ustadan öğrenilmiş şeyler vardır. Benim böyle bir ayrımım yok. Okullu olup müzik ile ilgili iki kelime konuşulamayan insanlar var. Bunun yanında işin okuluna gitmemiş ama hem kendisini hem de vizyonunu geliştirmiş bir sürü insan var. Sonuç olarak kişide bitiyor olay.
İnsanlar sesine hayran. Can Bora deyince bir “aaaa” oluyor. Ne dersin? Ses konusunda genel geçer kriterler var mı sence?
Öyle oluyorlarsa ne mutlu bana 🙂 Bu konuda kriterler var mıdır yoksa göreceli midir pek emin değilim. Her iki düşünceyi de destekleyecek veriler var kafamda. Ama sanıyorum ki ‘güzel ses‘ ya da ‘karakterli – özellikli ses‘ dediğimiz şey, biraz doğuştan gelen bir durum. Yani sizin ses özelliklerinizi belirleyen her değişkenin sizde nasıl oluştuğu ile ilgili. Sesi geliştirmek mümkün ama şu tarz ya da şunun gibi güzel bir sesim olsun dediğiniz zaman yapabileceğiniz çok bir şey yok. Mekanizmayı değiştirmek gerekir ki bu da pek mümkün değil.
Solo bir Can Bora Genç görür müyüz bir gün? Var mı aklında böyle bir şey?
Zaman zaman geliyor aklıma. Sonra etrafıma, yaşananlara, yaşadıklarıma ve koşullara bakıyorum. Yok ben böyle bir ortamın içinde olmak istemiyorum, bu olaya bu şekilde vakit harcamak istemiyorum diyorum. Şu an için yok. Zamanım da yok zaten. Geçen zamanı efektif ve etkili kullanmak çok önemli benim için. Ama ilerde belli olmaz tabi.
Sahne sanatlarında sevdiğin başka bir alan var mı?
Tiyatro ve oyunculuğu seviyorum. Dans aynı şekilde. Ben oyunculuk ve dans ile ilgili hiç emek harcamadım diyebilirim. O yüzden performans anlamında bu dallara uzağım, ama izlemek, görmek ve bu dallarla uğraşan insanlarla bir şeyler paylaşmak beni mutlu ediyor.
Sahneden evvel bir ritüelin var mı?
Özel bir ritüelim yok. Bol kahkahalı sohbetler olur genelde.
Sahne öncesi muhakkak yaptığın bir egzersiz var mıdır?
Sesimi ve vücudumu açmak için yaptığım bir takım egzersizler var evet.
Sahnedeki o 2-3 saat dev bir özet aslında, değil mi?
Çok güzel bir duygu. Çok güzel bir etkileşim ve iletişim. İnsanlarla bu durumu paylaşabilmek çok özel ve güzel kesinlikle.
Sabahları kalktığında ilk ne yaparsın? Ortalama günün nasıl geçer?
İlk yaptığım iş, su içmek. Sonra acelem yoksa kahvaltı ve gündemi takip. Ortalama günüm ciddi bir koşuşturma şeklinde geçiyor. Hem okul, hem çalıştığım yerler bazen araya eklenen provalar ve değişik projeler, kişisel çalışmalar derken gün bitiveriyor.
Sahne sanatları ve yabancı dil bağı?
Elbette büyük artı olur fazla dil bilmek. Gerçi ne yapacağınıza da bağlı bu durum. Yani yıllarca Türk Sanat Müziği korosunda söyleyecekseniz, yabancı dilin bir katkısı olmayacaktır size sahne anlamında. Başka coğrafyaların şarkılarını söyleyecekseniz elbette o dillere belirli bir seviyede hakim olmak önemlidir. Ya da sahne sanatları konusunda akademik çalışmalar içerisinde olacaksanız, dil bilmek çok çok değerli olur. Her şekilde ve koşulda yabancı dil bilmek çok büyük artı.
Bir gün kendi mekânın olsun ister misin?
Bu ülkede istemem. Çok net 😀
Hangi ses gurubuna dahilsin? Bir enstrüman olsan ne olurdun sence?
Dramatik tenor ile yüksek bariton arasında bir sesim var denilebilir. Söylediğim tarza göre değişebiliyor. Bir enstrüman olsam obua – korno arası bir şey falan olabilirdim herhalde pek emin değilim 😀
Müziği hangi renkle bağdaştırırsın?
Algılayabildiğimiz ve algılayamadığımız tüm renkleri müzikle bağdaştırırım.
Peki müzikalle ünlü bir bir tabloyu bağdaştırabilir misin?
Jackson Pollock ve Hair müzikali diyeyim. Her iki dünya savaşının etkilerini, her ikisinde de görmek mümkün. Yaşanılanlardan sonra, yeni bir çağ açmak isteyen duygular ve düşünceler, kendini farklı şekillerde ifade etmek isteyen insanlar. Direk bir eser ismi vermem gerekirse de Pollock’ın Convergence isimli resmi diyeyim.
