Her şeyden önce daha kendi evinizdeyken telefonunuza City Maps-2-Go uygulamasını indirin, ardından da Paris modülünü açın. City Maps-2-Go, GPS ile çalışan bir navigasyon uygulaması. Oldukça güncel bir haritalar sistemi var. Aradığınız her neyse, elinizle koymuş gibi buluyorsunuz. Ayrıca bazı şehirlerde, haritalarla birlikte, şehiri ve belli başlı konuları anlatan ek pdf dokümanlar da mevcut oluyor. Bu uygulamayı Paris, Amsterdam, Stuttgart, Barcelona, Nürnberg, Berlin, Hamburg, Budapeşte, Viyana, Prag, Guangzhou, Shangay ve Osaka’da kullandım. Bizi hiçbir zaman yarı yolda bırakmadı ve yanıltmadı.
Altta paylaştığım tur programı, benim size “kişisel” bakış açımla sunduğum bir öneri. Oldukça yoğun bir program. Bu programın hemen hemen her gününde bir müze, park ve tarihi mekan ziyaretini, bir özel aktiviteyi, bir alışveriş molasını, bir güzel yemek alternatifini ve bir yürüyüş rutunu bir arada bulacaksınız. Bu benim kendi turlama biçimim 🙂 Tüm bu programı bir tür kılavuz gibi düşünebilir, içinden belirli şeyleri seçerek, gitmeden kendi programınızı kurgulayabilirsiniz.
Paris’teki 6 Günlük İçin Program için Faydalı Olabilecek Yazılarım
Programın içinde mekanlarla ve öğünlerle ilgili detaya girmiyorum. Bunlar için ilgili yazılarıma link veriyorum.
- Detaylı yemek alternatiflerimi ve önerilerimi paylaştığım Paris’te Yemek Rehberi – Ne Nedir? Nerede Yenebilir? başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz ve bulunduğunuz bölgede bunlardan biri var ise tercih edebilirsiniz 🙂
- Paris Pass Card’ın imkanlarını programınız dahilinde kullanmak için Paris Pass Card – Paris’i Keşfetmek için En İdeal Yardımcı başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.
- Hop-on Hop-off turu konusunda detaylı bilgiler için Big Bus Paris İle Nereleri Görür, Neler Yapabilirsiniz? Başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.
- Toplu ulaşım için Paris’te Toplu Taşıma yazımı okuyabilirsiniz.
Son olarak en az yarım gün önceden şehire varıp yerleştiğinizi, alacağınız kartları, paketleri alıp bölgenizi tanıdığınızı, metro haritanızı incelediğinizi varsayarak doğrudan asıl planın başladığı ilk sabah ile programa giriyorum.
Aşağıda özet program var. Yazıya devam edersiniz, detaylarına ulaşacaksınız :
6 Günde Paris için Özet Program
- 1. GÜN: Hop-on Hop-off turu – ücretsiz yürüyüş turu – öğle yemeği (Paul/Quick) – Rue Mouffetard – akşam yemeği Le Mouffetard’da kir – confit canard / biftek /sofra şarabı/grog – Amorino – Lido show
- 2. GÜN: Muséee du Louvre – Carrousel du Louvre – Mariage Frères – Fragonard – Apple Store – Jardin des Tuileries – Paul/Le Café Diane – Place de la Concorde – Jardin des Champs-Elysées – Marcel Proust Yolu – Marigny – Grand-Palais – Pont Alexandre – Champs-Elysées – Arc de Triomphe – akşam yemeği Le Relais de L’Entrecôte’da antrikot
- 3. GÜN: Musée d’Orsay – Quai Voltaire – Quai Conti – Académie des Beaux-Arts – Pont des Arts – Pont Neuf – Île de la Cité – Place Dauphine – Sainte-Chapelle – Conciergerie – Marché aux Fleurs et aux Oiseaux – La Cathédrale Notre-Dame de Paris – Parvis Meydanı – Jean XXIII Parkı – Pont St-Louis – Île St-Louis – Flore en l’Île – St-Louis Kilisesi – Berthillon – Pont de Sully – Saint-Germain Bulvarı – Panthéon – Jardin du Luxembourg – St-Michel Bulvarı – akşam Le Grand Bistrôt’da fondu ve raclette
- 4. GÜN: Musée de L’Orangerie – Seine Nehri’nde tekne turu – Port de la Bourdonnais – Eiffel Kulesi – Trocadéro Meydanı – Palais de Chaillot – Pont d’Iéna – Champ-de-Mars -Rue Cler – Invalides – Musée de l’Armée – Dôme Kilisesi – Musée du Quai-Branly – Musée Rodin – St-Germain-des-Prés – St-Sulpice Kilisesi – St-Germain-des-Prés Kilisesi – Café Les Deux Magots – Café de Flore – Maison Georges Larnicol – St-Germain-des-Prés Bulvarı – Rue Bonaparte – Patisserie La Durée – Rue des Beaux-Arts – Rue de Seine – akşam yemeği Léon de Bruxelles’de midye – Tour Montparnasse – Caveau de la Huchette/Caveau des Légendes/Le Duc De Lombards/ Sunside
- 5.GÜN: Centre Pompidou – Igor Stravinsky Meydanı – Forum des Halles – Opéra Garnier – Opéra Meydanı – Haussmann Bulvarı – Galeries Lafayette – Printemps – La Madelaine – St-Martin Kanalı turu – Montmartre – Sacré-Cœur Bazilikası – Louis Michel Parkı – Place du Tertre – Le Soleil de la Butte – Place des Abbesses – Montmartre Müzesi – Espace Dali – Moulin de la Galette – Rue Lepic – Café des Deux Moulins – Moulin Rouge – Autour de Midi
- 6. GÜN: Cité des Science et de l’Industrie – Cité de la Musique – Parc de la Villette – La Géode – Les Caves du Louvre’da şarap tadımı – Jardin des Plantes – Seine kenarında bir yürüyüş – akşam yemeği İstanbul Restoran’dan dürüm döner – Quai de Montebello ve Quai de Saint-Michel boyunca gece yürüyüşü – Pont des Arts (Passerelle des Arts)
Şimdi detaylara geçelim.
