Deniz ve iyotun bademe ve ılgına, kekiğin çama karışan kokusunu… Ağustos böceklerinin sesini… Dalgaların sesini… Dalgalarla oynaşıp duran yüzlerce renk taşın tıkırtılarını… İnsanın içinden çıkmak istemediği, adeta bütünleşmek istediği denizini, dibe dalıp çıkarken görüp aşık olduğumuz o eşsiz maviyi, teyzelerin pazarda sattığı ev yapımı kabak çiçeği dolmasının tadını, restoranların bademli kabak ve deniz börülcesini, Payam’ın bademli kurabiyesini stoklayıp eve götürebilsem… Olmaz mı?
Genel Olarak Palamutbükü
İlk kez üniversitedeyken yarı zamanlı çalıştığım Capital Dergisi’nden bir ablam yan dergilerden bir abimle tatil muhabbeti yaparken duymuştum: “Datça candır, çok güzeldir… Ama Eylül’de gitmek lazım. Ancak o zaman rüzgarı kesilir. Çok güzel olur. Başka hiçbir yere benzemez.”
O günün imkanlarıyla internette epey arama yapmıştım. Gitmek nasip olmamıştı. Yıllarca aklımın bir köşesinde yer etmişti.
Türkiye’nin sahil şeridinde epeyce bir yer gördükten sonra bir gün Datça yarımadasına gitmeye karar verdik. Bu kararımız sırasında epeyce yorgunduk. Tüm yarımadayı dolanacak enerjimiz ve zamanımız yoktu. Kendimize bir koy seçmemiz gerekti. İyice araştırıp okuduktan sonra Palamutbükü’nü seçmeye ve Datça keşfimize orayla başlamaya karar verdik.
Böylece Türkiye’de deniz, temiz hava, lezzetli meze, tatlı mola, ferahlama kombinasyonu için seçtiğimiz şaşmaz adreslerden birini belirlemiş olduk.
Sonrasında da her yıl çoğunlukla oraya çakılıp kaldık. Yarımadayı bir türlü gezmedik.
Palamutbükü Nasıl Bir Yer?
Çok sakin! “Ben denizle bütünleşmeye gidiyorum. Her gün birkaç saatimi denizde gözlükle, şnorkelle geçireceğim, kafa dinleyebileceğim, kitap okuyabileceğim bir yer istiyorum. Bir kaç saygısızın anlamsız bağırış çağırışıyla bölünmeden sahilde güzel güzel uyuklayabileceğim sakin bir yer istiyorum. Kafam rahat, ayağım çıplak olsun istiyorum. Kıyafet, saç-makyaj, şık ayakkabı derdim olmasın istiyorum. Akşamları çakıl taşlarının üstündeki ahşap masalarda saatlerce oturup denize karşı uzun uzun yemek yiyeyim, demleneyim, sohbet edeyim. Sohbetimize sadece başka insanların sohbetleri, dalga sesleri, dalgaların oynaştırdığı çakıl taşlarının yuvarlanış sesleri, ağustos böceklerinin sesleri, rüzgarın uğultusu, ılgın ağaçlarının hışırtısı, kedi-köpeklerin ve oyun oynayan çocuklarının güzel sesleri eşlik etsin.” diyenlerdenseniz, o zaman burası tam size göre! Bu anlattığım tablo size çekici gelmedi mi? O vakit sadece günübirlik uğrayın, yoksa bunalırsınız.
Şöyle hayal edin: Bir yol var; iki şeritli araç gidiş gelişi olan bir sahil yolu. Deniz sağınızda kaldığında yolun solunda pansiyon ve otellerin restoran, mutfak ve konaklama bölümleri, marketler, büfeler ve tabii ki evler var. Sağ tarafta ise müesseselerin yemek yenilen, oturulan ağaç altı bölümleri, şezlonglar, şemsiyeler, yani plaj ve deniz var. Bu kadar. Eski sahil kasabaları gibi.
Her daim rüzgarı var. Havası da pek nemli değil. Çok güzel kokuyor. İyot, ılgın ağaçları ve badem ağaçlarının kokusu birbirine giriyor.
Yemek yerken tabağınızda rahatlıkla ılgın ağaçlarının iğne yaprak kırıntılarını göreceksiniz. Müthiş gölgeleri sağ olsun rahat rahat oturup yemek yemenize yardımcı oluyor.
Her şezlongda bir başka kitap, dergi var. Okuyan bir ziyaretçi kitlesi var.
