Kız çocuğunuz var mı? Kuzen, yeğen, arkadaşınızın çocukları falan?? 🙂 Varsa o zaman, Elsa diyorum. Aldırma diyorum 🙂 Sonra Shrek ve Prenses Fiona diyorum 🙂
Konservatuardaki son yılımda aramıza yaşça bizden küçük, kocaman mavi gözleriyle sevimli mi sevimli, neşeli ve mütevazi bir kız katılmıştı. Nereden bilecektik yıllar sonra o sevimli yeteneğin Disney’in en güçlü filmlerindeki karakterlerin Türkiye’deki sesi olacağını, yıllarca devam eden müzikallerde çağlayacağını, şarkılara sözler yazacağını, eğitmen olacağını… Ben Begüm’le maalesef çok zaman geçirmeden konservatuar serüvenim sonlandı. Ancak onu hep takip ettim. Bu köşede, bugün gerçekten yetenekli ve çok iyi eğitimli bir sanatçıyı ağırlıyorum. Çevresinde müziğe, oyunculuğa, dansa ve Disney müzikallerine düşkün çocuklar varsa, lütfen Begüm Ablalarının hikayesini okutun. Bakarsınız, bir Prenses Fiona, bir Elsa da sizin evden çıkar 😉
Begüm, öncelikle bize eşlik ettiğin için teşekkür ederiz. Biraz kendinden bahseder misin?
Adım bildiğin gibi Begüm Günceler 🙂 30 yaşındayım. Aynı anda 3-4 tane kitap okumayı, rengarenk giyinmeyi, makyaj yapmayı, şarkı söylemeyi ve saçma sapan bilgisayar oyunları oynamayı çok severim 🙂
Sahneyle bağını ne zaman keşfettin? Bu alanda bir eğitim aldın mı?
Ben daha konuşmaya başlarken şarkı da söylemeye başlayan bir kız olduğum için, sanatla olan bağım çok çok küçük yaşlarda belliydi. Yazlıkta komşular beni kucaklarına oturtup, o dönemin ünlü pop şarkılarını söyletirlerdi. Zaten ben otomatikman hepsini ezbere bildiğim için, sıkıntı olmuyordu. İlk sahne deneyimim de yuvada olmuştu. 3 kız bir pop şarkısı söyleyecektik. Ben ortadaydım. Tek mikrofon vardı. Tabii ki mikrofonu ben tutuyordum ve diğer kızların söylemesine izin vermemiştim 🙂 O zamandan belliymiş durumlar anlayacağın. Bu dediğim olayda yaş herhalde 4-5 falan olmalı.Ben çift konservatuvar mezunu sayılırım. Önce ortaokulda okurken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda yarı zamanlı Müzikal Tiyatro bölümüne girdim ve liseden mezun olurken, konservatuvardan da mezun oldum (ki iyi ki konservatuvara girmişim, seninle de orada tanıştık 🙂 ). Daha sonra Amerika’dan kabul aldım ve Viterbo University’de Müzikal Tiyatro ana dalı ve Dans yan dallarını bitirdim. 4 senelik bir konservatuvar eğitimiydi. Ama bunların hepsi bir yana, bana bu konudaki ilk bilincimi aşılayan okul Eyüboğlu Koleji oldu. Sosyal aktiviteleri müthişti ve benim gerçekten de sevdiğim alana –sahneye- yönelmemi sağladı tüm hocalarım. Buradan İnci Hocama, Derya Hocama bir teşekkürü borç bilirim 😉 Bir de tabii ki bana inanarak her dönem için bana burs veren Rüstem Eyüboğlu’ya da buradan saygı ve sevgilerimi iletiyorum. Veeeee tabii ki beni oralarda okutabilmek için canını dişine takan babam ve gözü yaşlı beni bekleyen anneme de öpücükler 🙂
Hayatının akışının tamamen buraya yönelmesine sebep olan karar anı nedir?
Eyüboğlu’nda ortaokula yeni geçtiğimde, lisedekiler Sefiller müzikalini yapıyordu. Ben korodaydım. Oradaki oyuncuları, şarkıları, azimlerini gördükten sonra (müzikali de çok beğenince) o an bir müzikal oyuncusu olmak istediğime karar verdim. Bu kararımdan da hiç vazgeçmedim. Sağ olsun ailem ve hocalarım da beni destekleyince, çokça çalışınca, devamı geldi.
