– You’re really lovely. Which words do you know in German?
– Spülüng.. Arabanın içinde bir kahkaha tufanı kopuyor.
Hemen ardından o güne dek sık sık MBFH’den arkadaşım Aydın Göktaş’tan duyduğum şekliyle ve tam da onun tonlamasıyla ağdalı ağdalı :
– Ah, soooooooo, diyorum.
Kahkahalar tam gaz havada uçuşuyor. Kendim de katıla katıla gülüyorum. Bir yandan da bildiğim birbirinden alakasız tüm kelimeleri sayıyorum 🙂
– Produktion, Wurst, Haut, Strasse, Pflege, aber, nein, Käse, Gemüse, Ich möchte fünf köfte :), dabei …
Daimler Financial Services’ın merkez Marka/Pazarlama ekibiyle Stuttgart’tan Frankfurt’a IAA’yı gezmeye gidiyoruz. İlk kez bir “steyşın” tipi E’ye binmişim. Bir binekte 7 kişi gidiyoruz. Yol güzel, sohbet daha da güzel. Kakara kikiri ilerliyoruz. Ben Almanca bilmiyorum diye neredeyse aralarında dahi Almanca konuşmayacak kadar nazik bir ekip.
Söz neden benim her geldiğimde Almanya’dan vitaminler, bal, vücut bakım ürünleri aldığıma ve bunları nasıl aldığıma geliyor. Malum her yerde her şey Almanca ve üstelik dükkanlarda da çok İngilizce bilmiyorlar. Derken konu hangi kelimeleri bildiğime geliyor.. İşte, yukarıdaki seans bu kelimeleri sayarken yaşanıyor.
Hayatta Büyük Konuşmayacaksın!
Dil öğrenmeye meraklı bir çocuk olarak enteresan bir önyargıyla “Asla Almanca öğrenmeyeceğim, asla Almanya’ya gitmeyeceğim, hiç Almanlarla çalışmayacağım” gibi sözler söylemişliğim çoktur (Açıkçası bu duygunun arkasında net bir sebep vardı aslında ama o ayrı bir konu)!
Geriye dönüp kronolojik olarak yurt dışında gördüğüm ülke ve ya bölgelere bakıyorum: “Kendi inisiyatifim dışında” iş ile alakalı sebeplerle ilk 5 seferin 4’ü Berlin olmuş 🙂 !!! Eşim biz daha evli değilken doktorasının bir deneyi için 9 ay Berlin’de kaldı. Fransız dilinde eğitim veren bir üniversiteden mezun olmama rağmen çalıştığım ilk şirket yarı Alman ortaklıydı, ikincisi külliyen Alman’dı. Üçüncüsünde de dev bir ortaklık için uzun süre Alman bir şirketle flört edip gidip gelmişliğimiz oldu. Seyahat, iş gibi sebeplerle birçok kere Almanya’ya gidip geldim. Yani öyle çok büyük konuşmayacaksın!
Yıllar içinde çeşitli şehirleriyle bu ülke, favori rutlarımdan biri haline geldi. Kültürünü de seviyorum, düzenini de… Ve evet, dilini de 🙂
Yazık ki MBFH’de çalışırken müzikal topluluğumuz, konserlerimiz gibi sebeplerden ücreti şirket tarafından karşılanan bir Almanca kursuna gitme fırsatı bulamadım. Ama aklımda iyice yer edinmişti Almanca.
30’lu Yaşlarda Almanca Öğrenmek
2016-2017 öğretim yılında İSMEK Bahçelievler şubesinin Almanca kurlarına kayıt oldum. İyi olacağına dair bir beklentim de yoktu. Ücretsiz bir ders. Ancak müthiş tatlı bir öğretmene denk geldim. Buradan sevgili Almanca öğretmenimiz, güzel insan Türkan Yılmaz‘a ve tüm tatlı ve çalışkan sınıf arkadaşlarıma selam yolluyorum. Kurdan kura sınıf değişiyor ama modumuz genel olarak güzel 🙂 İyi ki gitmişim diyorum.
