Selmin Artemiz.. Derin bir kişilik, güzel bir ruh, yetenekli bir sanatçı, cesur bir yürek, naif bir insan, tatlı, sıcak ve güçlü bir ses 🙂 Shirley’de Sumru Yavrucuk’a sesiyle, gitarıyla, şarkılarıyla eşlik eden Selmin’le çok keyifli bir röportaj yaptık.
Selmin, bize biraz kendinden bahseder misin?
En zor soruyla başlıyoruz desene Pınar’cığım 🙂 İnsanın kendini anlatması…
Bir bahar vakti, İstanbul’da dünyaya gelmişim. O yüzdendir sebep, ilkbaharı pek severim. Biraz inatçı, biraz uysal, kimi zaman köşe yastığı kıvamında sakin, kimi zaman durmaksızın dans etmek isteyecek kadar hareketli, hem çok tembel hem çok çalışkan, sabahın erken saatlerini de gecenin geç saatleri de seven, tatlıya asla hayır diyemeyen, çocukları ve hayvanları bir başka seven, mesleğine aşık biri diye tanımlayabilirim kendimi.
Bu ne tatlı bir tanım oldu böyle Selmin 🙂 Ne kadar güzel başladık muhabbete 🙂 Bu güzel ruh sahneyle bağını ne zaman keşfetti diye devam edeyim. Bu alanda bir eğitim aldın mı? Bu tek eğitimin mi?
Sahneyle bağımı, bir gün kuliste beklerken aldığım kokuyu en derinime çektiğimde keşfettim. Oyun, Rüyaların En Güzeli adlı bir çocuk oyunu idi. Zannediyorum ki 8 yaşındaydım. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Çocuk Eğitim Birimi’ nde minikken başladığım eğitim ve içime işleyen sahne tozu meğer tüm yaşamımı şekillendirecekmiş.
İlk adımımdı Şehir Tiyatroları. Sonrasında üniversitede bambaşka bir alanda eğitim aldım. Biraz da küskünlükten. Lise sonrası yetenek sınavına girdiğim konservatuvar Opera bölümünü kazanamayınca, bir süre kapattım kendimi. İyi ki kazanamamışım operayı dedim yıllar sonra, gerçi fakat bu sürede zaman akıp gitmişti. Bambaşka bir meslekte, bambaşka bir yerde bulmuştum kendimi. Neyse ki içimde yanan müzik aşkı, çeyrek asırlık zaman dilimimde beni yeniden yakalayarak, olmam gereken yere getirmek için ne gerekiyorsa yaptı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzikal Tiyatro Bölümü’nü kazandığım gün, kaldığım yerden devam etmeye karar verdim.
Biraz anlattın aslında ancak hayatımın akışının tamamen buraya yönelmesine sebep oldu diyeceğin çok önemli dönemeçler nelerdir?
Konservatuvarı kazandığım dönemde, kurumsal bir şirkette 4 yıldır görev yapıyordum. Hem okul, hem iş bu süreçte el eleydiler. Beni yormuyorlardı, çünkü okulun kapısından içeri adım attığım her an, yeniden doğuyordum. 2009 yılında, konservatuvardan mezun olacağım sene gönlümde, sadece bu alanda bir şeyler yapmakla ilgili derin bir istek vardı. Ancak, ülkemizde Müzikal Tiyatro sektörü olmaması, geçimimi nasıl sağlarım kaygısı, bu isteği ne yazık ki bastırıyordu. O sene Minnesota Üniversitesi işbirliği ile bir müzikal yapılacağı ve bunun için seçmeler olacağı, müzikalin Amerika’da bir festivalde oynanacağı kulağımıza geliyordu. Duyduğum an, gidenlerden biri olacağım hissi o kadar sarmıştı ki içimi, sanki emindim. Seçmeler yapıldı ve listede adım yoktu. Fakat biliyordum, gidenlerden biri olacaktım. Derken bir akşam, sevgili şan hocam Bergüzar Çelebi “Tebrikler Amerika yolcusu” diyerek telefon açtığında, bir şeyi ne kadar çok istersen ve o uğurda ne kadar çok çalışıp emek verirsen başarabileceğini deneyimlemiş oldum. Seçilen arkadaşlarımdan birinin bu projeye katılamayacağını açıklamasıyla birlikte, hayatımın akışını dönüştüren olay, işte başlıyordu.