Konservatuara epeyce küçük yaşta girdin. O yaşta bu kararı nasıl aldın?
Ben konservatuvara 15 yaşında girmiştim, hatırlarsın 🙂 O zamanlar ortaokuldaydım ve Bergüzar Hocadan şan dersleri alıyordum. Bir yandan da Eyüboğlu Koleji’nde bir çok müzikalde ve koroda yer almıştım. Bergüzar Hoca yaşımın küçük olduğunu söyledi ama deneme amaçlı konservatuvar sınavlarına girmem konusunda ısrar etti. Ben de zaten müzikalleri çok sevdiğim için ‘Neden olmasın?’ dedim. Sınava girdiğimde Haldun Dormen jürideydi. Bana bayıldı! Ama yaşım küçük olduğu için 1 sene misafir öğrenci olmamı rica etti. Tüm sene 1 kez bile ders kaçırmadım. Sonraki sene yeniden sınava girdim, bu sefer okula alındım. Sonra lise + konservatuvar olarak eğitimime devam ettim.
Üniversite eğitimin de bu alan mıydı?
Evet, Müzikal Tiyatro Bölümü’nü bitirdim. Bir çok dans dersi alıyor olduğum için de Dans yan dalını ekledim. Aslında daha bir çok yan dal ekleyebilirdim ama her yan dal için çokça para ödemek gerekiyordu. Ben zaten burslu okuyordum, o sebeple tek yan dal yeterli diye düşündüm 🙂
Böyle bakınca sen resmen bir müzikal oyuncususun. Müzikallerle çok sıkı bir bağın var. Sahnede daha ziyade müzikallerle mi bulunmak istiyorsun?
Aslında önceden böyleydi ama şu an biraz değişti fikirlerim. İnsanın kendisini sınırlamaması lazım bence. Tabii ki kalbimde yatan yegane şey her zaman müzikaller olacaktır ama ne bileyim, bir gün süper bir oyun gelir, bir dans gösterisi gelir ya da bir pop konseri vs. Hepsinde bulunmak isterim yani. Neden olmasın? Hayallerime sınır çekmemeye çalışıyorum…
Bugüne dek hangi müzikallerde oynadın?
Amerika’da How to Succeed In Business Without Really Trying, Urine Town, Les Miserables, Jekyll & Hyde gibi İngilizce sahnelenen müzikallerde yer aldım.
Türkiye’de ise Engin Alkan’ın yönettiği, Selim Atakan’ın bestelerini yaptığı Hekate’nin Şarkısı isimli müzikalle sektöre giriş yaptım. Sonrasında Talimhane Tiyatro’suna geçtim. Shrek Müzikali’ nde Prenses Fiona’yı canlandırdım.
Daha sonra yine Talimhane bünyesinde ama bu sefer Zorlu Center ortak yapımı olan Seni Seviyorum, Mükemmelsin, Şimdi Değiş isimli çılgın off-broadway müzikalinde oynadım 🙂
2 sezon Talimhane’de, 2 sezon da Zorlu Center’da oynadık. Arada bir de Gezi olaylarını canlandırdığımız Taksim Meydanı isimli müzikalde yer aldım. Bu müzikalle Londra, Berlin ve Türkiye’nin bir çok şehrine turneler yaptık.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de özellikle küçük kız çocukları ve büyük animasyon tutkunlarının kalbinde taht kuran Frozen’ın Türkçe versiyonunda önemli bir rolün var. Biraz bahsetmek ister misin? Bu fırsatı nasıl yakaladın?
Elsa 🙂 Bu karakterin bu denli ünlü olmasını hiçbirimiz beklemiyorduk sanırım 🙂 Bu işin seçmeleri geldiğinde beni aslında Anna karakterine yollamak istemişlerdi. Ben gelen videoları izlerken, Elsa’nın sesini Idina Menzel’e çok benzettim ki kendisi benim çok sevdiğim efsane bir müzikal oyuncusudur, Broadway yıldızıdır ve yıllarca onun şarkılarını söyleyerek büyüdüm; o yüzden ben duyar duymaz beni n’olur Anna’ya değil Elsa’ya yollayın dedim. Ama bizimkiler ısrarlıydı 🙂 Sonra sesim Anna’ya yollandı ama kabul olmadı. Daha sonraki haftalarda Elsa karakteri için bir çok ünlü denenmiş ama hiçbiri Amerika tarafından kabul edilmemiş. En sonunda ‘Tamam o zaman Begüm’ü Elsa’ya yollayalım’ denmiş ve ben çağrıldım. Zaten şarkıyı artık ezberlediğim için ve üzerinde çalıştığım için (Idina’nın ses rengini de ezberlediğim için) işi yolladığımız an kabul edildim. Tabii tüm bu uğraşlarda Selim Atakan’ın ve Bora Severcan’ın hakkını yiyemem. Onlar sayesinde bu rolü aldım diyebilirim. İyi ki de olmuş. Çok güzel bir çalışmaydı ve başarılı olduğunu düşünüyorum.