Şunu söylemeliyim: Fransızca’ya zor diyenler, sizi bir de Almanca’ya davet ediyorum. Önce kolay canım demiştim. Ben ezber sevmem. Mantığını anlamayı tercih ederim. Bir gıdımcık Latince kökler öğrenmişliğimiz var üniversitede. Bunlardan hep faydalanırım, bana bir mantık yürütme şansı tanırlar. Almanca’da bazen okunuşu İngilizce’ye çok benzeyen bir takım kelimeler oluyor, yazılış ve okunuş bütününden İngilizce’den bir kelimeye benzetip tutturuyorum. Bazen okunuş ve kökenden Fransızca bir kelimeye benzetip yakalıyorum. Ancak net bir mantık bulamayıp tıkanma anları yaşadığım da çok oluyor! Artikel karmaşası var ve bazen cümlenin yapısında hakikaten şaşırtıcı dizilimler olabiliyor. Kendi kendine, “Ben bunu böyle kursam hata yaptığımı düşünürdüm”, diyorsun. Ama kesinlikle çok güzel bir dil 🙂
Bir dil öğrenirken, müziğini, edebiyatını, sinemasını takip etmek, o dili daha çok içselleştirmenize ve anlamınıza yardımcı oluyor. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Spotify’da 1930’ların Alman kabare şarkılarını, günümü Alman pop listelerini dinliyorum. Sinema TV ve benzer kanallarda yayınlanan Almanca filmleri yakaladığımda affetmiyorum. Okuyorum falan..
Konuyu uzatmadan benim gibi Almanca öğrenen ve giriş seviyesinden biraz yukarıda olan arkadaşlara rahatlıkla izleyebilecekleri, kimi zaman doğrudan anlayacakları, kimi zaman altyazıları okuyarak ve parçaları birleştirerek günlük hayattaki kullanımları öğrenecekleri filmler önermek istiyorum. Bunların bir kısmı gerçek hiyalerden uyarlanmış, Almanca öğrenme pratiğinden bağımsız olarak zaten izlenmesi iyi olacak filmler. Bazıları masal uyarlamaları. Bazıları romantik komedi. Sürekli güncelliyorum. Buyurunuz:
ALMANCA ÖĞRENENLER İÇİN GÜZEL VE UYGUN 23 SİNEMA FİLMi
1 – Heidi
Listemin tepe noktasında Heidi var. Efsane güzel bir film. Defalarca izledim ve hiç sıkılmadım. Yönetmen Alain Gsponer çok güzel bir iş çıkarmış. Almanca öğrenen, öğrenmeyen herkese izlemelerini ve müziklerini dinlemelerini tavsiye ettiğim bir film. Görsel unsurları ayrı güzel, Heidi’nin yaşadıklarını aktardıkları senaryo ayrı. Oyuncuların her biri çok doğru seçilmiş. Kimi zaman kıkırdayarak kimi zaman gözlerinizden yaşlar boşanarak ve üzülerek izliyorsunuz. Manzaralar efsane güzel. Ayrıca İşviçre’nin Alplerindeki Almanca ile Frankfurt Almancası arasındaki örneğin bir “brötchen” kelimesindeki telaffuz farkını da görüyorsunuz. Temiz bir Almanca. Net ve rahat anlaşılıyor. Müziklerini Spotify’da bulabilirsiniz.
2 – Die Vermessung der Welt – Dünyayı Ölçmek
Matematik dehası Carl Friedrich Gauss ile coğrafyacı eksantrik bilim adamı Alexander von Humboldt’un çocukluktan başlayan ve ölümlerine dek devam eden hikayelerini esprili ve net bir dille anlatan bu filmin Almancası çok temiz. Ayrıca izlemesi çok keyifli. Matematik, bilim, botanik, coğrafya ve keşif sevenler buraya 🙂 !
3 – Nirgendwo in Afrika – Afrika’nın Hiçbir Yerinde
Stefanie Zweig’ın aynı adlı romanından uyarlanmış bir film. En İyi Yabancı Film alanında Oscar ödülü almış bir yapım. Gerçek bir hikaye. 1938 yılında Yahudi asıllı bir ailenin Nazi hareketinin ülkede yarattığı gerilimi ve gelişmeleri öngörerek ülkeden kaçıyor. Bir avukat olan Walter Redlich zarif eşi Jettel ve sevimli kızı Regina ile birlikte, o dönem bir İngiliz sömürgesi olan Kenya’da bir hayat kurmak için çabalıyor, bir çiftlik kuruyor ve kendilerine yardımcı olan sadık ve neşeli Afrikalı Owour’la uzun süreli bir dostluk kuruyorlar. Almanya ve İngiltere savaşa girince, İngilizler ülkedeki Almanları rehin alıyor, erkekleri orduya bayan ve çocukları ise esir olarak bir otele kapıyorlar. Sonra tekrar çiftliğe dönüyorlar, Regina büyüyor. Uzun bir hikaye.. Kenya Nazilerden kaçmak için iyi bir seçimmiş diye düşünüyorsun, sonra hop savaş çıkıyor İngilizlerin askeri oluyorsun.. Ama Almansın.. Kenya sıcak. İnsanların dili farklı, dini ve alışkanlıkları farklı, masalları ve çocuk oyunları farklı.. Hayata bir başka açıdan bakmanız için izlemeniz gerektiğini düşündüğüm bir film.
Çok dilli bir film elbette. Öncelikle Almanca, sonra yerli dil ve İngilizce. Almanca’sı temiz, zengin, güzel.
4 – Goodbye Lenin – Güle Güle Lenin
1989’da Doğu Almanya’da rejimi protesto eden bir gösteride tutuklanan kahramanımızın annesi bu olay sırasında kalp krizi geçirir. Komaya girer. Birkaç ay sonra da Berlin Duvarı yıkılır. Kadın komadan çıkınca her şey değişmiş durumdadır. Oysa kadının hiç heyecanlanmaması gerekir. İşte bizim kahramanımız annesine hiçbir şeyi çaktırmamaya çalışır, hala Doğu Almanya varmış gibi hissettirecek her şeyi yapar 🙂 Almancası temiz !
5 – Nordwand – Kuzey Yamacı
Bu listenin en zor Almancası burada. Neden koydun o zaman bunu listeye derseniz?
- Gerçek, şaşırtıcı ve yürek ezen bir hikaye. 1936‘da Eiger dağının o güne dek tırmanılmamış son derece tehlikeli kuzey yamacına gerçekleştirilen ve dünyaca takip edilen Eiger Tırmanışı’na dair etkili bir yapım.
- Avusturya, İsviçre ve Almanya Almancalarını bir arada duyacağınız bir yapım. 3 ülkenin ortak dili Almanca ülkeden ülkeye farklara sahip. İşte bu filmde bunu net olarak kitap ve seyahat dışında bir platformda görebilme şansınız var.
Almanların bu serbest tırmanış çılgınlıklarını, o büyük meydan okumalarını ve bir yerde ölümle oynamalarını anlamak zor. Ancak ekip çalışması, fedakarlık, dirayet, inanç bu filmde bolca bulacağınız temalar.
6 – Das Wunder von Bern – Bern Mucizesi
Güzel film. İkinci Dünya Savaşı çıkışında ailelerin kendini toparlama hikayesi Alman Futbol Takımı’nın 1954’te kupayı kazanmasıyla kaynaşıyor. İnce bir film. Almancası nispeten bu listedeki filmlere göre zor. Ama sıkı takip ve alt yazı okumayı birleştirerek kendinizi biraz zorlayabilirsiniz bence.
7 – Der Ganz Grosse Traum – Konrad Koch’un Büyük Rüyası
Gerçek bir hikayeden uyarlanmış bir film. 19 yüzyıl sonunda Oxford mezunu bir İngilizce öğretmeni olan Konrad Koch Almanya’ya döner ve katı Alman disiplini altında eğitim verilen Braunschweiger Gymnasium Martino-Katharineum’da İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başlar. İtaatkarlık, barbarlık, disiplin konularına bakış açısı çoğu Alman’dan, okuldaki diğer öğretim görevlilerinden ve Yönetim Kurulu’ndan son derece farklıdır. İngilizleri “barbar” olarak nitelendiren çocuklara sadece İngilizce’yi değil, aynı zamanda arkadaşlık, hayatta adil olmak ve ekip olmak gibi önemli kavramları öğretmek için henüz Almanya’da hiç bilinmeyen futboldan yararlanmaya karar verir. Koch’un bu oyunun kabullenilmesini sağlaması ve Almanya’ya futbolu getirmesi son derece zorlu bir hikaye olur. Önüne büyük engeller çıkarılır. Ancak o ve öğrencileri bunu başarır. Sonunda imparatorluk temsilcileri futbolun ders müfredatına eklenmesine onay verirler ve Konrad Koch doğduğu topraklara futbolu getiren adam olarak tanınır. Güzel bir film. İzlemesi son derece keyifli. Almanca açısından bakarsak da temiz ve net anlaşılır bir dili var. Tavsiye ederim.
8 – Kokowääh 1 – Kızım ve Ben 1
Kokowääh serisinin ilk filmi. Bir romantik komedi. Til Schweiger’in öz kızıyla oynadığı bu filmde, bir anda bir kızı olduğunu öğrenen yakışıklı baba, kızı, yıllar önce ayrıldığı hayatının aşkı, kızının öz baba olarak bildiği babası ile yoğrulmuş esprili hikayesi. Yani ben bir yerden sonra Til’i izlemek için izliyorum 🙂 Film çerezlik bir film. Görüntüler hoş, hoş bir aile komedisi izlemek isteyenler için ideal. Almancası süper temiz.
9 – Kokowääh 2 – Kızım ve Ben 2
Kokowääh serisinin devam filmi. Hala temiz bir Almanca geçerli.
10 – Keinohrhasen – Kulaksız Tavşan
Bir başka Til Schweiger filmi daha. Anna ve Ludo’nun güzel hikayesi Kulaksız Tavşan filminde karşınızda. Til Schweiger’in öz kızı yine bu filmde de var. Ludo 8 aylık hapis cezasını 300 saatlik kamu çalışmasına çevrilince gündüz çocuk bakım evinde çalışmaya başlar ve burada öğretmen Anna ile tanışır. Aslında onlar çok önceden tanışmışlardır…. Güzel bir romantik komedi.
11 – Zweiohrküken – İki Kulaklı Civciv
Keinohrhasen’ın devam filmi ! Anna ve Ludo 2 yıldır beraber yaşıyorlar ama bir sorunları var. Devamını siz keşfedin. Keyifli !
12 – Männerherzen – Şehirdeki Adamlar
6 adam, sorumlulukları, sevgilileri, çocukları ve kafa karmaşaları.. Romantik komedi. Temiz Almanca. Tabii ki yine Til Schweiger de var 🙂
13 – Die Schöne und das Biest – Güzel ve Çirkin
Güzel ve Çirkin’in abartısız bir yorumu. Masal olduğu için son derece net ve temiz bir Almancası var. Ödev niyetine izlenecek kadar basit.
14 – Die Sechs Schwäne – Altı Kuğu
Altı Kuğu masalının bir yorumu. Bu filmin de yine Almancası temiz, net ve anlaşılır. Masal kitabı tadında.
15 – Die Goldene Gans – Altın Yumurtlayan Kaz
Altın Yumurtlayan Kaz’ın esprili, güzel bir versiyonu. Gayet de net bir Almancası var.
16 – Auf das Leben – Hayata
MS hastası genç ve iyi kalpli Jonas ile Yahudi soykırımında ailesini yitiren yaşlı, depresyonda ve eski bir kabare şarkıcısı olan Ruth’un yolları kesişiyor. Güzel film 🙂 Çok net bir Almanca 🙂
17 – Almuth und Rita – Almuth ve Rita
Ömrü boyunca muayenehanesinden başka bir ilgisi olmayan, mesafeli, katı, disiplinli ve titiz Almuth emekli olduğunda ne torunlarıyla ne kızıyla ne artık bir bakımevinde kalan annesiyle ne eski eşiyle sıcak bir ilişkiye sahiptir, ne yakın bir arkadaşı vardır ne de bir hobisi. Öte yandan evine temizliğe gelen düşük eğitimli ve hayat dolu Rita, köpeği Pakko ve eşiyle çok mutlu bir hayat sürmektedir. İkili zamanla arkadaş olurlar. Aslında özel bir hikayesi yok. Ancak izlemesi çeşitli sebeplerden keyifli. Emeklilik yaşlarındaki kadınların içgüdüsel bilgelikleri, insan ilişkileri, anne-kız ilişkileri, hayvanlarla ilişkiler açısından izlenebilir. Güzel manzaralar için izlenebilir. En önemlisi gerçekten son derece temiz ve yavaşça akan Almancası için izlenebilir 🙂
Ve tabii ki Fatih Akın filmleri
Soul Kitchen (Aşka Ruhunu Kat), Auf der Anderen Seite (Yaşamın Kıyısında), Im Juli (Temmuz’da), Kebap Connection, Gegen die Wand (Duvara Karşı), Solino gibi filmleri de iki kültürü bir arada görmek açısından keyifli.