Arı var bolca 🙂 Ama siz bir şey yapmazsanız, onlar da saldırmaz, unutmayın! 🙂
Çokça begonvil, taş evler, güzel yemekler 🙂
Restoranların nazik, ilgili ve güler yüzlü çalışanları var.
Çok lezzetli yemekler var.
Palamutbükü’nde Ne Yok?
- Sabaha kadar dans edeceğiniz mekanlar yok
- Disko yok
- Piyasa yapacağınız bir ortam yok
- Ülkece alışılmış durumda olan saçma beach clublar, bunların anlamsız partileri buralarda hiç yok! Allaha şükür!
- Sahilde butikler de yok 🙂 Köy tadında kasaba burası kasaba 🙂
- Denizde makyajlı kız yok ki bu en sevdiğim şey 🙂 Çünkü bunu çok komik buluyorum. İnsanlar maksimum surette doğal, makyajsız, rahat. Burada kimsenin kimseye “sükse yapacağı” bir ortam da yok. (Bir otel hariç, orası da Palamutbükü ruhuna uymuyor bence) Doğallıktan bunalıyor, bir müddet sonra gövde gösterisi yapacak insan arıyorsanız, burası size göre değil! Burada sıkıntıdan patlarsınız 🙂
- Akşamları film izleyebileceğiniz bir sinema (Bedya’nın arka bahçesindeki açık hava sineması hariç), güzel müzik dinleyeceğiniz bir müzik klübü, jazz bar ya da açıkhava tiyatrosu da yok 🙂 Onlar için adresiniz Datça olsun : )
- “Efendim buyurun” diye sizi mekana sokmaya çalışan çalışanlar yok!
- Büyük bir kitapçı yok, gazete alabileceğiniz bir-iki yer var
- Hipermarket, süpermarket, ekstra market vs yok. Bildiğiniz bakkallar, tekel dükkanları, bakkaldan hallice kompakt mini marketler var
Palamutbükü’nde Plaj ve Deniz Nasıl?
Plaj şeridi en dar yerinde maksimum 2 metre genişliğinde. Denizi karşınıza aldığınızda solunuza doğru devam ederseniz sahil şeridinin 8-9 metreye kadar genişlediği yerler bulabilirsiniz. Çoğunlukla taşlık, bazen çakıl taşı-kum karşımı bir sahilden bahsediyoruz.
Koyun uzunluğu Liman’dan Sanatçılar Sitesi’ne kadar yaklaşık olarak 1,5 km. Bir baştan bir başa 20 dakikada rahatlıkla yürüyorsunuz.
Sahilin bazı bölümlerinde çakıl taşları ayakları hakikaten acıtabiliyor. 3-4 metre içinde deniz derinleşmiş oluyor. Ancak bunun 2-3 metresinde zemin taş. Bu yüzden kıyıda yüzmek, kıyıda eğlenmek isteyenler ve hassas çocukları olanlar, daha komforlu bir deniz deneyimi için plaj/deniz ayakkabıları tercih edebilirler. Böylece ne sahilde taşların ısısından ne de suyun girişinde ve içinde zemindeki taşların hareketli doğasından rahatsız olmazlar. Benim için deniz tatili “ayak çıplak, kafa hep suda” demek. O nedenle yerle ve suyla doğrudan temasımı kesecek şeyleri sevmiyorum. Buna rağmen bu yıl özellikle girdiğimiz yerin önünde biriken taşlar yüzünden girişte bir iki kere ayağımı acıttım. Ben bile “ayakkabı mı alsaydık” dedim.
Palamutbükü koyunda su gerçekten çok berrak, çok temiz. Genellikle serin ve çok keyifli. Girişte daha ılık, açıldığınızda daha serin, hele biraz dalınca hepten ferahlıyorsunuz. Görüş mesafesi o kadar açık ve deniz o kadar berrak ki gözlüksüz asla gitmeyin, derim. Şnorkeliniz varsa, onu da kapın. Metrelerce açılıyorsunuz, hızla derinleşiyor ama yine de sanki 5-6 metre derinlikteymişsiniz gibi rahatlıkla dibi görebiliyorsunuz. Yazık olur gözlüksüz giderseniz.