Bugünlerde duayen oyuncu Sumru Yavrucuk’un yönettiği ve aynı zamanda da oynadığı Shirley oyunu ile sıkça sahnedesin. Oyunun müzikleri sana emanet. Üstelik oyun senin güzel sesin ve yorumunla açılıyor. Çok heyecanlısındır. Bize oyundan ve bunu ilk duyduğun anda hissettiklerinden bahseder misin?
İnanılmaz keyifli ve heyecanlı bir süreç yaşıyorum meslek hayatımın bu döneminde. İlk duyduğumda çok mutlu olmakla birlikte, büyük bir sorumluluk hissettim. Hatta Bodrum’da prömiyer yaptığımız gün, sahnede ilk kez sesimin titrediğine şahit olduğum andır. Neredeyse 50. Oyunu oynayacağımız şu günlerde, heyecanım aynı. Yüreğim hala titriyor olsa da mutluluk ve heyecandan, neyse ki sesim bir daha titremedi 🙂 Sumru Yavrucuk ile tiyatro sahnesinde aynı havayı solumak ve her defasında ne çok şey öğrenmek sözcüklere dökemediğim bir duygu.
Biz de izlerken böyle hissettik, senin için o oyunu güzelleştiren, oyunu sıcaklaştıran kişi diye düşündük. Zaten müzikal ile yakın bir bağın olduğunu biliyoruz. Önemli prodüksiyonlarda yer aldığını biliyoruz. Üstelik bunlardan bazıları uluslararası ekipleri olan çalışmalardı galiba. Bize biraz oynadığın müzikallerden bahseder misin? Müzikalle nasıl tanıştın?
Müzikalle tanışmam; bir akşam annemin “ Selmin, bu gece seni uyandıracağım çünkü televizyonda Batı Yakası Hikayesi Müzikali var, izlemeni istiyorum.” demesiyle başladı. O geceyi hiç unutmam, kış ayıydı ve 8-9 yaşlarındaydım. Çok etkilenmiştim. Daha sonra Evita’yı izlemeye gitmiştik Şehir Tiyatroları’nda. Malum 80’li yıllarda yurtdışından prodüksiyonlar gelmiyordu ülkemize. Şimdiki çocuklar bu anlamda şanslılar. Evita’dan o kadar etkilenmiştim ki, çıkışta sarı etiketli orjinal Evita kasetini almıştık. Ortaokul hayatım boyunca walkmande gece gündüz dinlerdim o şarkıları. Dans ettiğimi hayal eder, şarkıları dinlerken gözlerimi kapatır sahneleri gözümde canlandırırdım.
İlk oynadığım müzikal, konservatuvar döneminde sahne dersinde çalışmalarını yaptığımız ve Şehir Tiyatroları Genç Günler’e katıldığımız Grease idi. Jan karakterini canlandırıyordum. Sonra uluslararası bir ekiple Amerika’da sahnelenen Footloose müzikalinde Ensemble olarak yer aldım. Sidikli Kasabası Müzikali, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda 2 sezon boyunca oynadığımız müzikal ve oynadığım Penelope Pennywise karakteri, hala yine olsa yine oynasam dediğim bir rol. Son olarak, Türker İnanoğlu’nun prodüktörlüğünü yaptığı Balım Müzikali’nde Ensemble olarak yer aldım.
O zaman annene çok şey borçluyuz, iyi ki içine bu ateşi düşürecek o hamleyi yapmış. Bir müzikali izlemen için seni uyandırmış. Ayrıca şimdi çocuklar ciddi ciddi çok şanslılar. Youtube dev bir nimet. Ben konservatuara doğru düzgün canlı bir müzikal görmeden girdim desem?… Neyse..
Footlose Müzikali’nde oynaman oldukça değişik bir deneyim olsa gerek…
Müthiş bir deneyimdi. Müzikalin beyni, kalbi olan Amerika’da böyle bir projede yer almak vizyonumu çok genişletti. Bir müzikal provası nasıl yapılır, kalabalık bir ekip nasıl organize edilir, çıkabilecek sorunlar nelerdir, neden önümüze bakmamız gerekir, bedenen ve ruhen kendimizi nasıl hazırlamalıyız gibi bir çok soruma cevap buldum bu projeyle. Ve en önemlisi bizim ülkemizde ne yazık ki en büyük eksiğin, disiplin olduğunu düşünüyorum. Bunun önüne nasıl geçilir vb… gibi kıymetli bilgilerle donandım.