PARİS’TE 1. GÜN
Sabah müthiş güzel bir tereyağlı/çikolatalı kruvasan yediniz, kahvenizi içtiniz diye varsayıyorum 🙂
6 gün iyi bir süre. İlk gün için önerim: Kesinlikle ve öncelikle şehiri ve bilinmesi gereken temel noktalarını bir paket olarak görmeniz; şehir hakkında genel ve yerinde izlenim edinmeniz!
Bunu kolaylaştıracak bir önerim var: Hop-on Hop-off turları.
Les Cars Rouges yani Big Bus Paris ile Paris’in önemli tarihi binalarını, meydanlarını, müzelerini, bulvar ve köprülerini 2 katlı otobüslerde ve farklı dil seçenekleriyle sunulan sesli rehber metinleri eşliğinde panoramik bir tur yaparak görebilirsiniz. Tüm gün aynı rut üstünde turlayan ve belirli duraklarda yolcu indirip bindiren bu tip turlar, şehir hakkında bir ilk izlenim edinmek için bence idealler. Tur haritasını önceden inceleyerek kalacağınız muhite en yakın tur durağını bulabilir ve o duraktan turunuza başlayabilirsiniz.
Ayrıca güncel Paris metro haritası için lütfen tıklayın. Bu da size duraklara ulaşım konusunda yardımcı olacaktır.
Hop-on-hop-off turunun en erken seferiyle başlamanızı tavsiye ederim. Bence her 2 rutu da kesintisiz minimum bir kez yapıp gerçekten çok sevdiğiniz yerleri not edin. Ardından da muhakkak ilk gün bir ücretsiz yürüyüş turu yapın. Bunu Big Bus ile yaparsanız 1 saat, Sandemans New Europe ile yaparsanız da 2,5 saat sürecek. Ancak kesinlikle buna zaman ayırın ve yapın çünkü size birçok bilgi ve fikir verecek bir şey.
Öğle yemeğinde hızlı bir atıştırma için ünlü fast food zinciri Quick’ten bir burger menüsü, Paul’den bir peynirli veya tavuklu sandviç ya da kiş iyi gider.
Ardından istediğiniz duraktan tekrar otobüse binebilir, istediğiniz yerde inip istediğiniz bir şeyler yapabilir, indiğiniz bölgede ilginizi çeken ne varsa daha derinden inceleyebilir, o bölgedeki bir müzeyi gezebilir, bir kafede oturabilir, yemek, kahve ve tatlı molası verebilir, bir parkta biraz yürüyüp nefes alabilir, o bölgedeki meydanı turlayabilir, butikleri gezebilirsiniz. Burası size kalmış.
İlk akşam yemeği için önerim Paris’in güzel açık hava pazarlarından Rue Mouffetard’a (Mouffetard Caddesi) geçmeniz olacak. Fromageries(Peynirciler), boulangeries (fırınlar), poissonneries ( balıkçılar) sağlı sollu cadde boyunca yayılıyor. Ayrıca onlarca kafe, restoran, krepçi ve dondurmacı da öyle. Burada Rue Mouffetard’ın ünlü lokantası Le Mouffetard’a oturabilirsiniz. Önden bir kir(bir tür tatlı şarap) alın, aperatif olsun. Bir confit canard ve ya güzel bir biftek sipariş edin. Yanına da güzel bir sofra şarabı. Hafif bir yorgunluğunuz ya da kırgınlığınız var ise grog da içebilirsiniz.
Günü bitirmek bundan sonra size kalmış 🙂 İster Rue Mouffetard boyunca dolanarak Amorino’dan bir dondurma alır, ister oturduğunuz yerde güzel bir tatlı yer, kahvenizi içer, ister otelinize gidersiniz. İster Opéra National de Paris Garnier’de bir konser veya gösteriye ya da bir jazz klübüne… Paris lido showlarıyla da ünlü. Gece Champs-Elysées’deki Lido veya Pigalle’deki ünlü Moulin Rouge’un yemeksiz şampanyalı girişi de bir seçenek olabilir. 🙂 Onu size bırakıyorum 🙂 Bunu hafta boyunca herhangi bir akşam yapabilirsiniz.
Not: Eğer Paris Pass Card’ınız var ise nehir turunu başka bir güne ertelersiniz. Ancak Paris Pass Card almadıysanız ve nehir turu Hop-on Hop-off’unuzun bir parçası ise o zaman ilk gün onu da akşamüzeri yapın, derim.
PARİS’TE 2. GÜN
Sabah erkenden Louvre Müzesi’ni ziyaret edin.
Metroyla 1 ve 7 numaralı hatlardan birine binerek Palais Royal – Musée du Louvre durağında inmeniz yeterli.
Çok büyük, çok yoğun, çok nitelikli! 400 yıl boyunca Fransa krallarına ev sahipliği yapan Louvre, bugün dünyanın en büyük sanat koleksiyonlarından birine sahip müthiş bir müze. “Louvre’u gezdim ve anladım” diyebilmesi için insana en az 3-4 gün lazım. Maalesef Paris’e ilk ziyarette kimsenin bu kadar vakti olmuyor. O nedenle, size çok iyi bir planlama lazım ki öğleden sonra müzeden çıkabilin. Burada size birkaç şey yardımcı olabilir:
- Müze yerleşim kitapçıkları ve planlarla, hangi bölümde hangi salon var, hangi sergiler ve koleksiyonlar var görebilirsiniz.