Su o kadar güzel kokuyor o kadar güzel kokuyor ki içindeyken kokusunu içinize çekmekten yoruluyorsunuz. Ben öpmek istiyorum suyunu… Öyle söyleyeyim 🙂
Deniz kabuğu meraklıları, maalesef deniz kabuğu bulmanız, toplamanız, hele de sahilin ilk 80-90 metresinde öyle kolay kolay deniz kabuğu görmüyorsunuz. Taşlardan hemen sonra kum başlıyor. Yaklaşık 80-90 metre açıldığınızda da hafiften yosunlar başlıyor. Zaten orası da oldukça derin oluyor. En fazla dipte denizyıldızı, ahtapot, sıkça dil balığı, suda da sıkça zargana vb balıkları görebilirsiniz. Midye, istiridye göreyim hevesiniz varsa, en azından ben yazın hiç görmediğimi söyleyebilirim : )
Bazen sahil şeridinde kayalık yerlerde, özellikle gün batımına yakın yani sahil sakinleştiğinde kocaman bir yengeç, yavru bir ahtapot görebilirsiniz. Ürkütmeden takip edin, çok eğlenceli 🙂
Sabahları erken saatte ilk 3-5 metrede de bolca balıkla karşılaşıyorsunuz. Kalabalıklar geldikçe balıklar da kaçışıyor elbette : )
Denizi karşınıza aldığınızda koyun sağ kısmı daha geniş olduğu ve öğleden sonradan gün batımına dek güneşi engelleyen bir şey olmadığı için denizde akşamüzeri sefasını keyifle uzun saatler boyunca sürdürebiliyorsunuz. Ancak koyun orta bölümlerinde müesseslerin çatıları vs güneşi almanızı engelliyor, ışık biraz az olunca akşam sefası biraz erken bitebiliyor.
Sahilde üzerleri genellikle hasırlarla, brandalarla kaplı, ahşap masa-sandalyeli onlarca müesses var. Önlerinde kendi sahil şeritleri, şezlong ve şemsiyeleri var. Eğer müesseselerde kalıyorsanız, zaten sahildeki şezlong ve şemsiyelerden ücretsiz yararlanıyorsunuz. Eğer orada kalmıyorsanız, gün boyu buralarda yeyip içebiliyor, bu durumda ücret vermeden şezlong ve şemsiyelerden yararlanabiliyorsunuz. Çoğu yer buna limit koymuş. Eskiden böyle bir limit de yoktu… Artık gelen ziyaretçi kitlesi bozulduğundan mı müesseslerin ticari bakış açısı değiştiğinden mi bilinmez, maalesef belirli bir limiti doldurmanız karşılığında şezlong ücretleri düşülüyor. Tüm günü deniz, şezlong, üstü kapalı restoran bölümleri ve odanız arasında, yüzerek, yiyerek, şekerleme yaparak, suya dalıp çıkarak, bir şeyler içerek, okuyarak ve sohbet ederek geçirebileceğiniz kompakt bir ortam.
2 yıl önceye kadar burada öyle çığlık atarak ortalıkta koşuşturan ve başkalarına saygı göstererek eğlenmek ve oynamak konusunda aileleri tarafından asla uyarılmayan, dünyada her şeyi sınırsızca yapma özgürlüğüne sahip oldukları empoze edildiği için özgürlüğü saygısızlık, bencillik sınırında yaşayarak büyütülen çocuklar da onların müthiş saygısız ve şuursuz ailelerini bulamaz, göremezdiniz. Bizi en çok etkileyen şeylerde biri bu olmuştu. Çocuklar daha ziyade şnorkelleri kafalarında tüm gün araştırmacı gazeteci-bilim adamı tadında suyun altındaki minik balıkları, taşları inceliyorlar, kazı çalışmaları yapıyorlardı 🙂 Suda yarışıyorlardı. Arkadaşlarıyla yaratıcı oyunlar oynuyorlar, çakış taşlarını ayıklıyorlardı. Olmadı sahilde aileleri gibi uzanıp bir şeyler okuyor, oyun oynuyor, uyuyor, kedi-köpeklerin peşinde dolanıp onları seviyorlardı. Ortalıkta bağırarak konuşan, şezlong tutma yarışına giren insanlar da yoktu Palamutbükü sahilinde. Arabasındaki müziğin sesini sonuna dek açıp yol boyunca geçen şuursuzlar da yoktu. Bu yıl bunlar az biraz değişmiş. Umarım ziyaretçi profilindeki bu istenmeyen değişim, sadece bu yıla ve bizim orada olduğumuz kısa zamana dair bir tespittir. Geçici bir durumdur. Oraya gidip bağır çağır takılacaksanız, gitmeyin. Zira Palamutbükü’nün sakinleri de yıllardır oraya giden müdavimleri de bu tip hikayeler, bağıran çağıran saçma insanlar, aralıksız çığlık atan, denizde yüzenlerin başına kontrolsüzce çakıl taşı atan çocuklar, şuursuz gürültücüler olmadığı için yukarıda tasvir ettiğim ziyaretçi kitlesi olduğu için orada olmayı seviyor. Bozmayın ortamı!