Disiplin hakikaten en büyük sıkıntılarımızdan biri, sana katılıyorum. Disiplin kavramı ve senden bahseden bir sohbet olunca, aklıma doğrudan Sidikli Kasabası geliyor. Yıllarca Off Broadway oynamış olan bu müzikalin Türkiye’de Devlet Tiyatroları’nda sahne almasının hikayesi de son derece etkileyici. Oyunu her izleyen oldukça iyi eleştiriler yaptı. Uzun zaman oynadınız. Bunda yetenekli ve genç sanatçı Nebi Birgi’nin de katkısı büyüktü sanıyorum.
Sidikli Kasabası Müzikali harika bir ekip çalışmasıydı. Oyunun bence en büyük başarısı uygun kast seçimi, heyecanımız ve ekip olma ruhumuzdu. Önce konservatuvar sınıflarında başlayan çalışmalarla, prova yapacak sahne bulamama sorunları ve oyunun ve sürecin kendi sürprizlerini yaratmasıyla birlikte İstanbul Devlet Tiyatrosu’na uzanan yolumuz heyecanlı, çetrefilli ve gurur vericiydi. Meslek hayatımın şu ana kadar yaşadığım en unutulmaz anları bu oyunla birlikte anılarımda.
Müzikaller dışında oynadığın tiyatro oyunu var mı?
Çocukken Şehir Tiyatroları’nda rol aldığım Rüyaların En Güzeli Müzikli Çocuk Oyunu idi. Şu an içinde yer aldığım Shirley de bir tiyatro oyunu.
Sen aslında çok iyi bir şarkıcısın. Sadece söyleyen, seslendiren tarafta da değilsin. Yaratmayı da seviyorsun, yanılıyor muyuz?
Teşekkür ederim, bu yol uzun. Ne mutlu ki öyle hissettirebiliyorsam J Yaratma kısmı aslında çocukluğuma dayanıyor. Son zamanlarda müzik yaratma adına fakir bir dönemdeyim. Çocukken piyano, evimizdeki oyuncağımdı ve besteler yapardım. Ortaya çıkan şeyler hiçbir zaman bir şarkı olamadı. Hep yarım kaldı, jingle tadında, denemeler, doğaçlamalar demek sanıyorum ki daha doğru.
Eminim o denemeler ve doğaçlamalar da şu an dinlesek bize bir çocuk elinden çıkmış eserler olarak son derece keyifli gelecektir. Dahil olduğun bir tango grubu var. Piatango. Piantango’dan biraz bahseder misin? Yollarınız nasıl kesişti? Çok zevkli bir iş olsa gerek.
Piatango ile birlikte müziği paylaşmak eşsiz bir duygu. Öyle güzel bir şey yakaladık ki, tamamlanmışız gibi… Grubun çellisti Şirin Vatan ile kardeşimin yolları kesişiyor. Kız kardeşim viyolonsel çalmayı öğrenmek için ders almaya başladığında tanışıyorlar Şirin ile… Sonra, bu öğretmen öğrenci ilişkisi dostluğa dönüşüyor ve dinleyici olarak hayran olduğum grupla yollarımız anneannemin bestesi aracılığıyla birleşiyor. Bir gün birlikte yemek yerken, annem piyanoda anneannemin bestesi Şile Sahilleri’ni çalıyor ben de söylüyorum ve o akşam bu şarkının Piatango’nun bir ya da iki yıl sonra çıkacak olan albümünde olması fikri yeşeriyor. Böylece grubun kurucularından Ceyda Pirali ile tanışıyoruz. Sonrası su gibi… Albüm, Ocak 2015’te çıkıyor. Yeni Aşk. Modern bir aranje ile anneannemin 1950’li yıllarda küçük yaşta kaybettiği oğlu için yazdığı şarkı, torununun sesiyle günümüze taşınıyor. Bu manevi hazzı tarif etmem güç.