Bu arada çok soruluyor. Anna karakterinin dublajını Damla Babacan, şarkılarını da çok sevdiğim arkadaşım Deniz Sujana yapıyor. Ek bilgi vereyim 🙂
Disney müzikallerinin yeri senin için de ayrı mıdır?
Her zaman! Hala izleyip ağlayabilirim 🙂 Benim içimde bir Disney prensesi yaşıyor. Hiçbir zaman da yok etmeyi düşünmüyorum. Odam hala pembedir, duvarımda Disney prenseslerinin resmi asılıdır falan. Kim ne derse desin. Rüya kalbinin sesidir 😉
Peki Shrek? 🙂
Shrek Müzikali de benim için çok özel bir deneyimdi. Orijinal kadrosunda Prenses Fiona’yı Sutton Foster oynuyor ki o da benim hayran olduğum müzikalcilerden biridir. O yüzden Sutton’ın oynadığı bir rolün altından kalkabilecek miyim acaba diye düşündüğüm zamanlar olmadı değil 🙂 Ama hem ekibimiz,hem yönetmenimiz Mehmet Ergen, hem de yönetmen yardımcımız Lerzan Pamir öyle muhteşemlerdi ki tüm kuşkularım eridi gitti. Hayatımda hiçbir tiyatro ekibiyle böylesine can ciğer olmamıştım. Hala çok yakınız ve artık kardeş gibi olduk. Sonsuza kadar yanımdalar artık…
Bir tarafın hep çocuklarla ilgili işlerde sanki. Mesela sen Fisher Price’ın sesisin. Çocukları seviyor olmalısın…
Tabii ki! Çok hem de! Çocuk işi yaptıkça, çocuklarla normal bir bireyden daha fazla ilgilenmek durumunda kalıyorsunuz. Onlar neyi sever, neyi sevmez, ne tutar, ne tutmaz, neye üzülürler, neye heyecanlanırlar…vs. hepsiyle ilgili bilgi sahibi oluyorsunuz. Hepsini çok seviyorum 🙂 Beni bulan, bana mesaj atan, benim sesimle büyüyen çocukları gördükçe içimde sevgi kelebekleri uçuşuyor! Onların hayatına bir nebze de olsa güzel bir etki bırakmış olmak benim için paha biçilemez!
Başka işlerde dublaj yapıp, şarkı söyledin?
En son 2017 işlerim oldu. Biri Troller isimli animasyon. Orada Prenses Poppy karakterini konuştum ve şarkılarını söyledim. Bir diğer iş Sing!. Orada da utangaç bir fil olan Meena’yı seslendirdim. Şarkılarının Türkçeleri alınmadı, alınsaydı çok güzel olacaktı ama bazen böyle oluyor. Mart’ta vizyona girecek olan Güzel ve Çirkin’de de çok fazla koro vardı, onları söyledim. Bir de kötü kardeşler vardı Gaston’a asılıyorlar 🙂 Onlardan birini seslendirdim.
Bunların öncesinde hala Disney Channel’da devam eden Şerif Callie isimli çizgi filmde Callie karakterini seslendiriyor ve şarkılarını söylüyorum.
Prenses Sofia isimli çizgi filmde de ne kadar kötü karakter varsa, onların şarkılarını ben söylüyorum hep 🙂 Değişik karakterler konuşmak çok eğlenceli. Hep prenses konuşacak değiliz ya, değil mi? 🙂
Eğitmenlik yapıyor musun? Yeteneklerini gençlere yol gösterecek şekilde kullanman hepimiz hakkı 😉
Yapıyorum 🙂 Son 5 senedir Kadıköy’de Gülsin Gümüş Müzik ve Dans Atölyesi’nde müzikal tiyatro, şan dersleri ve şarkıcı oyunculuğu dersleri vermekteyim. Beklerim 😉 Ayrıca vaktim olduğunda da evde özel şan dersleri veriyorum.