Palamutbükü’nde Yemek
Ne yersen ye, o yemeğin sahildeki tüm restoranlarda yaklaşık olarak aynı rakam olacağını da bilin, rakam çok fark etmeyecek. Üç aşağı beş yukarı nerede yerseniz yiyin tatlar sizi hayal kırıklığına uğratmayacak. Ancak bizim özellikle önereceğimiz birkaç yer de var elbette : )
Palamutbükü’ne Has Tatlar Var, Lütfen Deneyin
Bademli kabak – Badem Restoran’da deneyin. Yanına da Badem’in dillere destan patates kızartmasını alın. Offf! İkisi bir arada öyle güzel gider ki.. Bunu yapmadan dönmeyin lütfen!
Kabak çiçeği dolması – Her restoranda bulabilir, yiyebilirsiniz. Ben en çok pazara gelen teyzelerin elleriyle yapıp taze taze tencereden sattıklarını seviyorum. Böyle bir lezzet yok 🙂 Alıp sahilde gömebilirsiniz. Zevkten dört köşe olur, sonra o pirinçleri yakmak için güzel güzel yüzersiniz 🙂
Deniz börülcesi – her restoranda var, hepsi de çok lezzetli. Her restoranınkisi birbirinden farklı. Kimisinin sarımsağı çok, kimisinin limonu.. Deneyin, hangisini severseniz artık.
Bademli tavuk – Badem Restoran başta olmak üzere, her restoranda bulabilir, deneyebilirsiniz.
Karides güveç & Tereyağlı karides – Ömrümde yediğim en en en lezzetli tereyağlı karides güveci bu yıl Şef Restoran’da yedim. Gerçekten! Karidesin Volendam ayarı bir kıvamı vardı. O tazelik ve dirilikteydi.
Balık – Biz Badem Restoran’da Müessese Müdürü Ali Beye sipariş verir, sinarit isteriz. Sinarit o bölgede çok olurmuş. Çıkarsa, bir akşam sinarit yeriz. Çok güzel balıktır. Yoksa da kömür ızgarası olduğu için tüm balıklar, özellikle Badem Restoran’da lezzetli pişirilir. 6-7 yıldır mutfak ekibi ve şefi aynı olan Badem Restoran, bize göre Palamutbükü’nde ne yesen memnun kalacağın noktalardan biri. Balık için Şef Restoran’ı da tercih edebilirsiniz. Bir de Adamik var ama açıkçası biz Adamik’ten başka bir yemekte hiç memnun kalmadık, o nedenle orada balık da denemedik.
Kalamar – Izgarası da tavası da bir çok yerde çok lezzetli. Badem ve Şef Restoran’ı öneririz.
Bademli köfte – Palamutbükü’ne özel. Biz hiç yemedik ancak menülerde sıkça karşınıza çıkan bir opsiyon. Bana fikren ağır geliyor 🙂
Patates kızartması (cips)– Badem Restoran diyor, tek geçiyoruz.
Payam’da bir bademli tarçınlı kurabiye var, Allah sizi inandırsın, diyet bozdurur, bozuvirin garii 🙂
Damat tatlısı – Benim için bir şey ifade etmeyen bir tür baklava. Yöreye özgü.
Dadya Datça Gazozu – Hafif şurubumsu, acıbadem aroması olan bir gazoz.
Ege’desiniz. Bu bölgede özellikle Kula maden suyu çok karşınıza çıkıyor. Sağlam bir sertliği var. Maden suyu sevenler, hazır buradasınız, deneyebilirsiniz.
Yoğurtlu mezeler genel olarak her yerde güzel.
Midye Dolma – Şirin Baba Midyecisi her gün Badem Restoran ile Dostlar Lokantası arasında arabasıyla durur. İbrahim de her gün oradadır. Duyduğumuza göre annesi hazırlar, o satarmış. Benim İstanbul’da, büyük şehirlerin civarlarında midye yememe yeminim var. Ancak böyle Datça gibi yerlerde, açık denizlerin civarlarında tüketiyorum midye, istiridye vb deniz canlılarını. Palamutbükü’nde gayet yenilebilir bir midye dolması var, meraklısına duyurulur. Doğrudan kendisinden alabildiğiniz gibi oturduğunuz restorana sipariş de edebiliyorsunuz. Hesaba ekliyorlar.
Badem bölgesindesiniz. Kabuklusunu, nurlusuydu, akıydı fark etmez, badem seviyorsanız, buradayken yiyebilir, buradan alabilirsiniz.