Bu hikayeyle birlikte, hakikaten eşsiz bir deneyimmiş. Üstelik dansetmeyi de seviyorsun. 🙂
Bayılıyorum hem de 🙂 Tango öyle bir dans ki, hayat gibi… Konuşmadan, sorular soruluyor, cevaplar veriliyor. Tanımadığın biriyle hiç konuşmadan anlaşabiliyor olmak heyecan verici… Eskiden daha sık dans ediyordum. Milongalara giderdim. Özellikle, dönem kıyafetlerinin giyildiği, erkeklerin centilmen beyefendi tavırları, kadının da kadın gibi olduğu atmosferlerde dans etmeyi seviyorum.
Hiç milongaya gitmedim, bir gün o ortamda bulunmayı çok istiyorum. Sana çok yakışır J Sen de tangoya çok yakışırsın bence. Peki, seni canlı olarak izlemek isteyenlerimiz için birazcık tüyo vermen mümkün mü?
Tabii ki… Piatango çeşitli mekanlarda konserlerimiz oluyor. Facebook’ta Piatangoband isimli sayfamızdan tarihleri takip edebilirsiniz.
Yıl boyunca Shirley’i farklı şehirler ve mekanlarda izlemek mümkün. Detayları Tedbil-i Mekan Tiyatrosu’nun internet sayfasından takip edebilirsiniz. http://www.tebdilimekantiyatrosu.com
Çaldığın bir enstrüman var mı Selmin? Bir dönem keman çaldığını duyduk 🙂
Ah keman 🙂 Minik bir macera diyelim. Çok çalmak istediğim bir enstrümandı. Büyük dedemiz keman çalarmış, herhalde genlerden bu heves geçmiş bana. Bir gün kurumsal hayata yeni başladığım, 20’li yaşlarımın başında olduğum bir dönemdi. Evde sürekli dile getiriyordum, keman çalmak istiyorum diye. Annem de tabii konservatif eğitimden geliyor, bu yaşta olmayacağından girip, küçük yaşta başlamak gerektiğinden çıkıyordu. Tabii inatçı Selmin durur mu J Bir gün servisten inip müzik mağazasına girdim ve keman alıp geldim eve. Hemen ertesi gün, önceden gözüme kestirdiğim kursa yazıldım ve keman maceram başlamış oldu. Rus bir hocam vardı. Valentina Hanım. Öyle tatlı, sevecen… Bir seneye yakın çalıştık. Enstrüman eğitimi meşakkatli bir süreç. Emek, çok çalışmak istiyor. Şu enstrümanı çalıyorum diyebilmem için, içimde duyduğum tınıyı enstrümanda elde edemebilmem lazım. Bu da enstrümana adanmışlıkla olur. Belki bir gün … 🙂
Şiir de yazıyorsun sanki? 5 parmakta 5 marifet 🙂
Şiir değil de iç dökümü diyebiliriz. Bir anda gelen, sanki paratonermişim gibi içimden geçen ve kağıda dökülen sözcükler, cümleler. Eskiden piyanodan akan cümleler, son bir kaç senedir yazıyla akıyor. Hepsi aynı şey aslında… Sözcükler, sesler birer araç sadece… Bir tür kendini ifade biçimi.
Bir yandan eğitmenlik de yapıyorsun, çocuklarla çalışıyorsun ve bundan büyük keyif alıyorsun, değil mi? Cesaret isteyen bir alan. Bu konuda da bir eğitim aldın mı? Bu hep aklında olan bir şey miydi? Ve sürdürme niyetinde misin?