Amerika Birleşik Devletleri’nde müzikal tiyatro üzerine oyunculuk eğitimi almak gerçekten büyük bir deneyim. Neden ABD? Farkı ve sağladığı avantajlar ne? Oradayken neler yaptın?
Müzikal = Broadway = New York olduğu için 🙂 Buna katılmayanlar olacaktır ama benim için üçü birbirinden ayrılamaz. Bir de babamın Amerika’da arkadaşları vardı ve bazı yazlar ailece Amerika’ya gitmiştik. Ülkeye ve gezdiğim yerlere bayılmıştım. Sonra bir kaç kez müzikal yaz okullarına gittim. Eğitimimi almam gereken yerin orası olduğunu anladım. Başka ülkeye başvurmadım bile. Farkı yok bence, her yerde çok güzel okullar var. Siz ne tarz bir eğitim almak istiyorsunuz, hangi alana yönelmek istiyorsunuz, nasıl bir yerde yaşamayı seviyorsunuz vs bunlara bağlı bence.
Sonuçta aynı soruyu sorduğum nadir arkadaşlarımdan birisin: Neden kalmadın ABD’de? Müzikaller açısından bakarsak önün Türkiye’ye göre çok daha açık olabilirdi..
Tam tersi. Amerika’da bir Türk olarak önün açık olamaz. Olmuyor. En azından ben o tarz şeyler yaşadım ve genelde yabancı arkadaşlarım da aynı şeyi yaşadı. Biraz ırkçı bir yaklaşım var Broadway tayfasında. O sebeple döndüm zaten Türkiye’ye. ‘Ben sizinle mi uğraşacağım be?’ diyerek terk ettim orayı. Yine de güzel zamanlardı… Çok şey öğrendim, çok insan tanıdım. Şimdiki bilgim ve birikimimle gitsem, bu sefer de ‘çok yaşlısın’ diyecekler. Hiç bir türlü adamları ikna edemiyorsun anlayacağın. En güzeli burası 😉
Dansla bağın kuvvetli, değil mi?
Eskiden daha kuvvetliydi. Yapmaya yapmaya köreliyor insan. Ama tabii ki hala devam.
Müzik, müzikal… Bunlar tamam. Sahne üstünde seni görmeye alışığız ve buna bayılıyoruz. Ancak sen bununla yetinmedin. Reji ve yönetmenlik alanında yüksek lisansa başladın, değil mi?
Aynen öyle 🙂 İşin sahneleme kısmını da öğrenmek istedim, hep kafamda olan bir şeydi zaten. Uygulaması biraz zaman aldı, ancak vaktimi ayarlayabildim. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Tiyatro Yönetmenliği (Reji) yüksek lisansı yapıyorum.
Müzikaller dışında müzikle ilgili ne yapıyorsun? Mesela sadece sesini dinleyebilmek için seni bir yerlerde yakalamak isteyen hayranların için vereceğin bir tüyon var mı?
Instagram’ımı takip edebilirler…. @begooo
Genelde bir şey olursa oradan paylaşıyorum. Bir de müzikle alakalı değil ama PINK BUBU isimli bir makyaj kanalım var YouTube’da. Videolar çekiyorum kendimce 🙂 Oradan da takip edebilirler.
Yakınlarda yeni bir projen var mı?
Sesimi duyacağınız birkaç proje olacak yine. Sürpriz 🙂 Yine animasyon ama, öyle bir ipucu verebilirim.
TV, reklamlar, diziler, sinema?
En son Murat Boz, İrem Sak ve Yasemin Allen’ın oynadığı Dönerse Senindir isimli sinema filminde oynadım. Küçük bir roldü ama benim ilk sinema deneyimimdi, değişiklik oldu 🙂 Sanat galerisi sahibini oynadım, 10 dakikalık bir sahne. Güzel bir deneyimmiş, ileride yeniden oynamayı çok istiyorum. Reklam veya dizi mevzularına henüz girmedim. Çok yoğunum, şu yoğunluk azalınca biraz üzerine eğilebilirim. Zamansızlık ve dizi/reklam bir araya gelemeyen şeyler ne yazık ki.
Sanat ve özellikle sahne sanatlarında hele de müzikal alanında tam zamanlı bir kariyer yapmak çok cesur bir karar. Ailen bu kararını nasıl karşıladı?