Tarçınlı ekmek bölgeye has. Servis edilen ekmek genellikle bu. Güzel bir tadı var.
Karabaş otu reçeli – Payam’da satılıyor örneğin. Karabaş otu, bu bölgede çok bulunan, şifalı otlardan biri. Payam’da reçeli var, bazı motellerde sabah kahvaltısında servis de ediliyor. Ben pek sevmedim ama deneyin, siz sevebilirsiniz.
Lokma incir – Ahh ya… Bir de İstanbul’da olsa… Mor-pembe, küçük, süper lezzetli ve çok şekerli bir incir. Sahilde çok güzel gidiyor. Kimi zaman amcalar dolanıp satıyor. Kimi zaman tezgahlarda görüyorsunuz. Pazarda da oluyor. Oradayken incir de seviyorsanız, asla kaçırmayın.
Mısır – Bizim gözümüzün önünde bir kız çocuğu büyüdü. Her gün, plajın bir başından diğer başına dek, ellerinde koca bir kazan, tatlı bir nameyle “Taze mısııııır, süt mısıııır” diye bağırarak dolanan bir aile vardı. Kız üniversiteyi kazanmış, yazları anne ve babasına yardımcı olan, su gibi güzel sarışın bir kızdı…. Bu yıl onu göremedik. Öğrendik ki evlenmiş. Oysa ben o çalışacak, ailesine destek olacak diye ümit ederdim… Neyse şimdi iki ayrı aile gün boyunca dolanarak mısır satmaya devam ediyor. Mısır meraklısı çok. Palamutbükü’nde de bu bir ritüel 🙂
Pide – Aylin Restoran ve Kıvanç Restoran’ın pidesi açık ara önde. Şef Restoran da pide için tavsiye edebileceğim noktalardan.
Palamutbükü’nde kokoreç, sucuk ekmek, köfte ekmek yiyebileceğiniz de bir yer var: 9.07 Fakirhane. Biz denemedik ama böyle de bir opsiyon var.
Ayrıca her yerde kahvaltı sunuluyor.
Ev yemeği, sıcak yemek, sulu yemek isteyenler için de mekanlar mevcut. Sarıhoş, Ilgın, Payam vb.
En Son Ne Zaman Yıldızları İzlediniz?
2-3 yıl evvel, geceleri plajda bile restoranların ışıklarına rağmen gökyüzünde yıldızları güzel güzel görebiliyordunuz. Namık’ın standart fotoğraf makineleriyle ayı görüntleme denemeleri Palamutbükü’nde güzel sonuç veriyordu 🙂 Aşağıdaki gibi 🙂Bu yıl işletmeler aydınlatmayı artırmış. Yine de hala sahilden 30-40 metre uzaklaşınca gökyüzündeki yıldızları izleyebiliyor ve mest oluyorsunuz. Bizim yıldızları izlediğimiz uygulamamız bize Palamutbükü’nde iyi bir arkadaş oluyor. Ayrıca akşamları sahilde oturup denize bakmak, dalgaların sesiyle transa geçmek çok keyifli 🙂
Çakıl Taşlarıyla Eğlenmek Ücretsiz
Yüzlerce renk, birbirinden farklı büyüklükte çakıl taşı düşünün. Bazen insan çakıl taşı toplar, ayıklar ve izlerken transa geçiyor. Bazen bir bakıyorsunuz 1 saattir çakıl taşı topluyorsunuz. Allahtan da bunu yapan tek siz olmuyorsunuz.
Sahilde mütemadiyen birilerini boynu yere eğilmiş, avuçları dolmuş, bu boncuk boncuk rengarenk taşlara kendini kaptırmışken görebiliyorsunuz. Bu taşları boyayıp cilalayabiilr, evinizde çok tatlı masa üstü objelere, buzdolabı magnetlere çevirebilirsiniz.Tabii doğaya zarar vermeden, birkaç tane anı olarak alarak… 🙂 Bu taşlarla onlarca artistik fotoğraf yaratabilirsiniz. Bunları bir araya getirip puzzlelar oluşturabilir, çocuğunuzla oynayabilirsiniz. Bunun üzerinden masallar yaratabilirsiniz. Bu taşlardan tablolar yaratabilirsiniz… Daha bir çok şey çıkar. Ay deli misin, hiç uğraşamam diyenlere söylüyorum: Akşam tezgahlarında da bunlardan yapılmış tatlı buzdolabı magnetleri, tablolar bulabilirsiniz 🙂 Hem anı olarak hem de arkadaşlara götürmek için güzel bir opsiyon.