Çocuklar o kadar pür ki… İnsanın kirlenmemiş hali…O yüzden çocuklarla çalışmak, onların en gerçek hallerine tanık olmak ve yaşam yolculuklarında kısmen onlara dokunabiliyor olmak iyi geliyor. Eğitmenlikten ziyade, müzik arkadaşlığı ya da oyun arkadaşlığı diyorum yaptığım işe. Çünkü bu alandaki formasyonum, bugüne dek deneyimlediklerim, hislerim ve sevgim. Bildiklerimi, deneyimlediklerimi paylaşıyor, müziğe ve sanata olan sevgimi onlara aktarmaya çabalıyorum. Ülkemizin, hele ki şu günlerde, sanatı seven, değer veren, kıymet bilen insanlara ihtiyacı var. Bunun yolu da çocuklarımıza sanatı sevdirmekten geçiyor. Sürdürmek niyetindeyim 🙂
Selmin bambaşka bir alanda da ciddi bir eğitim alan biri olarak, ülkedeki bir çok insanın girmek için çırpındığı bir şirketten son derece cesur bir kararla ayrıldın ve o hayatı arkanda bırakarak seni gerçekten mutlu eden şeyin peşinden koştun. . Ailen bu kadar farklı bir disiplinden gelirken, senin tamamen ve sadece sanat ve sahne sanatlarıyla ilgilenmen, hayatını buradan kazanman konusundaki kararına nasıl yaklaştı? Seni destekleyen, buraya yönlendiren arkadaşların var mıydı? Pişman mısın? Hiç pişman olup endişelendiğin oldu mu?
Bu kararımı ailemle paylaştığımda, bunun bir gün başlarına geleceğini biliyorlardı. Lise 2. sınıfta bir gün balkonumuzda yaptığımız bir sohbette liseden ayrılıp, Güzel Sanatlar Lisesi sınavlarına girip liseyi baştan okumak istediğimi söylediğimde, annem ve babam önce altın bileziğini tak kızım, sonra dilediğini yaparsın, müzik hep seninle demişlerdi. O gün onlara çok kızmıştım. Engellenmiş hissetmiştim. Fakat ne kadar da doğru düşündüklerini sonradan anladım. Çünkü neredeyse 30 yaşımda sıfırdan başlama maceram, o güne kadar deneyimlediğim farklı disiplinlerle daha gerçekçi, ayakları yere basan ve işler yolunda gitmezse B planımın varlığı ile daha hafifti ruhum için.
Bu kararımda ailem hep yanımdaydı. Destekleri hala yanı başımda.
Kendini gerçekleştirmenin kararıydı. Bunu yapmam gerekiyordu. Yoksa ben ben olamazdım.
Çoğu kez umutsuzluğa kapıldım. Şirketten ayrılırken yöneticim demişti ki ola ki tutunamazsan kapımız sana her zaman açık. Araman yeterli. Hep aynı rüyayı görürdüm o dönemlerde. Yöneticimle konuşuyor ve yeniden şirkette göreve başlıyordum. Ülkemizde Müzikal Tiyatro ile hayatını idame ettirmek ütopik. O nedenle, bu rüya kabusum olmuştur. 2 yıl önce gördüğüm rüyada yine şirkete gidiyor ve bu defa yaptıklarımı anlatıyordum yöneticime, sahneyi ve ne kadar mutlu olduğumu. Sanıyorum zinciri kırdım 🙂
Bence de kırdın 🙂
Anlattıklarından şunu anlıyorum: ailenle çok yakınsınız….
Elbette. Çok yakınız.
Peki Selmin, ekip arkadaşlarınla bir araya geldiğinizde ilk önce ne yaparsınız?
Güleriz 🙂 Komiklikler, şakalar, oyunlar…
Sahneden evvel bir ritüelin var mı?
Yalnız kalmaya ihtiyacım oluyor. Sessizliğe. Ve seyirci salona alınmadan önce boş koltuklara bakarım, sahnenin kokusunu çekerim içime… Seyirci alındığında da, kulisten o tatlı sesleri dinlerim. Sahneye adım atmadan önce de kendimce yaptığım hareketlerim vardır.
Sahne öncesi muhakkak yaptığın bir egzersiz var mıdır?
Muhakkak ses egzersizi yaparım. Bedensel olarak esneme egzersizleri yaparım.
İnsanlar sanır ki sahnedeki o 3 saatle her şey bitiyor. Oysa önü arkası, çalışması, provası, okuması, analizi… Yani sahne sanatlarında profesyonelleşen her insan için bazılarının fiks olarak beyanatı haline gelen “aman canım 3 saat sahneye çıkıyorlar altı üstü, böyle para kazanmakta ne var” cümlesi aslında sadece bir cehalet göstergesi, değil mi?
O yüzden sanatçı olmayacaksa bile çocukların sanat eğitimi alması gerekiyor. Bu bilince erişmek için. Bu işin buzdağı gibi olduğunu anlamak için. Görünmeyeni de görmek için.
Haklısın. Sahne sanatlarıyla uğraşan insanların fiziği konusu hep gündemdedir. Bu tartışma, güzellik-sağlık ekseninde gider gelir. Aslında profesyonel olarak şarkı söyleyen oyuncuların bedenlerinin zaten güçlü olması gerekir falan… Değil mi?
Güzellik, beden ölçüleri vb.. özellikle sahne sanatlarında önemi tartışılır, konuşulur hep. Ben kondisyonun önemine inanırım. İnsanın fiziksel özellikleri değişebilir. Beden ölçüleri, rol skalasını etkiler: tıpkı, ses yapısının da o role uygunluğu ya da uygun olmayışı gibi..
Sabahları kalktığında ilk ne yaparsın? Ortalama günün nasıl geçer?
Her günüm farklı geçiyor şu ara. Uykuyu sevdiğimden, sabah uyandığımda eğer bir yere yetişmeyeceksem biraz şekerleme yapmayı severim. Uzun keyifli bir kahvaltı vazgeçilmezimdir hele ki yanında çizgi film izliyorsam değmeyin keyfime 🙂 Dersim varsa o gün, hazırlıklarımı geceden yapmış olurum. Önceden gider, ders yapacağım alanın havasını solurum. Oyunumuz varsa, ses egzersizlerimi yapar, bedenimi esnetir, evden öyle çıkarım. Havalar ısındığında çokça sahile gider yürürüm. Çocukları ve hayvanları izlemek hoşuma gidiyor. Denize bakarak, kuşlarla, kedilerle meşk etmeyi seviyorum.
Bu çizgi film olayını geçenlerde Merve Deniz’le yaptığım röportajda o da söylemişti. Çizgi film izleyen büyükleri araştırmak istiyorum yavaş yavaş …
Sahne sanatlarıyla uğraşan insan için dil bilmek önemlidir herhalde? Neden peki?
Yurt dışında neler yapıldığını takip etmek, mesleki gelişim açısından önemli. Dil bilmek, hem bunun için önemli hem de dünyadaki meslektaşlarınızla iletişim kurmak için gerekli.
Bir gün kendi mekanın olsun ister misin?
New York’ta bir yere gitmiştik. Küçücük bir mekan. Bir bar, birkaç masa, bir kuyruklu piyano ve bir mikrofon. Gelen müşteriler piyaniste notasını veriyor ve sahneye çıkıp istediği şarkıyı söylüyor. Çok etkilenmiş ve bir gün böyle bir yerim olsa keşke diye içimden geçirmiştim. Kim bilir, bakalım zaman ne gösterecek:)
Bu güzel fikirmiş, ilk müşterini buldun, söyleyeyim 🙂
Sen hangi ses grubundasın? Bir enstrüman olsan ne olurdun sence?
Sesim soprano. Tabii bu ses grubu da kendi içinde ayrışır. Peslerimin kuvvetli olduğu söylenir. “Dramatik soprano” olduğumu söyler hocalarım. Korolarda alto grubunda yer aldım hep.
Bir enstrüman olsam viyolonsel olmak isterdim. Kalbe yaslanarak çalınan bir enstrüman.
Doğru, viyolonsel öyle çalınır, hiç bunu böyle düşünmemiştim. Kulağa çok romantik geliyor 🙂
Müzikle bir rengi bağdaştırsan, aklına hangi renk gelir?
Bütün renkleri içinde barındırdığı için Beyaz.
Peki müzikalle ünlü bir bir tabloyu eşleştir desem?
Tek bir tablo ile bağdaştırmak yerine Salvador Dali’nin eserleriyle örtüştürüyorum müzikali. Sürprizli, beklenmedik, büyüleyici…
En beğendiğin müzikaller listende ilk 3?
İzleyip, beğenip etkisinde kaldıklarım;
- Les Misarables ( Sefiller )
- Hair
- Naked Boys Singing
O zaman en beğendiğin 3 müzikal oyuncusu? Cinsiyet farketmez!
- Angela Lansbury
- Neil Patrick Harris
- Sutton Foster
Hastasıyım dediğin şarkıcı / müzisyenler?
Sting, Queen , Raul Midon, Aziza Mustafa Zadeh….öyle çok ki aslında liste uzar gider….
