Zarafet her insanda, her sahne sanatçısında doğal olarak bulunabilen standart bir özellik değil. Son yıllarda kendine ait yerini iyice sağlamlaştıran müzik grubu Six Pack’in güzel sesli solisti Nilgün Yavaşoğlu, zarafet ve güzelliği hem kendinde hem sesinde birleştiren genç bir sanatçı. Hadi onu biraz daha yakından tanıyalım.
Nilgün seni biraz tanıyabilir miyiz?
2 Ocak 1986’da, İstanbul’da gözlerimi açtım. Aslen Karadenizliyim. İstanbul Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdim. Üniversite ile eş zamanlı olarak Devlet Konservatuarı yarı zamanlı Müzikal Tiyatro bölümüne girdim, 2 sene buradaki eğitimime devam ettim. Bir takım kurumsal iş tecrübelerinden sonra neyse ki hayat, usta bir manevrayla olmak istediğim yerde, sahnede olabilmem için yolumu değiştirmeme yardım etti.
Sahneyle bağını ne zaman keşfettin? Bu alanda bir eğitim aldın mı?
Bu bağın çok içerilerden, ruhun derinlerinden geldiğini düşünüyorum. Henüz kendimi bilmediğim yaşlarda, müzikle, şarkı söylemekle böylesi bir bağım olduğunu biliyordum. Gözlerimi kapatıp sahnede olduğumu, insanlara şarkı söylediğimi hayal ederdim.
Konservatuvardaki çok değerli hocalarım, caz vokal atölyelerine katıldığım muhteşem yorumcu Sibel Köse ve hala şan çalıştığım sevgili hocam Barbaros Taştan bana çok şey kattılar. Her birine minnettarım.
Hayatının akışının tamamen buraya yönelmesine sebep olan olay neydi?
Müzikle olan yolculuğumda müziğe ve sanata önem veren harika hocalarımın olduğu bir lisede okumuş olmamın etkisi çok büyüktür. Konservatuar sınavlarına ailemden habersiz hazırlanma cesaretimin altında yatan bu olabilir.
Sevdiğim işi profesyonelliğe taşımam ise, Türkiye’nin en iyi bariton seslerinden biri olan sevgili Barbaros Büyükakkan vesilesiyle oldu. Yer almam için beni önerdiği bir projeyle, hayatım o andan itibaren geri dönülemez bir şekilde yön değiştirdi.
Nilgün, müzikallerle nasıl bir bağın var, hiç bir müzikalde rol aldın mı?
Konservatuar yıllarında Broadway Patchwork adlı müzikalde oynadım. Müzikal oyunculuğu, şarkı söylemenin yanı sıra tiyatro ve dansı da içeren çok yönlü bir sanat dalı. Unutmayacağım bir tecrübeydi.
Ekşisözlük’te hakkında pek tatlı şeyler yazılı ☺ Sesinden siyah ojenin sana ne kadar yakıştığına dair ☺ Bunları hiç okudun mu? Nasıl bir his hakkında böyle tatlı şeyler paylaşılması?
Okudum, çok mutlu oldum. Aşkla yaptığınız işin başkaları tarafından da seviliyor olması muhteşem. Daha çok çalışmak, üretmek için büyük bir motivasyon.
Six Pack’in solistisin, nasıl bir araya geldiniz? Biraz Six Pack’ten bahsedelim mi? Tarzı ne? Nasıl kuruldu? Sadece cover mı yaparsınız yoksa besteleriniz var mı?
Six Pack bundan dört sene önce sadece sevdiği müziği yapmak için bir araya gelmiş 7 kişi olarak kuruldu. 90’lar ve günümüz popüler parçalarının funk, pop ve pop caz yorumlarından oluşan çok dinamik bir repertuvarımız var. Üyelerinin her biri daha önce farklı projelerde birlikte yer almış, müzikal anlamda aynı dili konuşan insanlar.
Bir araya geldiğimiz ilk aylarda stüdyoda çalışırken çaldığımız bir parçayı kliplendirerek sosyal medyadan paylaşma fikri çıktı bir gün. Ama o gün, bunun sadece canlı performanslar yapmaya başladığımızda, canlı müzik mekanlarına grubun nasıl bir müzik yaptığıyla ilgili fikir veren bir referans videosu olarak kalacağını düşünüyorduk.
Kendi tarzımızla yorumladığımız, yani günümüzün moda tabiriyle ‘cover’ladığımız ilk parça Sertab Erener’in Mecbursun adlı şarkısıydı. Tanıtım amacıyla paylaştığımız bu cover hiç beklemediğimiz kadar izlenip paylaşılınca bir sonraki için bize cesaret verdi.