Onlar bana en başından beri destek oldu. Sağ olsunlar, hiç tartışmadık bile. Beni sahnede her izlediklerinde, ne kadar mutlu olduğumu gördüklerinde onlar da benden yana oldu.
Begüm sen de tüm iyi müzikalciler gibi güzel şarkı söylüyorsun, oynuyorsun, dans ediyorsun, bu yüksek lisansla sahnenin arkasında da olacaksın 🙂 Kafanda ne var?
Türkiye’deki müzikal tiyatro anlayışını biraz değiştirmek istiyorum. En azından sahnelenişini. Daha modern, daha çağdaş ve daha görsel/teknolojik unsurlar eklenmesi lazım artık. Belli kalıplardan çıkmalıyız. Lüküs Hayat’da takılıp kalmışız, ona laf etmiyorum tabii ki harika bir iş ama o kadar fazla yeni ve özgün işler yapılıyor ki. 50 sene geride kalmış gibiyiz bu alanda. Broadway’de ya da West End’de gerçekten kopmuş insanlar. Bizim oraya ulaşmamız çok zor şu an ama ben bu alanı geliştirmek istiyorum. Hem yönetmek, hem uyarlamak, hem de oynamak gibi hain planlarım var 🙂 Bakalım, hayırlısı…
Şarkı sözü yazar mısın, şarkı besteler misin? Yaratıcı gözün var mıdır?
İkisini de yaparım ve yapıyorum da. Badem grubunun Geceyedir Küsmelerim ve aynı albümdeki Bir An İçin şarkılarının sözleri bana ait. Kendi bestelerimi de yapıyorum ancak henüz hiçbiri yayınlanabilir durumda değil. İleride bir proje olarak yayınlayacağım. Henüz hazır değiller.
Ama yok artık! Bunu kesinlikle bilmiyordum bak..
Çaldığın bir enstrüman var mı?
7 sene kadar piyano çaldım. Birazcık da gitar çalabiliyorum.
Peki, ekip arkadaşlarınla bir araya geldiğinizde ilk önce ne yaparsınız?
Günün dedikodularını anlatırız, geyik yaparız, eğleniriz. Çalıştığım her ekiple böyle oldu en azından.
Sahneden evvel bir ritüelin var mı?
Müzikalse ses açıyorum, normal oyunsa diyafram çalışıyorum. Bir de asla aç olmamalıyım. Oyundan yarım saat öncesine kadar mutlaka tıka basa yemem lazım 🙂 Açlığa hiç dayanamıyorum da… Bunu onaylamayanlar var ama ben yemeğe düşkün biriyim. Sahneden önce yemeğimi mutlaka yemeliyim.
Sahne öncesi muhakkak yaptığın bir egzersiz var mıdır?
Ay ben çok fenayım bu konuda 🙂 Millet yoga yapar, meditasyon yapar, çılgınca çalışır falan… Ben oyun öncesi 10-15 dakika sesimi açarım, bitti. Dürüm yeyip sahneye çıkabilirim yani o derece rahatım 🙂 Sinir olurdu bizimkiler bana ama ne yapayım? Meditasyondu, egzersizdi beni iyice geriyor rahatlatacağı yere…
Sahne önüyle arkasıyla ciddi bir emek, değil mi? Hiç bitmeyen bir okul gibi. Ne dersin?
Kesinlikle! Ve asla ‘oldum’ denmemesi gereken bir yer. Öğrencilik bitmiyor, bitmemeli de.
Sahne sanatlarıyla uğraşan insanların fiziği konusunda fikrin ne?
Hiç dikkat etmiyorlar. Ancak biraz ünlendikten sonra spor yapıyorlar. Daha dikkat etmeleri ve daha sağlıklı yaşamaları gerekiyor bence. Buna ben de dahil!
Sabahları kalktığında ilk ne yaparsın? Bir günün genellikle nasıl geçer?
Koca bir bardak su içerim. Sonra tuvalet faslı. Sonra çay demlerim. Salondaki koltuğa kendimi atıp sosyal medyaya bakarım. Kahvaltı, duş, makyaj, hazırlık vs… Ya stüdyoya gidiyorumdur ya provaya ya yüksek lisans için Ankara’ya (yani hava alanına) ya da ders vermeye 🙂 Benim bir günüm bir günüme uymuyor maalesef. Genelde de hiç gezmek tozmak gibi durumlar yok bu ara…
Müzikal = dil bilmek. Doğru mudur?