- Audio Guide/Sesli Rehber. Merak ettiğiniz eserlerle ilgili tüm ayrıntıların birçok dil seçeneğiyle sunulduğu bir rehber. Artık bu sesli rehber çok nitelikli bir görsel rehber gibi. Gittiğinizde müzenin içinde 5 € karşılığı Audio Guide/Sesli Rehber Kesinlikle tavsiye ederim.
- Louvre Ma Visite uygulaması: Android ve ios işletim sistemli akıllı telefonlarınıza daha gitmeden indirebileceğiniz bu uygulama ile kendi rehberiniz kendiniz olabilir, Paris’e gitmeden müzeyi inceleyebilir, daha iyi bir planlama yapabilirsiniz. Uygulamada sesli rehberler de mevcut, ancak uygulama için satın alma gerektiriyor.
- Ayrıca rehberli tur alabilirsiniz. Bu da bir rehber eşliğinde belirli saatlerde yapılan bir müze içi tur.
- Louvre’un 3 ana kanadı var: Richelieu, Sully ve Denon. Hangisinde hangi sergiler olduğunu önden inceleyin ki içeride vakit kaybetmeyin.
Müzenin mağazaları çok güzel, müzeyle ve koleksiyonlarla ilgili son derece güzel ürünler satılıyor. Muhakkak ziyaret etmelisiniz.
Acıkır, bir mola vermek isterseniz de içeride ana restoran, bahçede kafeler var.
Diyelim ki müzelere benim kadar meraklı değilsiniz. Size önerim yine de Louvre’a gitmeniz yönünde olur.
Gidin, bahçesinde takılın.Cam piramitle klasik fotoğraflarınızı çekilin. Devasa binaları inceleyin. Yukarıdaki piramite ilave olarak, Carrousel du Louvre isimli alışveriş merkezindeki ters piramiti de görün.
- Çay seviyorsanız, yüzlerce yıldır hizmet veren Mariage Frères’in buradaki dükkanını ziyaret edin. Kendinize yüzlerce tip mis kokulu çayın içinden birkaç çeşit seçip satın alın. Hatta dilerseniz, orada bir bardak çay da için.
- Parfüm meraklısıysanız, ikonik parfüm markası Fragonard’ın mağazasını ziyaret edin. Parfümleri deneyin, hatta kendinize ve sevdiğiniz bayanlara hediye için Fragonard güzel bir nokta 🙂
- Hala yurtdışı Apple Store’lar ilginizi çekiyorsa, Carrousel du Louvre’da bir Apple Store var, girebilirsiniz.
Sonra Carrousel’den çıkın ve Louvre’ın bahçesinden Arc de Triomphe’a kadar uzanan kesintisiz yolun başında, Place de la Concorde’a dek uzanan müthiş güzellikteki Jardin des Tuileries (Tuileries Bahçesi)’ yi ve yan teraslarını gezin, açık havada havuzlarının çevresindeki banklarda biraz dinlenin, oturup bir çay-kahve için.
Hatta açsanız, bahçedeki Paul kioskundan bir sandviç ve tatlı bir şeyler alıp havuz başındaki yeşil sandalyelere oturup karnınızı doyurun. Olmadı, Le Café Diane’da oturup bir şeyler sipariş edin.
Tuileries Bahçesi’nde nefes aldıktan sonra gerçek anlamda devasa bir alana sahip Place de la Concorde’un (Concorde Meydanı) içinden geçin. Eskiden mahkumların infaz edildiği bu meydandaki 2 çeşme havuzdan biri Paris’in göl ve nehirlerine, diğeri ise denizlerine ithafen yapılmış. Bu arada Marie-Antoinette de bu meydanda infaz edilen isimler arsında. Ardından fıskiyeleri, çiçek tarhlarıyla son derece estetik görünen Jardin des Champs-Elysées (Champs-Elysées Bahçesi) içinden geçin. Marcel Proust Yolu boyunca devam edip ünlü Pul Pazarı’nın da açıldığı meydan olan Marigny’in içinden karşıya geçin ve vaktiniz varsa müthiş simetrik mimarisiyle Grand-Palais’yi ziyaret edin. Grand Palais’nin hemen önünden Seine Nehri’ne doğru devam edince, Paris’in en güzel köprülerinden Pont Alexandre III’ü göreceksiniz.
Paris’in en görkemli, en süslü köprüsündesiniz 🙂 Heykelleri güzeldir. Üstüne çıkın, biraz manzarayı izleyin. Karşı tarafta Dôme Kilisesi’nin gösterişli kubbesini göreceksiniz. Güzeldir. Ardından tekrar Champs-Elysées’e dönün ve:
- Disney ürünlerini merak ediyorsanız, Disney mağazasını ziyaret edin.
- Otomobil meraklısıysanız, Champs-Elysées’deki L’Atelier Renault’yu muhakkak görün, ayrıca Citroén ve Mercedes-Benz showroomlarına da bir göz atabilirsiniz.
- Benim gibi marketleri seviyorsanız, Champs-Elysées’de Paris’in en sevdiğim market zincirlerinden Monoprix’nin çok güzel bir şubesi var, kesinlikle girin ve eşe dosta kendinize alacağınız her türlü ürünü buradan alın, ama bence bugün için sadece bir göz gezdirip alacaklarınıza karar verin. Sonra tekrar uğrar alırsınız. Malum daha yolunuz uzun, tüm gün sırtınızda çikolata, çay, kahve, peynir, bisküvi taşımayın 🙂 Ama su ihtiyacınız var ise hemen buradan alabilirsiniz.
- Eğer Tuileries Bahçesi’nde yemek yemediyseniz ve açsanız, o zaman Avrupa’nın bizce en güzel fast food zincirlerinden Quick’te hızlı bir öğle yemeği de alabilirsiniz.
- Kozmetik meraklıları için de dev bir Sephora var diyelim 🙂
- Tekstil, moda düşkünleri için de Cartier’den Louis Vuitton’a, Zara’dan Tag Heuer, Marionnaud Naf Naf ve Marks & Spencer’a farklı seviyelerden markaları bu caddede bulabilirsiniz.
