Etik davranan kişi, etik davranmayan kişi karşısında savunmasız kalır gibi görünür. Bir nevi aptal pozisyonuna düşer.
Geleneksel olarak kendisine biçilmiş rollere “uygun davranır GİBİ” görünen, oysa tek derdi “aman, yarın ben “X” rolündeki insan olarak “Y” rolü sebebiyle – maalesef – mecburen ilişkide olduğum insanlardan birinden, bu “X” rolümü yeterince istendiği gibi yerine getiremedim diye laf duymayayım” mantığıyla samimiyetsizce iş yapan ve bu mantıkla ilişki kuran insanlar, yani toplumumuzdaki deyişle “desinler veya aman öyle demesinler” diye iş yapan, ilişki kuranlar, çoğu şeyi “desinler diye” yapanlar, yarın sadece kendi etik ve dürüstlük kavramlarının kurbanı olurlar. Özünde gerçekte tamamen yalnız kalırlar. Çünkü elbette ki bir yerde fark edilir, açığa çıkar, bir yerde bu “desinler“ler çakışır, bu “desinlerciler” arasında çıkar kavgası olur. … Olur, buna inanın.
Samimi olmak lazım. Dürüst olmak lazım. Yardımsever, adil ve paylaşımcı olmak lazım. Mütevazi kalmak lazım. Özüne uygun davranmak lazım. Özün ise doğduğundan öldüğün ana dek sadece ve sadece sana aittir. Onu geliştirmek ve iyileştirmek için gelen tüm yapıcı eleştirileri dikkate almak ve bu eleştirilerin çıktılarını özün birer parçası yapmak lazım. Gerisini ise önemsememek ve belki de hiç değiştirmeye çalışmamak lazım. Belki savaşmak boşuna. Değil mi?
Ah, şunu bir diyebilsek : “Ben etik ve dürüst, samimi ve onurlu davrandım, inandığım şey için çok uğraştım, bazıları için belki komik bir pozisyona düşsem bile elimden gelenin en iyisini, hem de en doğru ve dürüst şekliyle yaptım. Ben buyum, o beni kullandığını sansın, benden üstün olduğunu sansın, ben gerçeği biliyorum ve kendime inanıyorum…”
Oysa hepimiz biliyoruz ki herkes sonunda aynı yere varacak. O yere varana dek, kimin hayatta, ilişkilerde, iş yapış biçiminde daha samimi, daha dürüst ve etik olduğu gerçeği, vardığı andaki iç huzurunu sağlayacak olan belki de yegane bir kaç şeyden biridir.