Küçük Akvaryum Yürüme Mesafesinde
Palamutbükü’nde denizi karşınıza aldığınızda sahil yolu boyunca sağa doğru yürüyün. Aylin Ahşap Evler’i, Mavi-Beyaz’ı ve Sanatçılar Sitesi’ni gerinizde bırakın. Yol yokuş yukarı devam edecek. Yolu takip edin. Ve işte, Palamutbükü koyu bitince karşınıza Küçük Akvaryum çıkacak. Burası çok güzel bir koy. Gündüz saatlerinde çok keyifli. Akşamüzeri gölge ve kayalar nedeniyle yüzerken biraz karanlık olabiliyor, ancak gündüz çok keyifli. Buraya doğru bir yürüyüş yapıp burada suya girin. Bolca balık görürsünüz 🙂
Akşam Tezgahları Arasında Tatlı Markalar Var
Her akşam koyun tam orta bölgesinde birkaç tezgah açılıyor ve özgün objeler, hediyelik eşya ve takılar satıyorlar.
Fikrim Ege’den’in kurucusu Ece, 15 yaşından beri seramikle ilgileniyormuş. 1 yıl evvel kurduğu Fikrim Ege’den markası altında kendi tasarladığı ve yaptığı sevimli seramik takıları her akşam Palamutbükü’nde kurduğu tezgahında görebilirsiniz. Instagram’da @fikrimegeden hesabından da Ece’ye ulaşabilirsiniz. Ben çocukluğumdan beri seramik objeleri seviyorum, bu alanda amatör olarak iş çıkarmak bir eğitime gitmek planlarım arasında. Seramik seven biri olarak Ece’nin tasarımlarını da müşteri iletişimini de çok beğendim 🙂
Palamutbükü’nde Güzeller Güzeli Bir Makav
Güzel pastane ve kafe Payam’ım makavı Pedro’yu görürseniz, ürkmeyin. Çok güzel, çok tatlı bir canlı. İzin alarak kendisiyle konuşabilir, kolunuza alabilirsiniz. Ama kafanıza göre beslemeyin.
Akşam Sahil Boyunca Yürüyüş Bir Ritüel
Liman’dan Mavi Beyaz’a dek dolanmak bir rütüel 🙂 Keyifli. Bir de dondurma kaptınız mı süper.
Pazara Uğramak İyi Olur
Perşembe ve Pazar günleri, birisi liman tarafında birisi de Aylin tarafında yani denizi karşınıza aldığınızda koyun sağ tarafında olmak üzere 2 Pazar kuruluyor. Köylü teyze ve amcalar ürün getiriyorlar. Buradan kabak çiçeği dolması, keçiboynuzu, keçiboynuzu pekmezi, kabuklu badem, nurlu badem, bal, mis gibi adaçayı, narpuz, altın otu, altın otu, karabaş otu, ev yapımı kuru nane, kekik, biberiye, dağ inciri, taze deniz börülcesi ve daha birçok başka gıda, bitki, ürün alabilirsiniz. Apartta kalanlar için de bu Pazar kıymetli. Çünkü her ne kadar Palamutbükü’nde bir manav olsa da bu pazarda bulabileceğiniz çoğu gıda ve ürün tabii ki manavda yok 🙂
Benim her gidişimde bulduğum bu bembeyaz saçlı pamuk teyzemi görüp bir halini hatırını sorabilirsiniz. İyi kalpli bir teyze. Siz bir şeyler aldığınızda, adaçayı olsun, badem olsun, ayrılırken “Bu da benden olsun.” der, size bir adaçayı demeti hediye eder. İyi kalplidir teyzem 🙂
Bu arada, bu pazardan demetlerce deniz börülcesi alıp evde yapabilirsiniz. İstanbul ve civarından alacağınızdan bin kat daha güvenilir olacağı kesin.
Ayrıca ben adaçayını artık sadece Datça’dan amayı tercih ediyorum. Çünkü yarımadadaki trafik yoğunluğu ve dağda bayırda bu adaçaylarının maruz kaldığı egzoz oranı başka bölgelerle karşılaştırılmayacak kadar az. Ben Datça’dan içim gayet rahat bir biçimde adaçayı, biberiye, kekik alırım.
Knidos’u Ziyaret Edip Güneşi Orada Batırın
Knidos’a gitmek, patikalardan yürüyerek fenere çıkmak, şarap eşliğinde günbatımını izlemek için Palamut Turizm’den Gürkan Kayan ile görüşebilirsiniz. Limana doğru giderken Palamut Turizm’in ofisini ziyaret edebilirsiniz. Palamut Turizm, Körmen Limanı’na ve Dalaman Havalimanı’na transferler de gerçekleştiriyor.
Vadiye Doğru Bir Gezinti Beyninizi Tazeler
Akşamüzeri güzel bahçeler, badem ağaçları arasında uzun bir yürüyüş yapıp sahilin arkasında ne var keşfedebilirsiniz 🙂
Bahçelerin duvarlarındaki arkadaşlara selam verin 🙂
Evlerin kapılarındaki objeleri fark edin. Ege’de sıkça karşımıza çıkabilen Hint İnciri’nin ne kadar estetik olduğuna bir dikkat edin. Sakin Palamutnükü sokaklarında sadece etrafı izleyerek beyninizi boşaltın. Dev ağaçların gölgesinde soluklanın. Badem ağaçlarının huzurunu hissedin.
Tekne Turu Yapmak Mümkün
Tekne turu yapılıyor. Onlarca opsiyon var. Buradan çıkabileceğiniz gibi merkezden de gidebilirsiniz. Merkezde bir çok firma farklı turlar sunuyor. Örneğin, Knidos ve Palamutbükü’ne doğru uzun bir rut var, Selimiye’ye doğru bir rut var, daha kısa ve birkaç koya uğranan bir rut var.
Palamutbükü limandan kalkışlı turlar da var. Örneğin Dost Tur’un 2 rutu var:
- Rut 1: Knidos,Gıyrap Koyu, Bağlarözü Koyu, Çay Liman, Palamutbükü Adası
- Rut 2: İnceburun Koyu, Gökliman Koyu, Domuz Çukuru, Hayıtbükü, Kurubük
Dost Tur için burayı tıklayabilirsiniz.
Palamutbükü’nde başka firmalarla da tekne turu yapabilirsiniz. Günübirlik turlar dışında bir de kiralayabileceğiniz tekneler var. Ya da size özel günübirlik rota oluşturan kaptanlar var. Mesela Malik Kaptan herkesin tanıdığı bir kaptan.
Biz her yıl koyları tekneyle dolanmaya niyet edip hiç yapmadık çünkü ben denizden kopamadım. O nedenle bir yorum yapamayacağım, tavsiyede bulunamayacağım.
Bir sonraki sefere inşallah 🙂
Palamutbükü’nde Bir Kaç Gece Konaklayın
Tam bir dinlenme isteyenler için ideal.
Palamutbükü’nde onlarca motel ve pansiyon var. Temiz ancak mütevazi yerler.
Kaldığımız 3 ayrı yeri rahatlıkla önerebilirim:
Badem Motel
Sahil şeridinin merkezinde bir motel. Restoranı sizi kolay kolay hayal kırıklığına uğratmaz. Badem Motel’i yıllardır güler yüzüyle müşteriyi evinde ve rahat hissettiren Ali Bey işletiyor. Mutfak ekibi uzun yıllardır değişmiyor. Servisteki arkadaşlar da öyle. Badem Motel, Palamutbükü’nün en nazik, en sıcak ekibine sahip. Serviste çalışan her genç arkadaş, bir yerden sonra arkadaşınız gibi oluyor. Oğuz, Umut, Tolga… Hepsi saygılı, ilgili, güler yüzlü ve akıllı çocuklar.
Hem konumu hem Ali Beyin yönetimindeki ekibi hem de mutfağı nedeniyle Badem Motel, Palamutbükü’nün en çok tercih edilen noktalarından birisi. Badem’de rahatlıkla konaklayabilirsiniz. Eğer kendine ait plajı olmayan bir yerde konaklarsanız da Badem’dem şezlong alabilir, tüm gün gölgede kalan restoranında nefesleyebilir, yiyecek içecek ihtiyacınızı giderebilirsiniz.
Biz yediğimiz içtiğimiz her şeyden her zaman memnun kaldık. Ali Bey bazen istediğiniz özel bir balık olursa, sabahtan sizin için satın alabiliyor. Badem’in patates kızartması, belki de ülkenin en iyilerinden. Ben normalde çok patates kızartması yemem, oradakine dayanamıyorum.
Mezeleri ve ızgaraları çok iyidir.
Detaylar için lütfen tıklayın.
Aylin Ahşap Evler – Aylin Butik Hotel
Palamutbükü’ne gittiğimiz ilk yıl burada kalmıştık. Biz sahilden 300 metre içeride olan Butik Otel’de kalmıştık. Taş bir bina, oldukça sakin bir bahçe.. Akşamları yıldızları rahatlıkla izleyebileceğiniz bir yerde.