İdolümdür dediğin oyuncular?
İdolüm diyemem kimseye, fakat Meryl Streep’e bayılıyorum.
Önüme her çıktığında izlerim dediğin film?
Woody Allen ve Ferzan Özpetek filmleri.
Türkiye bir müzikal ya da albüm olsa ismi ne olur? Ya bir müzikale benzetsen hangisi olurdu?
Ooo epey zor bir soru 🙂 Müzikal ya da albüm ismi olsa herhalde “Karmaşık” olurdu ismi.
Beni yürekten vurdu dediğin müzikal?
Kesinlikle Les Misarables ve Hair…
Ruhunu, beynini, gönlünü rahatlatan şarkı/sarkılar?
Besteci olarak Chopin, Debussy, Beata Soderberg.
Şu sıralar:
Souad Massi – Le bien et le mal
Hümeyra – Geceyi Neyleyim
Agnes Hapsari – Until (Sting) – OST. Kate & Leopold
Son bir yılda okuduğun, dinlediğin, izlediğin oyun, film, kitap, konserlerin tamamını, gittiğin sergileri bir düşün. 3 isim ver bize. Tamamı içinde seni en çok etkileyen 3 şey..
Oruç Aruoba ( Yakın – Uzak – Hani ) Her defasında yeniden keşfediyorum
Cem Sağbil Heykel sergisi – İnsan olmakla ilgili kıymetli keşiflere vesile oldu
PK ( Pekaay ) Film – Önyargılar ve insanlık üzerine çok etkilendiğim tüm insanlığın izlemesini arzu ettiğim film
Asla kaçırmam, muhakkak önden planlarım dediğin bir festival var mıdır?
Hayatta hiç bir plan yapmıyorum. Spontan gitmeyi seviyorum.
Sahneyi seçmeseydin ne olurdun?
Mutsuz olurdum.
Süper yanıt 🙂
Burcun, yükselen burcun nedir? İnanır mısın az da olsa astrolojiye?
Burcum Koç, yükselenim Boğa.. Ay burcum Selenay. Şaka bir yana, çok ilgilenmesem de enteresan gelir, okurum.
Peki aşk?
Aşk; besler, büyütür, görevini tamamlar ve gider.
Yemek? Sever misin, yapar mısın? Takip ettiğin bir alan mıdır?
Damakta lezzet patlamalarına bayılırım J Yemek yemek için değil, zevk için yiyenlerdenim. Yapmak konusuna gelince, o an hangi malzeme varsa, spontan bir şeyler yapmayı seviyorum. Gerçi bir yaptığımı bir daha yapamıyorum, unutuyorum bu da dezavantajı.
Belki minik bir deftere kaydedebilirsin. Ben doğaçlama yaptığım yemeklerin tarfilerini unutmamak için yazıveriyorum bir deftere 🙂
İstanbul’da kendini rahat hissettiğin, nefesini açan yerler?
Caddebostan – Dalyan sahil yolu… Burgazada.
İstanbul dünya olsaydı kültür başkenti hangi ilçesi, semti olurdu? Neden?
Eskiden bu soruya Beyoğlu, Taksim cevabını verirdim. Atatürk Kültür Merkezi, tiyatro ve sinema salonlarıyla kültür başkenti olarak görünürdü gözüme. Yakın zamanda Kadıköy bu bayrağı devraldı gibi.
Türkiye’de gitmeyi sabırsızlıkla beklediğin, sevdiğin o tatlı tatil köşen?
Bodrum Gümüşlük… Dalyan…
Şu an yurtdışına gidebilirsin, şu dakika hatta!. Seç bir yer desek?
Önce Londra, oradan hooop İskoçya…
Yurtdışında izlediğin ve asla unutmadığın bir sahne eseri, konser, müzikal vs?
Londra’da izlediğim Sefiller ve Broadway’de izlediğim Hair 🙂
Müzik dünyada da Türkiye’de özellikle mobil teknolojilerin ve aplikasyonların yardımıyla gitgide daha rahat yapılabilecek bir alana dönüşüyor, diyebilir miyiz? Onlarca uygulama gündemde? Acapella, Sing, Ladida… Sen de takip ediyor musun uygulamaları ve teknolojiyi? Ne düşünüyorsun bu konuda?