Kesinlikle. Türkiye’de ‘müzikal’ denen eserler çok çok az. O yüzden mutlaka İngilizce bilmeniz gerekiyor ki diğer ülkelerde yapılan işleri anlayıp, öğrenebilin ve hatta söyleyebilin.
Bir gün kendi mekanın olsun ister misin?
Tabii ki! Ama sahne açmayacağım, hayır. Başka hayallerim var.
Hangi ses grubundasın?
Soprano/Belter.
Bir enstrüman olsan ne olurdun sence?
Piyano.
Hadi daha eğlenceli sorulara geçelim:
Müzikalle ünlü bir bir tabloyu bağdaştır.
Van Gogh’un Starry Night olmalı. Yıldızlar sahne ışıkları gibi, deniz de sahne 🙂
Güzel eşleştirme oldu 🙂
Müzikle bir rengi bağdaştırsan? Aklına hangi renk geliyor?
Kırmızı… galiba.
En beğendiğin müzikaller listende ilk 3?
Beni yürekten vurdu dediğin müzikal?
Wicked ve The Wild Party… 🙂 ikisini de ilk izlediğimde nutkum tutulmuştu. Hüngür hüngür ağlamıştım heyecandan.
En beğendiğin 3 müzikal oyuncusu? Cinsiyet farketmeksizin!
Sutton Foster, Brian D’arcy James (hastasıyım!!!!!) veeeee Audra McDonald.
Hastasıyım dediğin şarkıcı / müzisyenler?
Çok fazla var hangi birini yazsam, diğerine haksızlık olacak… Ben eski rockçılardanım 🙂 O yüzden hala inatla, ısrarla, bıkmadan dinlediğim gruplar şöyle: Metallica, Dream Theater, Tool, ACDC, Pink Floyd, Led Zeppelin… diye gidiyor 🙂
İdolümdür dediğin oyuncular?
Haluk Bilginer, Zuhal Olcay, Erdal Beşikçioğlu, Esra Bezen Bilgin, Meryl Streep 🙂
Önüme her çıktığında izlerim dediğin film?
Birkaç tane var aslında. Breakfast at Tiffany’s, The Notebook, The Fountain, Dirty Dancing, The Fight Club.
Türkiye bir müzikal ya da albüm, bir müzikal olsa ismi ne olur?
HAYIR mı şer mi bilmem ama ateşteyim ben ateşte! olurdu…
Efsane isim oldu 🙂
Ruhunu, beynini, gönlünü rahatlatan şarkı/sarkılar?
Birsen Tezer, Jehan Barbur ve Bülent Ortaçgil’in her şarkısı olur, fark etmez.
Bülent’in Şarkılarım Senindir’in yeri ayrı olsa da…
Son bir yılda okuduğun, dinlediğin, izlediğin oyun, film, kitap, konserlerin tamamını, gittiğin sergileri bir düşün. En çok etkilendiklerin?
Ben bu yıl kopmuş haldeyim. Neredeyse hiç oyun ya da konsere gidemedim. 1-2 tanedir en fazla. Hem yüksek lisans, hem iş olunca insan iptal oluyor. Ama okul ödevim için okuduğum bir oyun beni gerçekten çok etkiledi. Tom Stoppard’ın Arkadia diye bir oyunu var. Tam bir çılgınlık! Adam oyunu yazabilmek için gidip fizik, matematik falan okumuş senelerce. İçinde kaos teorisi, algoritma, mimarlık, fizik-matematik problemleri, botanik bilgileri… ne ararsan var! Gerçekten efsane bir oyun. Mutlaka okunmalı ve bilinmeli. Müzikal harici bir eser sahneleyecek olsaydım, ilk işim Arkadia olurdu. Tavsiye ederim.
Asla kaçırmam dediğin bir festival?
Festivallerle pek aram yok aslında. Genel anlamda her türlü müziği dinlerim ben, o yüzden hava sıcak olsun, yanımda sevdiklerim olsun, hangi festival olursa olsun!
Sahneyi seçmeseydin ne olurdun?