- Ben uzun uzun öğle yemeği yiyeceğim diyenler için sınırsız olanak var.
Champs-Elysées boyunca yürümeye devam edin ve 12 caddenin kesiştiği noktadaki Arc de Triomphe’a (Zafer Takı) varın. Arc de Triomphe’da Meçhul Asker Mezarı’nı görün, çevresindeki Napoléon’un Zaferi, 1792’de Gönüllülerin Sefere Çıkışı ve birçok başka savaşı resmeden rölyeflerini inceleyin.
Tepesindeki Gözlem Platformu’na çıkın.
Paris’in 12 bulvarının kesişim noktasından şehrin bu büyük bulvarlarını ve kuzeydeki Sacré-Cœur ile güneydeki Montparnasse’ı, batıdaki iş merkezi La Défense ile Île de la Cité ‘deki Notre-Dame de Paris Kathedrali’ni, Trocadéro Meydanı’nı ve tabii ki Eiffel’i izleyin. Paris’in en güzel fotoğraf ve gözlem noktalarından birindesiniz, bol bol fotoğraf çekin.
Arc de Triomphe mağazası da diğer Paris müze mağazaları gibi güzel bir mağaza. Ziyaret edebilirsiniz.
İpucu: Arc de Triomphe le güzel bir fotoğrafınız olsun istiyorsanız, Champs-Elysées Bulvarı’nın hemen başında, caddenin ortasında bir bölme var. O bölmeye geçip fotoğrafınızı çektirebilirsiniz 🙂
Not: Aman bu Arc de Triomphe’u, Tuileries Bahçesi’nin içindeki Arc de Triomphe du Carrousel ile karıştırmayın.
Yoruldunuz, çok yoruldunuz, biliyorum. O nedenle, size akşam yemeği için hemen Champs-Elysées’deki ünlü Fransız et zinciri Le Relais de L’Entrecôte’da klasik antrikot tabaklarının tadına bakmanızı tavsiye edeceğim. Yemek yazımda daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.
PARİS’TE 3. GÜN
Sabah ilk iş Musée d’Orsay’i (Orsay Müzesi) ziyaret edin. Orléans isimli demiryolu şirketinin Paris’teki ana tren istasyonu olan bina kapatıldıktan 47 yıl sonra 1986’da müze olarak hizmet vermeye başlamış.
3 kata yayılan koleksiyonda yine dünyaca ünlü eserler mevcut.
Orsay de Louvre kadar özel ve dolu bir müze. Muhakkak görülmesi gereken müzelerden. Ancak Louvre’dan daha kısa zamanda görebileceğiniz de bir müze.
Burada da ziyaretinizi önceden planlamanızı, gidince de muhakkak bir sesli rehber kiralamanızı tavsiye ederim. Orsay’de meşhur gar saatinin fotoğrafını da çekersiniz artık 🙂
Çıkışta Quai Voltaire ve Quai Conti üzerinden nehir boyunca devam edin ve Académie des Beaux-Arts’nın (Güzel Sanatlar Akademisi) güzel binasının önünden meşhur Aşıklar Köprüsü (Pont des Arts)’ne çıkın. Pont des Arts, kilitleriyle, manzarasıyla, ahşap zeminiyle, dökme demir iskeletiyle gerçekten güzel bir köprü. Tatlı bir dinlenme ve seyir noktası. Bacaklarınızı biraz dinlendirdikten, fotoğraflarınızı çektikten sonra diğer yakaya geçip bir sonraki köprüye, Seine Nehri üstündeki en eski köprü olan Pont Neuf’e çıkın, oradan Île de la Cité’ye geçin ve adanın içine doğru yürüyün.
Ünlü Place Dauphine’in (Dauphine Meydanı) içinden geçerek müthiş gotik mimarisi ve nefes kesen vitraylarıyla ünlü Sainte-Chapelle’inin (Sainte Şapeli) içine girin. Gül Penceresi, Kutsal Emanetler Penceresi, İsa’nın Çilesi Penceresi ve içinde onlarca tasviri barındıran rengarenk vitraylarıyla Sainte Şapeli, Avrupa’nın en etkileyici mimari yapılarından birisi. Sainte Şapeli’nden çıkınca devrim sırasında hapishane olarak kullanılan Conciergerie’yi görebilirsiniz. Marie-Antoinette infazdan evvel bu hapishanede tutulmuş. Orası ilginizi çekmiyorsa, Marché aux Fleurs et aux Oiseaux’ya girin (Çiçek ve Kuş Pazarı) ve bir anda rengarenk çiçeklerin mis kokularıyla kendinizi tazeleyin. Pazar günündeyseniz, kuşları da görürsünüz. Paris’in güzel pazarlarından birisi de budur.
Sonra doğrudan La Cathédrale Notre-Dame de Paris’ye ( Notre-Dame Katedrali) doğru yürüyün. Ana yüzün tam karşısındaki meydan olan Parvis Meydanı’nda, Point Zéro’yu göreceksiniz: Sıfır Noktası. Fransa’daki tüm mesafeler buraya göre ölçülürmüş. Meydanın solunda Charlemagne Heykeli bulunuyor. Meydanın altında ise Parvis’den paylayıp yerin 120 metre kadar altına uzanan, 2.000 yıl öncesinden kalan mimari kalıntılar mevcut: Crypte Archéologique (Arkeolojik Yeraltı Mahzeni).
Şöyle bir durup katedralin ön yüzüne yani batı cephesine bir bakın.