Eğlenceli ve keyifli buluyorum. Fakat zaman zaman her şeyin bu kadar kolay olmasının adaletsiz olduğunu düşünüyorum. Fazla dijital.. Analog kayıttan bir eseri dinlemenin keyfine varmak bambaşka. Yine de çağa ayak uydurmak lazım tabii J
Yetenekli çok insan var Türkiye’de, değil mi?
Kesinlikle. Konservatuvardan dönem arkadaşlarımın harika projelere imza attıklarını gördüğümde öyle mutlu oluyorum ki… Birbirimize her zaman destek olmamız gerekiyor. Konserlere, oyunlara giderek ben buradayım, yanındayım demek bu desteğin göstergesi.
Kesinlikle katılıyorum sana. Zaten az insan çok zor koşullar, kısıtlı imkanlarla bir şeyler yaratmaya ve ortaya çıkarmaya çalışıyor. Desteklemek şart.
Kendi kuşağından geliyor diyebileceğin, çok sevdiğin müzisyenler/oyuncular vardır? Paylaşır mısın bizimle?
Seve seve…
Begüm Tüzemen Almanya’da müzik adına harika işler yapıyor. Besteci Sinem Altan ile birlikte müthiş projelere imza atıyorlar, muhakkak dinleyin, takip edin.
Nilgün Yavaşoğlu, Six Pack müzik grubuyla birlikte bir single çıkarttılar ve kaliteli müzik yapıyorlar, bolca sahne performansları oluyor.
Doğukan Medetoğlu, Sevemiyorum şarkısıyla milyonlara ulaştı. Gurur duyuyorum.
Merve Deniz, şu son günlerde ilk single’ı Dönsün Dünya ile pop müzik piyasasına girdi. Müthiş bir ses.
Defne Koldaş, Seni Seviyorum Mükemmelsin Şimdi Değiş ve Yolda Çıkan Oyun ile sahnede. Onu sahnede izlemek büyük keyif.
Barbaros Büyükakkan, Deniz Çevik de konservatuvardan arkadaşlarım. Müzik piyasasında, iyi müzik adına yüzümüzü güldüren işler yapıyorlar.
Barış Arman, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda birkaç oyunda birden oynayarak, müzikal ve tiyatro oyunu çevirileri yaparak ve aynı zamanda Kazan Dairesi adında bir Müzikal Tiyatro Performans grubu kurarak bu alanda yol açmaya çabalıyor.
Bir de bu yaz tanıştığım genç bir besteci arkadaşım var. Esin Özlem Aydıngöz. Berklee ‘de Müzikal Tiyatro ve Film Müzikleri Besteciliği okuyor. Müthiş yetenekli… İsmini çok duyacağız 🙂
Ülkede sanat konusunda sence ne durumdayız?
Çok çalışmamız lazım çooook.
Türkiye’deki sanat eğitimini karşılaştırır mısın dünyadakiyle? Eksiği fazlası nedir?
Burada öğrencinin kendi çabasıyla yürüyor çoğu şey. Tabir-i caizse tırmalamak gerekiyor. Yurt dışında seçenekler daha fazla. Özellikle, Müzikal Tiyatro alanında.
Genç sanat meraklılarına aktarmak istediğin bir şey var mı?
Yapmak istediğiniz her ne ise koşun peşinden. Vazgeçmeyin. Muhakkak yakalayacaksınız 🙂
Son olarak seni izlemek, dinlemek isteyenler için bu yakınlarda nerelerde sahnede olacağını paylaşır mısın bizimle?
Nisan ayı için şunları paylaşabilirim:
2 Nisan’da Shirley ile Ataşehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’ ndeyiz.
12 Nisan’da Piatango ile Beyoğlu Hayal Kahvesi’ ndeyiz.
14 Nisan’da Shirley ile Kadıköy Halk Eğitim’ de,
23 Nisan’da Piatango ile Sahne Pulcherie’ de ve
30 Nisan’ da yine ile Shirley İzmir AKM’deyiz.
Sevenlerine duyurulur 🙂 Bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz. Çok keyifli bir röportaj oldu 🙂
Çok teşekkür ediyorum. İnce düşünülmüş sorulara cevap vermek benim için zevkti.