Beşiktaş’ lısın. Değil mi?
Evet çocukluğumdan beri Beşiktaş taraftarıyım. Herhangi bir fanatikliğim yok ama Beşiktaş adına güzel şeyler olunca seviniyorum.
En beğendiğin müzikaller – ilk 3?
Bu gerçekten zor bir soru. Çok fazla müzikal ile tanışma fırsatım oldu ve hepsi ayrı bir güzel açıkçası. Yine de bir sıralama yapmam gerekirse , ilk sıraya Jesus Christ Superstar müzikalini alırım.
İkinci sıraya Hair müzikalini alabilirim. Konusu ve işlediği dönem çok etkileyici. Üçüncü sıraya Phantom of the Opera ve Sefiller‘ i beraber koyayım.
En beğendiğin 3 müzikal oyuncusu?
İsimleri aşırı bilmiyorum . Ama takip edebildiğim kadarıyla beni etkileyen oyuncular. Nathan Lane, Matthew Broderick ve elbette Julie Andrews.
Hastasıyım dediğin şarkıcı / müzisyenler?
O kadar çok var ki. Her enstrümandan , her tarzdan insan var hayranı olduğum. Solistleri sayayım ben kendi konum olduğu için. Freddie Mercury, Stevie Wonder, George Benson, George Michael, Barbara Streisand, Al Jarreau, Fatih Erkoç, David Coverdale, Kubat böyle ilk anda aklıma gelenler.
İdolümdür dediğin oyuncular?
Sean Connery, Anthony Hopkins, Jack Nicholson, Sean Penn, Al Pacino, Peter Sellers, Meryl Streep, Natalie Portman, Sophia Loren, Cate Blanchett ilk anda aklıma gelenler.
Önüme her çıktığında izlerim dediğin film?
Star Wars serisi, Yüzüklerin Efendisi serisi, Hobbit serisi, Matrix serisi.
Fantastik ve bilim kurgu işler her zaman hoşuma gitmiştir. Komedi filmleri kesinlikle. 100 kere izlesem yine izleyeceğim filmler var. Hababam Sınıfı örneğin.
Peter Sellers filmleri ne zaman karşıma çıksa izlerim tekrar tekrar. Bunların yanında hemen her tarzda kült olmuş filmleri de eklemem gerekir. Liste kabarık tabi.
Türkiye bir müzik eseri, albüm, müzikal olsa ismi ne olur?
‘Trajikomikler ..Ama farkında değiller‘ bence iyi bir isim olur Türkiye için 😀
Beni yürekten vurdu dediğin müzikal?
Ruhunu, beynini, gönlünü rahatlatan şarkı/sarkılar?
Moduma ve zamana göre o kadar çok değişiyor ki. Bazen bir klasik müzik eseri, bazen bir türkü, başka bir zaman rock ve ya heavy metal bir parça. Dolayısıyla kesin bir cevap yazmam mümkün değil.
Asla kaçırmam dediğin bir festival var mıdır?
Yoktur. Her festivali her an kaçırma potansiyeline sahip bir kimseyim 😀
Sahneyi seçmeseydin ne olurdun?
Psikolog olabilirdim diye düşünüyorum.
Burcun, yükselen burcun nedir? Astrolojiye inanır mısın?
Burcum İkizler. Yükselen burcumdan emin değilim. Astroloji oldukça eğlenceli bir alan. Bize gösterilen ve anlatılan anlamda inandığımı söyleyemem. Ama elbette evrende her şey birbiriyle ilişkili ve bu da çok doğal.
Peki aşk?
Tanımı kolay olmayan bir duygu. Gerçek sevgi ve saygı ile birleşebilir, akıl , mantık ve empati ile yoğurulabilirse ne ala. Yoksa ıssız sokaklar sizi bekler. Ben yalnızlığı , yalnız kalabilmeyi çok değerli buluyorum hayat yolculuğu içerisinde. Hayatımda her an sürekli aşk olmalı, biri olmalı gibi bir düşüncem ve isteğim olmadı. O yüzden saçma sapan kırıcı olaylar olmadığı sürece aşk mevzuları aşırı dert olmamıştır hayatımda. Ya da son 10 senede diyeyim. İnsan kendini tanıyana ve olayları anlayana kadar belirli safhalardan geçiyor tabi 😀 Güzeldir ama böyle duyguları yaşamak. Hayatın merkezine sürekli olarak koyulmadığı sürece gayet de sağlıklı ve geliştiricidir.
Yemek? Sever misin, yapar mısın?
Yemek severim. Yemek yemeyi ayrıca severim. Zaman buldukça yapıyorum tabii ki yemek. Ama daha çok yiyorum 😀
İstanbul’da nefesini açan yerler?
Bizim okul yani Bilgi Üniversitesi, Koç Üniversitesi kampüsü.
Buralara tabi genelde iş, güç, ders için gidiyorum ama mekanlar ferah ve rahat. İnsan kendini iyi hissediyor. Eskiden Taksim tarafları iyi gelirdi. Şu an öyle değil maalesef. Kadıköy Moda taraflarını severim. Avrupa tarafı sahil yolunu severim. Sultanahmet tarafları yine tarihle buluşmak açısından önemli. Aslında aşırı kalabalık ve beton olmayan her yer bana ok. Mutlaka mutlu olacak bir şeyler bulurum mekanlarda. Ama en çok nefesimi açan yer çalışma odam diyebilirim.
İstanbul dünya olsaydı, kültür başkenti hangi ilçesi, semti olurdu?
Bence iki ayrı ilçe olurdu. Kadıköy ve Beyoğlu.
Türkiye’de gitmeyi sabırsızlıkla beklediğin “o tatlı tatil köşen”?
Bodrum’da evimiz var. Oraya gitmek iyi oluyor ara ara.
Şu dakika yurt dışına gidebilirsin desem? Neresi?
New York ve Londra’ya gitme şansım olmadı henüz. Sanırım oraları tercih ederim.
Yurtdışında izlediğin ve asla unutmadığın bir performans?
Ben progressive rock çok seviyorum. Bu tarzın kült gruplarından olan Yes en beğendiğim gruplardan. Paris’de ve Bükreş’de konserlerine gittim ayrı zamanlarda. Her ikisi de çok etkileyiciydi.
Müzik, mobil teknolojilerin ve uygulamaların yardımıyla gitgide demokratikleşiyor mu?
Müziğin ne kadar demoktratileştiğini anlamak için kendi bulunduğunuz coğrafyanın demokrasi düzeyine ve sistemine bakmanız gerekiyor. Ve elbette bu tip konularda yürütücü güç olan paranın kimin ve hangi vizyonun elinde olduğu çok önemli. Müzik ve politika yüzyıllar boyunca birbirinden ayrılmaz iki konu olarak bu günlere gelmiş. Mobil teknolojiler halihazırda ortaya çıkan üretimlere daha kolay ulaşmak ve onları paylaşmak adına güzel uygulamalar. Kesinlikle harika oldu bu durum. Ama cevabım hayır. Demokratikleşen herhangi bir durum yok. Bizleri bazı mecralara yönlendiren ve yöntemleri değiştiren uygulamalar var sadece. Sana neyi sunarlarsa onu izler ve dinlersin. Nelerin sunulmasına izin varsa onlara ulaşabilirsin. Yaşadığımız ‘comfort zone’ lar içerisinde toz pembe görünüyor olabilir son dönemler ama ben öyle olmadığını düşünüyor ve hissediyorum. Müzisyenlerin yaşadıkları çokça problemler var bu anlamda.
Türkiye’de yetenekli çok insan var ama..
Evet hemen her konuda yetenekli, yaratıcı ve üretmek isteyen insanlar var. Bu durumu sadece müzik ve sanatla sınırlamak doğru olmaz. Evet var ama tembellik var ve sistem yanlış diyeyim kısaca.
Sanat konusunda ne durumdayız?
Potansiyelimiz var, bu konuda üretim yapmak isteyen, yaratımlarını paylaşmak isteyen insanlar var. Fakat maalesef hem sistem, hem de vizyon olarak felaket durumdayız. Özellikle vizyon konusuna ciddi anlamda eğilmek gerekiyor. Hala müzik tarzları üzerinden tartışmaların yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz mesela. Zamanın getirdiği bir trend olarak da araçlar ve amaçlar yer değiştirmiş durumda. Görebildiğim kadarıyla herkes hemen her şey olsun istiyor. Ama bunun altyapısını sağlayacak emeği vermeye gönüllü değil çoğu kimse. Dolayısıyla ileri doğru adımları çok yavaş atabiliyoruz. Bunun yanında doğru ve yapıcı bir eleştirel sistem de yok. Eleştiri kültürünün doğru oturmadığı bir yerde zaten herhangi bir değerin ileriye gitmesi , iyiye doğru evrilmesi mümkün olmaz sanıyorum. İşin içine insan egosu da girince, doğru bir yolda beraber yol almak mümkün olamıyor maalesef.
Genç sanat meraklılarına aktarmak istediğin bir şey var mı?
Hayallerinizden vazgeçmeyin, ayaklarınızın yerden aşırı yükselmesine izin vermeyin, istiyorsanız emek verin ve çalışın. Deneyin, yanılın, öğrenin, keyfini çıkarmaya çalışın. Ruhunuzu ve beyninizi geliştirin.
Gerçekten çok keyifli bir röportaj oldu. Bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz.
Ben çok teşekkür ediyorum.