Ön yüzündeki Batı Gülcephesi, Bakire Meryem Taçkapısı, tepedeki efsanevi çörtenleriyle ne kadar güzel ve etkileyici olduğunu hissedeceksiniz. Bu arada, çörten, çatı çevresindeki yağmur sularını oluklardan alıp duvar temelinden uzağa akıtan, saçak kenarlarından dışarı doğru uzanmış minik heykelciklere verilen ad. Fransa’da çatılarda bolca çörten görürsünüz. Genellikle efsanevi korkunç yaratıkları resmederler. Fransa’daki yapılara korkunç ama etkileyici bir hava katıyorlar. Gotik yani 🙂
Katedralin içine girin, kulesine çıkın, manzarayı görün. Ayrıca çıkışta katedralin doğu ucundaki Uçan Payandalar’ı inceleyin ve Jean XXIII Parkı’ ndaki Bakire Meryem Çeşmesi’ni geçerek Pont St-Louis (Saint-Louis Köprüsü) üzerinden Île St-Louis ’ye ( St-Louis Adası) geçin.
Bir öğleden sonra atıştırması için Flore en l’Île güzel bir nokta. Sonra St-Louis Kilisesi’ne doğru yürüyüp müthiş nehir manzarasını izleyin. Bu arada Nobel Ödüllü Marie Curie’nin evi de bu ada üzerinde, 36 numaralı bina. Ünlü Berthillon’dan dondurma alabilirsiniz. Pont de Sully ( Sully Köprüsü) üzerinden geçerek Saint-Germain Bulvarı’na girin.
Fransa’nın çok büyük isimlerinin mezarlarının da bulunduğu Panthéon’u inceledikten sonra Jardin du Luxembourg’a (Lüksembourg Bahçesi) girin. Luxembourg Sarayı’nı, Médicis Çeşmesi’ni, Sainte Geneviève Heykelini, Delacroix Anıtı’nı ve müthiş sekizgen havuzu görüp, göl çevresinde yanınızda yoldan aldığını makaron, kruvasan, çikolata, sandviç gibi ufak atıştırmalıklar ve bir kiosktan alacağınız kahveyle dinlenme molası verin. Ya çimlere ya havuz kenarındaki sandalyelere oturup biraz gözlerinizi kapatın.
Oradan çıkınca St-Michel Bulvarı boyunca dolanarak kafanıza göre takılabilirsiniz. Sağlı sollu butiklerden alışveriş edebilirsiniz.
Akşam yemeği için benim önerim klasik bir seçim yapmak ve Rue Saint-Séverin’deki Le Grand Bistrôt’da fondu ve raclette yemeniz olacak. Bistronun menüsünde birçok başka şey de var tabii 🙂 St-Michel Bulvarı’ndan dümdüz kuzeye Seine Nehri’ne doğru devam ederek Rue Saint-Séverin’e varabilirsiniz. Yolunuzun üzerinde bir Monoprix var, eşe dosta, evinize alacağınız hediyelikler için bu markete girebilirsiniz, günü de bitirmiş sayılırsınız, akşam yemeğinden sonra otele uğrayıp gecelere akmadan evvel elinizdekileri bırakabilirsiniz.
PARİS’TE 4. GÜN
Bugün Paris’in en şirin müzelerinden Musée de L’Orangerie’yle güne başlamanızı tavsiye ederim. Tuileries Bahçesi’nin içindeki bu nispeten küçük müze, Monet’nin Nymphéas (Nilüferler) Serisi’ne ev sahipliği yapıyor. Ayrıca Cézanne, Renoir, Rousseau ve Soutine’in önemli çalışmaları da bu müzede sergileniyor. Gün ışığı müzeyi aydınlatıyor. Mağazası sevimli ve güzel hediyeliklerle dolu. Bence kesinlikle görülmesi şart bir müze.
Çıkınca Seine Nehri’nde bir tekne turu yapmanızı tavsiye ederim. Bunun için Port de la Bourdonnais’ye gitmeniz gerekir( Bourdonnais Limanı). 6 numaralı metro hattı ile Bir-Hakeim’e veya 9 numaralı metro hattıyla da Trocadéro durağına giderek ya da RER C ile Champ-de-Mars – Tour Eiffel durağında inerek buraya ulaşabilirsiniz. Paris’i Seine Nehri’nden görmek, tüm o köprülerin altından geçmek ve yukarıdan farketmediğiniz onlarca detayı görmek çok keyifli.
Nehir turundan inince önce Eiffel Kulesi’ni dışarıdan izleyebileceğiniz bir nokta olan Trocadéro Meydanı’na çıkabilirsiniz. Meydan’ı çevreleyen neo-klasik yapı Palais de Chaillot’yu ( Chaillot Sarayı),Mareşal Ferdinand Foch Heykeli’ni, görebilir, ilgiliyseniz Denizcilik ve İnsan Tarihi müzelerine girebilirsiniz. Eiffel Kulesi’nin fotoğraflarını çekmek için iyi noktalardan birindesiniz 🙂 Ardından 10 hektarlık alana yayınlan Trocadéro Bahçeleri’nin fıskiyelerin ve dev dikdörtgen havuzun yanından Pont d’Iéna doğru inin. Bu arada elinize de bir krep alabilirsiniz 🙂 Oradan Eiffel Kulesi’ne ve arkasından Ecole Militaire’e dek uzanan Champ-de-Mars’ın devasa bahçesinde canınız nasıl istiyorsa öyle takılın. Piknik yapın, uzanın dinlenin, sohbet edin, insanları ve Eiffel’i izleyin, fotoğraflar çekin 🙂 Rahatlamak için ideal bir yer.
Oradan Paris’in ünlü sokak pazarlarından Rue Cler’e doğru yürüyün. Kentin en iyi giyinen satıcıları bu bölgede derler 🙂 Pastaneler, peynirciler, tezgahlarda meyveler, sebzeler… Ben severim. Siz de severseniz bu bölgede bir dolanıp canınızın çektiğini alabilirsiniz.