Çok insan hakkımda bunu bilmez ama ben gökyüzüne bayılıyorum. Gece tüm yıldızları size sayabilirim. Uzay mühendisliği okumayı çok isterdim. Sonra da NASA’da çalışmayı! Ama tabii bu baya uç bir hayal olduğu için muhtemelen diğer gönlümde yatan psikologluğa. Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde ileri derecede şizofreni, anti-sosyal kişilik bozukluğu yaşayan insanları tedavi etmeye çalışmak isterdim. Aslında oyunculuk, psikoloji ile çok iç içe bir bölüm. O yüzden sahnede olmasam da, değişik karakterle ilgileniyor olacaktım 🙂 Ya da tepenizde, uzaydan size el sallıyor olacaktım, kim bilir?!
Burcun, yükselen burcun nedir? İnanır mısın az da olsa astrolojiye?
Burcum Aslan, yükselenim Başak. İnanırım ve takip ederim. Çokça inanırım hatta 🙂 Bazen bazı kararlarımı ‘dolunay’ ya da ‘merkür retrosu’na getirmemeye bile çalışırım! Öylesine bir hobi işte 🙂 Eğleniyorum…
Peki aşk?
Aşk, nefesimdir. Benim için her şeyden önemlidir. Kendime kalsın 😉
Şu dakika seni yurt dışında bir yere ışınlıyoruz. Destinasyona ne yazalım?
New York tabii ki! Bir sürü yeni müzikal çıktı, hepsini izlemek lazım.
Yurt dışında izleyip asla unutmadığın bir sahne performansı?
Wicked. Müthiş bir sahne dizaynı, kostüm, ışık. Deli bu insanlar…
Türkiye’de yetenekli insan çok. İmkan yok. Gerçek mi?
Hem evet hem hayır demeliyim. Yetenekli insan çok, bir sürü okul vs var ama insanlar tembel! Yıllardır eğitim veren biri olarak buna kalıbımı basarım. Tembel bir öğrenci tayfası var. İnsanlar emellerine ulaşmak için çılgınca çalışmıyor, kendini geliştirmek için çabalamıyor. Tabii ki Amerika’daki Avrupa’daki olanaklar bizde tam anlamıyla yok; ama kendini geliştirebilmek için yapabileceklerin sonsuz! Otur bu konuyla ilgili okunması gereken her kitabı oku, insanlarla tanış (artık sosyal medya denen bir gerçek var, herkese ulaşabiliyorsun), mailer at, vazgeçme, egzersizler yap, para biriktir ve kurslara/workshoplara git… vs. Yani istedikten sonra yapamayacağın şey yok ama bizim insanlarımız bir hayal uğruna kendini unuturcasına çalışmak ve kendini geliştirmekten bihaber.
Ülkede sanat konusunda sence ne durumdayız?
Yüksek Lisansımı yaptığım Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nün neredeyse tüm hocaları son yayınlanan KHK ile ihraç edildi. Bölümde bir tane profesör kalmadı. Bu okul, Türkiye’nin akademik düzeyde tiyatro eğitimi yapan ilk kuruluşu. Türkiye’nin en iyi dramaturgları, yazarları, oyuncuları ve kuramcıları bu okuldan çıkmış. Tiyatronun bir nevi kalesi denen, kült bir okul yani. Tiyatronun kalesinin yıkılmaya çalışıldığı bir ülkede sence ne durumda olabiliriz? Geçenlerde Şehir Tiyatroları’ndan ve Devlet Tiyatrosu’ndan oyuncu arkadaşlarımız atıldı. Hiçbir sebep göstermeksizin. Sonra dava açtılar, savaştılar ve geri geldiler. Bir ülkenin sanat damarına el uzatılmışsa, o ülkede gidişat iyi değil demektir bence. Daha yazarım da, seni de zor duruma sokmayayım 🙂
Çok haklısın! Peki son olarak genç sanat meraklılarına aktarmak istediğin son bir şey var mı?
Lütfen çalışın. Hep okuyun, hep araştırın ve öğrenmenin sonu olmadığını unutmayın. Çalışkan olmak, mütevazi olmak, iyi kalpli olmak, burnu havada olmamak, ben oldum diye gezmemek, kimsenin üzerine basmamak… bunlar önemli ve güzel şeylerdir. Aydın insanlar olmak istiyorsanız önce kendi dünyanızı aydınlatmalısınız ki başkalarının hayatlarına dokunabilin. Gelişmenin sonu yok. Üşenmeyin, çabalayın ve hiç vazgeçmeyin. Başaracaksınız 🙂
Bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz.