Ravel‘in Bolero‘sunu gerçekten çok enteresan buluyorum. İnsanı önce huzurlu bir göl kenarına çekiyor. İlk başında hızla nefes terapisi yaparken hissettiğin o durma ve kabul anına geçiyorsun. Ardından yavaş ve dozunda artan bir heyecan seviyesi… Kademe kademe yükselen bir enerji ve motivasyon. Peşinden gelen “Ben bu dünyada her şeyi yaparım arkadaş” noktası.. Adeta ayakların yerden kesiliyor ve bir tür süper kahraman oluyorsun 🙂 Uçacak gibi.. Meditatif bir eser 🙂
Bir orkestra denen oluşumun ne derece manyakça güzel olduğunu, klasik müziğin de çok sesliliğin ne efsane bir şey olduğunu gösteren en güzel eserlerden biri.
Bazıları sevmez Bolero’yu. Ben çok severim. Hele bu paylaştığım versiyondaki şef Valery Gergiev‘e ayrı Londra Senfoni Orkestrası‘nın üyelerine ayrı ayrı hayranım.
Fransız izlenimci bestecilerinden Ravel’in tek bir melodi ve ritim üstünde enstrümanları ekleye ekleye oyun oynadığı, nüansı çok hafiften çok fazla kuvvetliye doğru taşıdığı ve sonda tek bir modülasyon eklediği son derece enteresan bir eserdir. Dikkatli izleyen insanı özellikle üflemeli aletler konusunda eğitir.
Gerçekten ilginç ve enteresandır.
Orkestra denen oluşumun ne mükemmel olduğunu, klasik müziğin ve çok sesliliğin ne kıymetli ve etkili olduğunu gösteren önemli bir eserdir bana göre.
Artık sahnede olduğum zamanlar geride kaldı. Zaten amatör bir müzik meraklısıyım. Ancak bana hayalindeki meslek nedir diye sorarsanız size önce şarkıcılık ve müzikal oyunculuğu derim. Ama her insanın kendi süper kahramanlık derecesindeki o inanılmaz havalı, o heyecandan kalbini çatlatacak hayal mesleği vardır ya.. Benimkisi orkestra şefliği. Zamanı geri alabilsek, bu konuda o parlak beynimde küçük bir farkındalık alevi yaratır ve daha 5 yaşındayken oraya orkestra şefi olacağıma dair kararı bırakırdım. Ben zaten kafasına ne koysa yapabilecek bir kızdım. Koşullarım çoook zordu ama inanıyorum, kilitlendiğim gerçek hedefim bu olsa, bunu da yapardım. Bunu çook isterdim.