Aylin Ahşap Evler ise sahilde. Palamutbükü sahilinin en geniş plaj alanına sahip noktalarından birine sahip. Aylin’in ekibi de aynen Badem gibi son derece nazik, ilgili bir ekip. Aylin’de sahil alanı daha geniş olduğu için çok daha rahat bir yerleşim planı var. Mutfağı da çok başarılı. Aylin’in özellikle pideleri gerçekten çok iyi. Kahvaltıda da kendi fırınından çıkan pideler servis ediliyor.
Detaylar için lütfen tıklayın.
Bedya Pansiyon ve Sanat Evi
Burada üst üste 2 yıl kaldık. Datça doğumlu heykeltıraş Korkut Sönmez’in ailesiyle birlikte işlettiği bu pansiyon, size mütevazi ama oldukça şirin bir konaklama seçeneği sunuyor.
Seramikle başlayıp bronzu da deneyimledikten sonra taşta karar kılan bir heykeltıraş Korkut. Sanatla uğraşan hiç kimsenin hiçbir şeye zarar vermeyeceğini düşünüyor. Kendisini neredeyse tüm gün ve gece pansiyonun arka bahçesindeki barda servis yaparken ve misafirlerini ağırlarken görebilirsiniz.
Atölyesi de yine arka bahçede. Orada çalışıyor.
Yazıköy Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ne bağlı Betçe Sanat Merkezi’nin kurucu üyelerinden Korkut. Köy tiyatrosu olarak kurulan bu merkezde tiyatro oyunları hazırlanıp sahneleniyor. Betçe bölgesinin çocuklara resim, tiyatro, sanat alanında eğitimler veriyorlar. Yazın gelen misafirlerin çocuklarını da programa ekliyorlar. Betçe Tiyatro Topluluğu, Betçe Çocuk Tiyatrosu Topluluğu ve çocuklara yönelik tiyatro, resim, sanat eğitimlerini profesyonel sanatçılarla birlikte gönüllülük prensibiyle ücretsiz olarak gerçekleştiriyorlar. Yeri gelmişken resim, müzik, tiyatro alanlarında eğitim materyallerini de bağış olarak kabul ediyorlar. Müzik enstrümanından resim ekipmanına kadar her şey kabulleri 🙂 Aynı zamanda mini kütüphaneleri de var, buraya da kitap bağışlamak isteyebilirsiniz. Civardaki köylerin çocukları bu mini kütüphaneden yararlanıyor. Desteklemek isteyenlere duyurulur.
Kimi zaman arka bahçede yoga atölyeleri de gerçekleşiyor. Akşamları açık havada klasik sinema eserleri oynatılıyor. Ücretsiz bu film gösterimleri. Kimi zaman yönetmenler gelip filmleriyle ilgili seminerler veriyorlar. Civar köylerden bir çok insan gelip yararlanabiliyorlar.
Rengarenk çiçeklerin arasındaki pansiyon, sahilden içeri doğru 2-3 dakika yürüyerek ulaştığınız huzurlu bir bahçe.
Kalacağınız yer sahil kenarında değil, ancak bunun da avantajı var, gece ve gündüz, restoran gürültüsü olmadığı için daha az gürültülü burası.
Elbette buranın da mutfağı var, burada da öğle ve akşam yemeği servis ediliyor. Arka bahçede yemek yemek de son derece keyifli.
Detaylar için lütfen tıklayın.
Aman dikkat
- Eczane yok, ufak tefek ağrı kesicileri bir yerlerden bulabiliyorsunuz. Ancak ezcane merkezde. Eğer önemli bir hastalık, sakatlık vb olursa diye bana kalırsa ilaçlarınızı yanınızda götürün. Merkezden gelmesiyle uğraşmayın.
- Gürültüye karşı çok hassas olanlar, sahil kanadındaki müesseselerin mutfakları gece yarısına kadar tam performans çalıştığı için doğal olarak odalarda aşağıdan gelen tabak-çanak toparlanması, temizlik, masalardaki insanların sesi tadında gürültüler olabiliyor. Çok hassas olanlar, biraz daha iç kesimdeki motel, apart ve pansiyonlarda kalabilirler.
- Aracınızla gelmiyorsanız, toplu taşımayı kullanıyorsanız, minibüs saatleri için şuraya bir göz atabilirsiniz.
- Biz Bodrum’a gidip Bodrum’dan Datça feribotuyla geçiyoruz. Dalaman Havalimanı’ndan transfer alarak gitmeyi pek sevemedik. Yol uzun ve bunaltıcı geliyor. Oradan araç kiralarsanız o başka 🙂