Vakit durumunuza göre yakındaki Paris’in en iddialı yapılarından eski gazi hastanesi olan Hôtel des Invalides’i, dünyanın en kapsamlı askeri tarih müzelerinden Musée de l’Armée’yi, 14. Louis’nin yaptırdığı Dôme Kilisesi’ni, değişik mimarisi, dünyanın birçok farklı noktasından gelmiş değişik kültürlerin ritüellerini temsil eden binlerce parçalık koleksiyonuyla Musée du Quai-Branly’i değerli heykeltıraş Auguste Rodin’in eserlerinin sergilendiği güzel Musée Rodin’i ziyaret edebilirsiniz. Benim özellikle çok görmek istediğim ve sonraki ziyaretlerimin listelerine eklediğim 2 müzedir Musée du Quai-Branly ve Musée Rodin. Ama Paris o kadar dolu ki yetişmek mümkün değil…
Neyse devam edelim. Doğrudan Saint-Germain-des-Prés’ye gidiyoruz. Önce hemen Luxembourg Mahallesi’ndeki St-Sulpice Kilisesi’ni ziyaret edin. Burası Da Vinci Code veya Midnight in Paris filmlerinden iyi bildiğimiz bir kilise 🙂 Merdivenleri hemen hatırlayacaksınız. Kilisenin karşısındaki meydanda yer alan Dört Psikopos Çeşmesi, bu kilisenin hiçbir zaman kardinal olmayan piskoposlarına atanmış.
Oradan Rue Bonaparte’ı (Bonaparte Caddesi) takip ederek Paris’in en canlı ve en güzel semtlerinden Saint-Germain-des-Prés’nin ünlü bulvarına çıkın. Burası bir dönem şehrin entelektüel yüzü olarak bilinen, yazar, sanatçı ve filozoflarının yaşadığı muhit. Bulvar boyunca restoranlar, butikler, kitapçılar, kafeler göreceksiniz. Ünlü filozof Descartes’ın da gömülü olduğu ve Paris’in en eski kilisesi olarak bilinen St-Germain-des-Prés Kilisesi’nin tam karşısında Paris’in en ikonik, en bilinen kafelerinden biri olan, Hemingway ile anılan ve hala kentin edebiyat çevrelerinin buluşma yerlerinden biri olan Café Les Deux Magots ve onun biraz ilerisinde ise Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’la anılan Café de Flore var. Bu 2 kafede oturup bir şeyler içmek ve gelen geçen insanları gözlemlemek çoğu insan için bir ritüel. Tahmin edersiniz ki her iki kafenin de fiyatları bu şöhret yüzünden pek de ucuz değil.
Yüksek bir ihtimalle canlı müzik yapan iyi bir müzik grubuna denk gelebilirsiniz. Paris’te meydanlarda canlı müzik yapan sokak müzisyenlerine sıkça denk geliyorsunuz. Bir yandan müzik yapıyor, bir yandan da CD’lerini satıyorlar. Bu CD’ler çok keyifli.
Çikolatacı Maison Georges Larnicol’ dan birkaç parça çikolata almak şart.
Saint-Germain-des-Prés Bulvarı üzerindeki Stratto’da hızlı bir ayaküstü atıştırmalık sandviç yiyebilirsiniz. Sokaklarda kendinizi kaybedip ünlü Rue Bonaparte’daki Patisserie La Durée’den makaron alabilir, butiklerde alışveriş yapabilirsiniz. Rue des Beaux-Arts ve Rue de Seine’deki galerilerden sanat eserlerini inceleyebilir ve alabilirsiniz. Akşam yemeği için Léon de Bruxelles’in Saint-Germain-des-Prés şubesine gitmenizi öneririm. Belçikalı ünlü zincir midye lokanta markasında terbiyeli midye (moules) yemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Menüleri gayet makul. Sınırsız menü alabilirsiniz. Yemek yazımda detayları mevcut.
Ama yemeği çok uzatmayın çünkü buradan Tour Montparnasse’a (Montparnasse Kulesi) geçmenizi ve Paris’in en iyi seyir noktalarından birinde güneşi batırarak her akşam 22:00’de başlayan Eiffel Kulesi ışık şovunu izlemenizi tavsiye ediyorum.
Buraya, metroyla gidebilirsiniz: St-Germain Odéon metro durağından 4 numaralı mor hatta binip Montparnasse-Bienvenüe durağında inmeniz gerekiyor.Hala vaktiniz ve enerjiniz kaldıysa yürümek de bir seçenek. Kule, 210 metre yüksekliğinde ve Avrupa’nın en yüksek iş merkezi. Ama biz manzarası ve seyir terasıyla ilgileniyoruz elbette. Geceyi nasıl bitireceğiniz size kalmış. St-Germain’e dönebilir ve muhitin caz kulüplerinden birine gidip biraz güzel müzik dinleyip bir şeyler içebilirsiniz. Örneğin Caveau de la Huchette ya da Caveau des Légendes’da. Karşı yakaya Châtelet’ye geçip Le Duc De Lombards’a Sunside’a da gidebilirsiniz.
PARİS’TE 5. GÜN
Güne Centre Pompidou ile başlıyoruz. Metroyla Rambuteau (11 numaralı hat), Hôtel de Ville (1 ve 11 numaralı hatlar), Châtelet (1, 4, 7, 11 ve 14 numaralı hatlar) duraklarında inerek ulaşabilirsiniz. RER yani tren ile ise Châtelet Les Halles (A, B, D hatları) durağında inmeniz yeterli. Bu yıl 40. yılını kutlayan Centre Pompidou, Avrupa’nın en büyük çağdaş ve modern sanat koleksiyonuyla Paris’te görülmesi gereken bir başka müze. Çok disiplinli, kültürel bir merkez. Dışarıdan bakınca, içi dışına çıkmış bir bina gibi. Gerçekten enteresan bir görüntüsü var. Tüm havalandırma boruları, asansörler, merdivenler, su boruları binanın dışında. Üstelik bunlar da kendi içlerinde bir düzene göre boyanmışlar. Enteresan yani.
Müzeyi gezdikten sonra mağazasından alışveriş edebilirsiniz.
