Bugün kendimizi daha iyi hissetmek istersek bunu izleyebiliriz.
Hans Zimmer‘ın Le Petit Prince için yarattığı parçalardan birisi “Suis-Moi”. Camille‘in büyülü sesiyle vücut bulmuş bir şarkı. (Le Petit Prince’in bu animasyon versiyonunu ne kadar sevdiğimi ilgili yazımda anlatmıştım.)
Müzik, sözler, Camille’in tatlı sesi ve yorumu ile görüntüleri bir araya gelince insanı basitçe mutlu etmiyor mu?
Sözleri ne diyor bakalım mı? Doğrusunu söylemek gerekirse bir kaç türlü yorumlamak mümkün. Ayrıca edebi tercüme başka bir olay 🙂 Ama ben bir şekilde çevirdim. Emin olmak için de GSÜ’den can arkadaşlarım Ece ve Çiğdem‘imle kontrol ettim. Alttaki versiyonu paylaşmakta karar kıldık 🙂
Suis moi, là où je fais sourd (Beni izle, sağır olduğum yere doğru)
Suis moi, et si j’y suis pas (Beni izle ve ya orada değilsem)
Suis moi, là où niche le hibou (Takip et beni baykuşun yuva yaptığı yere doğru)
Suis moi, on y est ou presque (İzle beni, geldik, neredeyse vardık)
Suis moi, là où rien ne presse (İzle beni, hiç bir şey için aceleye gerek olmayan yere doğru)
Suis moi, et v’la qu’nous y voilà (Takip et beni ve işte buradayız)
S’pose (s’pose) (Konmak)
C’est si bon quand on s’pose (s’pose) (Bir yere konunca ne iyi olur)
Plus d’question et qu’on ose (Ne bir soru var ve nihayet )
Ouvrir enfin les bras ( kolları açmaya cesaret edersin)
S’perd, (s’perd) (Kendini kaybetmek)
C’est si bon quand on s’perd (s’perd) (Kendini kaybedince ne iyi olur)
Sans un espèce de rp’ère (père) (Bulunma gibi bir ihtimal olmaksızın )
Qui nous repère même pas (Hatta o ihtimal bizi bulmadan)
S’pâme (Kendinden geçmek)
C’est si bon quand on s’pâme (Kendinden geçmek ne iyi)
Aussi beau ici bas (Burası kadar güzel)
Suis moi, qui suis-je le sais tu ? (İzle beni, ben kimim biliyor musun?)
Suis moi, ton sosie salue (Beni izle, tıpatıp benzerin seni selamlar)
Suis moi, et si moi c’était toi ? (Takip et beni, ya ben sensem?)
Suis moi, ici on s’salit (İzle beni, burada kirlenilir)
Suis moi, en sueur ou en suie (Takip et beni, kan ter ve zift içinde)
Suis moi, de ci de ça, ci-là (İzle beni, orada burada şurada)
S’peut (s’peut) (Yapabilmek)
C’est si bon quand ça s’peut (Ne güzel… )
Que qui peut l’plus peut l’mieux (mieux) (En çok yapabilenin en iyi yapabiliyor olması)
Mieux que qui mieux que quoi ( kimden, neden daha iyi olarak)
S’plie (s’plie) (Uymak)
C’est si bon quand on s’plie (s’plie) (Uymak ne de iyi)
De rire et que la pluie (Gülmek ve yağmurun)
Pleure elle aussi de joie (kendisinin de neşeyle yağması)
S’parle (Birbirimizle konuşmak)
C’est si bon quand on s’parle (Birbirimizle konuşunca ne iyi olur)
Si haut ici bas (baştan aşağı her şeyle ilgili)
S’pâme (Kendinden geçmek)
C’est si bon quand on s’pâme (Kendinden geçmek ne iyi)
Aussi beau ici bas (Burası kadar güzel)