Çıkışta açsanız hemen Centre Pompidou’nun yanındaki İgor Stravinsky Meydanı’ndaki kafelerde karnınızı doyurabilirsiniz.
Forum des Halles alışveriş merkezine çok yakınsınız, yürüyerek oraya gidebilir, orada alışveriş yapabilir, ayrıca karnınızı doyurabilirsiniz. Oraya giderken yol üzerinde Quick, KFC gibi fast food zincileri de var. Bu da ayrı bir opsiyon 🙂
Buradan sizi Opéra Garnier’ye götüreceğim. Öncelikle Opéra Meydanı’na varmak için Les Halles’den Châtelet – Les Halles durağına yürümeniz ve RER A’ya binip Auber durağında inmeniz, 1-2 dakika yürümeniz gerekiyor. Bu efsane güzellikteki devasa opera binası, farklı mimari ekollere ve çok çeşitli malzeme kullanışına sahip. Ayrıca binanın bölümlerinin fonksiyonları, dışarı da yansıtılmış durumda. Bu müthiş binayı rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz. İlgilenenlere tavsiye ederim. Biz son günümüze bırakmıştık ve ben 15 dakika geciktiğim için turumuza katılamadık. Eşim de ben giremediğim için benim yüzümden grubu bırakıp çıkmıştı. Yani, tur yapacaksanız, gecikenler alınmıyor. Ona göre!
Opéra Garnier’nin arkasına doğru devam ettiğinizde Haussmann Bulvarı’na çıkarsınız. Burada, renkli cam ve dövme demirden büyük kubbesiyle, zamanın refah göstergesi olan lüks alışveriş merkezi Galeries Lafayette ve Printemps’ı göreceksiniz. Alışveriş meraklılarına duyurulur. Opéra Meydanı’nın önünden Madelaine Bulvarı boyunca yürüyerek Maria Magdelena’ya ithaf edilen ünlü Madelaine Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. La Madelaine, Paris’in en iyi tanınan yapılarından birisidir. Bu arada, karşısında Chanel’in o ünlü mağazası var. Ayrıca gastronomi dünyasının lüks markası Fauchon da bu meydanda.
Biraz daha gezelim. Şimdi size bir kanal turu önereceğim. Canauxrama firmasının St-Martin Kanalı turunu yaparak bu kanal boyunca ne var ne yok görebilir, kanal boyunca yükselme alçalma deneyimini yaşayabilirsiniz. Bunun için kalkış noktası olan Port de l’Arsenal’de binince Bassin de la Villette’de iniyorsunuz. Tur 9:45, 14:30 et 18:00’de başlıyor ve yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Bence 14:30’dakini yakalayın.
Canal Saint-Martin çok güzel bir kanal. Biz bu kanalın kenarındaki bir evi tutmuş ve orada kalmıştık. Son derece keyifli bir zaman. Üstelik Müzik Günü’ne denk gelmiştik. Gece kanal boyunca 10 adımda bir bir müzik dinletisi vardı, tüm evlerin camları açılmış, ev partilerinin neşesi ve heyecanı sokakları doldurmuştu. Vakit olursa kanal boyunca yürümek lazım. Bu kanalı, Amélie filminde Amélie’nin taş sektirdiği kanal olarak da hatırlayabilirsiniz belki.
Turun bitiş noktası Montmartre bölgesine çok yakın. Jaurès metro istasyonundan 2 numaralı hatta binip Anvers durağında inin. Voila!
Şimdi önce Sacré-Cœur Bazilikası’na çıkacağız.
Anvers durağında inince, Rue de Steinkerque’ye girip yürüyün. İleride sağda La Cure Gourmande’ı göreceksiniz. Güzel bir şekerlemeci. Oradan biraz şeker, kurabiye alıp atıştıra atıştıra Sacré-Cœur Bazilikası’ doğru devam edin. Tepeye Funiculaire de Montmartre ile çıkabilirsiniz. Merdivenlerden de çıkabilirsiniz. Merdivenlerden çıkın, Montmarte doğasına daha uygun 🙂
Bazilika, Paris’in her yerinden görünen bir mimariye ve konuma sahip. Ön cephesi çok etkileyici. Ana girişin üstündeki atlı heykellerden birisi Jean d’Arc, diğeri Aziz Louis’dir. İki heykelinin ortasında daha yukarıda ise İsa Heykeli bulunur. İçeri girdiğinizde sessiz olun. Ayine denk gelirseniz daha da sessiz olun. Koro bölümündeki büyük İsa mozaiğini inceleyebilirsiniz. Güzel.Sacré-Cœur’ün önündeki ana avlunun aşağısında boylu boyunca Louis Michel Parkı uzanır. Bu avludan Paris’i izlemek çok keyifli. Amélie filminde de aşıkların buluşma noktası burasıydı, oradan da hatırlarsınız. Gün batımına doğru insanlar ellerinde içecekleriyle burada merdivenlerde oturup Paris’i izliyorlar. Siz de bu saatlerde oradasınız. Tadını çıkarın.
Biraz dinlendikten sonra, Place du Tertre meydanına varabilirsiniz. Burası Paris’in en yüksek doğal noktası. İşte, ressamların mekanı burası. O ünlü manzara buranın manzarası : ) Bu meydanda güzel kafeler de var. Le Soleil de la Butte’te bir kahve içebilrisiniz belki. Buradan Place des Abbesses’e yürüyebilirsiniz. Erken saatte giderseniz Montmartre’da yaşamış sanatçıların eserlerini görebileceğiniz Montmartre Müzesi, Dali’ni eserlerinin sergilendiği Espace Dali’yi ziyaret edebilirsiniz.
Montmartre, eskiden değirmeleriyle ünlüymüş. Bugün kalan 2 değirmenden biri Moulin de la Galette isimli restorana ev sahipliği yapıyor ve kalabalık bir alışveriş caddesi olan Rue Lepic üzerinde. Akşam yemeğinizi burada alabilirsiniz.
Rue Lepic üzerindeki bir başka yemek noktası Amélie’deki kafe olarak bilinen Café des Deux Moulins da olabilir. Montmartre sokaklarında kaybolmak serbest ve sizin hayal gücünüze kalmış.
Dilerseniz geceyi Moulin Rouge’da bir şov izleyerek sonlandırabilirsiniz. Caz severseniz, Moulin Rouge’un hemen arkasındaki caz kulübü Autour de Midi’ ye uğrayabilirsiniz.
PARİS’TE 6. GÜN
Son günü yine bir müze turuyla başlatıyorum. Cité des Science et de l’Industrie ( Bilim ve Sanayi Şehri) ve Cité de la Musique (Müzik Şehri)’ne gidiyoruz.Eğer müzikle, bilimle ilgiliyseniz veya çocuklarınız var ise gitmeniz isabettir.
Porte de la Villette metro durağında inerek, Parc de la Villette’e ( Şehir Parkı) varıyorsunuz.
Müze mağazaları güzel. Cité des Science et de l’Industrie’nin bahçesindeki La Géode, dev bir küre, bir sinema. 180 derecelik perdesiyle görsel ve ses efektleriyle uzayda yolculuk hissini deneyimleyebiliyorsunuz. Müze içinde ileri teknoloji bir denizaltı, bir planetaryum, çocukların bilimsel olayların nasıl gerçekleştiğini deneyimlemesi için yaratılmış bir alan, yürüyüş yolları ve sergiler mevcut. Cité de la Musique’de ise dünya çapında farklı toplumlara ve farklı zaman dilimlerine ait binlerce enstrüman ve müzik eserini görebilirsiniz. Epey yoğun bir koleksiyonu var.
Öğle saatlerinde merkeze dönüp bir şarap tadımına katılın. Biz şarap tadım dersimizi Ô Chateau’da yapmıştık ve Demain de la Garenne – SANCERE- 2012 kırmızısını çok beğenmiştik. Güzel bir ders. Paris’in hangi bölgesinden hangi tip şarap çıkar, şarap nasıl tadılır, hangi şaraplar hangi etlerle gider gibi bilgileri edinebildiğiniz ve farklı şaraplar denediğiniz bir sınıf gibi düşünebilirsiniz. Paris Pass Card kapsamında bunu da ücretsiz olarak yapıyorsunuz. Kontrol ettim, şu an Paris Pass Card, şarap tadımında Les Caves du Louvre ile anlaşmalı. Metro’nun 1 numaralı hattıyla Louvre-Rivoli durağında ya da 7 numaralı hattıyla Pont Neuf durağında inmeniz yeterli. Sonra kısa bir mesafe yürüyorsunuz. Eğer Bilim Müzesi’nden geçiş yapacaksanız o zaman 7 numaralı metro hattına binip Musée Royale-Palais du Louvre’da inip 1 numaralı hatta geçip 1 durak sonra Louvre-Rivoli’de inmeniz yeterli olacak.
Hala öğle yemeği yemediyseniz, orada peynir tabağı deneyebilirsiniz. Ardından Pont Neuf’e doğru yürüyüp 7 numaralı metro hattıyla Jussieu’ye devam edin: Jardin des Plantes’ a vardınız, yani Bitkiler Bahçesi’ne. Burası bir botanik bahçesi. Paris’in en büyük parklarından birisi de bu. İçinde Doğa Tarihi Müzesi, Botanik Okulu, Hayvanat Bahçesi, onlarca çeşit bitki, ağaç, çiçek var. Burada biraz uzanıp dinlenebilir, yemek yemediyseniz kiosklardan sandviç alıp karnınızı piknik yaparak doyurabilir, yediyseniz kahve, çay, biranızı alıp çimlerde uzanırken içebilirsiniz.
Bahçeyi gezdikten ve iyice dinlendikten sonra Seine kenarında akşamüzeri güneş ışıkları kızıla çalmışken güzel ve uzun bir yürüyüş yapma zamanıdır. Jardin des Plantes’dan çıkıp Notre-Dame meydanına dek tango yapan, dans eden, piknik yapan, arkadaşlarıyla içip eğlenen insanları izleyerek dur kalklı bir yürüyüş inanın çok keyifli oluyor. Manzara çok hoş. Geçip giden gemiler, köprüler, adalarla ikiye ayrılan Seine Nehri, nehrin durmayan suları..
Her şey çok estetik. Notre-Dame de Paris Kilisesi’ne yeniden ve son kez bir bakmak için meydanda biraz durursunuz. Sokak müzisyenlerinin müziklerini dinlersiniz. Paris köprülerinin üzerinden dolanır, fotoğraf çekersiniz. Ardından akşam yemeği için artık gözünüze kestirdiğiniz bir noktaya gidersiniz. Belki de bizim yaptığımız gibi son gece Paris usulü ekşi krema eklemeli müthiş bir döner dürüm almak için Rue de la Huechette’deki İstanbul Restoran’a uğrar, sonra elinize aldığınız dürümü yerken Quai de Montebello ve Quai de Saint-Michel boyunca yürümeye devam edersiniz. Işık Şehri’nin köprülerinden birine, örneğin Pont des Arts (Passerelle des Arts)’a çıkar, oturur, son kez güzel Paris’e bir bakar ve toparlanmak için odanıza dönersiniz.
NOT: Bizim vaktimiz kalmadığı için yapamadığımız bir çok şey oldu. Örneğin Parc Monceau, Bois de Boulogne, Parc des Buttes-Chaumont, Bois de Vincennes gibi efsanevi parkları göremedik.Versailles Sarayı biraz uzak olduğu ve yolda vakit harcamayı göze alamadığımız için gidemedik. Bir sonraki seferlere inşallah. Sizin vaktiniz varsa, muhakkak yapın.
Sevgiler