Ve ikinci cover bir MFÖ parçası olan Sakın Gelme parçasına yapıldı.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi, Zuhal Olcay’dan İyisin, Ajda Pekkan’dan Düşünme Hiç, Kenan Doğulu’dan Hiç Bana Sordun Mu? parçalarını cover’ladık. Ne mutlu ki tüm videolar hayallerimizin üzerinde izlenme ve paylaşılma rakamlarına ulaştı.
Bu süreçle birlikte çok yoğun bir konser maratonuna girdik. Six Pack en başta hepimiz için koşuşturma arasında bir nefes alma molasıyken, artık zamanımızın neredeyse tamamını ayırdığımız bir marka haline geldi.
Geçtiğimiz yıl kendi bestelerimizden oluşan iki single çıkardık. Şu ara yapacağımız yeni cover için çalışmalara devam ediyoruz.
Nerelerde sahne alıyorsunuz? Sizi nerelerde izleyebiliriz?
Düzenli sahne aldığımız mekanların başında İstanbul Kadıköy’de Livingroom ve Taksim’de MASK geliyor diyebiliriz.
Bu yıl ile ilk single’ınızı çıkardınız ve klibiniz de yayınlandı, değil mi? Bize biraz şarkıdan, klipten bahseder misin?
Yaptığımız cover’lara çektiğimiz kliplerden sonra artık kendi ürettiğimizi de paylaşmak ister halde bulduk kendimizi. Cover’larıyla bilinen bir grup için bu bir risk gibi görünse de biz bu konuda cesur davrandık. İlk single’ımız Dokuz-Altı geçtiğimiz sene Nisan ayında çıktı.
Bundan hemen sonra yine sözleri Ozan Özcan’a (sax), bestesi Toros Energin’e (p) ait olan ikinci single’ımız Uykularım Kaçtı‘yı yayınlandı. Kliplerimizi daha önceki cover kliplerimizin birçoğunu çeken Yedi Kolektif ekibi çekti ve çok içimize sinen bir iş çıkardı.
Senin en sevdiğin Six Pack şarkısı hangisi? Uğurlu geldi dediğin? ☺
Düşünme Hiç. Çok seviyorum söylemeyi.
Önemli isimlerle geri vokal olarak çalıştığını biliyoruz, bir solist için önemli bir tecrübe olsa gerek. Kimlerle çalıştın?
Geri vokal yapmak çok keyifle yaptığım bir işti. İşin mutfağından gelmek gerçekten avantaj sağlıyor. Hale Caneroğlu, Bedük, Nil Karaibrahimgil vokal yaptığım isimlerden bir kaçı.
2012’de Siyah Gelinlik şarkısı ile Kuşadası Altın Güvercin Yarışması’nda yarıştın, değil mi? Elin boş da dönmedin. Nereden çıktı yarışmaya katılmak?
Söz yazarı ve besteci sevgili Nermin Kurban‘ın bana ulaşmasıyla başladı her şey. Başta mesafeli yaklaştım. Fakat parçayı duyar duymaz tamam dedim, varım. ‘Çocuk gelinler‘le ilgiliydi parça. Gözlerim dolu dolu söyledim provalarda. Altın Güvercin tarihinin en yüksek jüri puanıyla birinci olduk. En iyi yorum ve en iyi beste ödüllerini aldık.
Müzik, müzikal… Bunlar tamam. Bunların dışında var mı sahne sanatlarında bir başka aşkın?
Dans etmeyi çok seviyorum. Caz dans ve latin danslarıyla uğraştım. Sırada tango var.
Başka bir disiplinde yüksek öğrenimini tamamladın. Buna rağmen, hayatını müzikle geçirme kararı, buraya konuk olan tüm arkadaşlarıma söylediğim gibi, Türkiye koşullarındaki bir ülke için ciddi bir karar. Buna nasıl cesaret ettin? Ailen buna nasıl yaklaştı? Daha da önemlisi, seni müzikte bir geleceğin olduğuna ve buna cesaret edebileceğine, etmek gerektiğine ikna eden neydi? Bunu çevrende en çok kim destekledi?
Benim için başka bir yol yoktu. Kalbimin sesi, ailemin sesi dahil her şeyi bastırdı. Bununla ilgili her türlü bedeli ödemeye de hazırdım. Sabah üniversitemdeki derse girip, sonrasında konservatuardaki derse yetişip, aynı gece ailemden habersiz bar programı yapardım 20 yaşındayken. Her şeyin güzel olacağına dair bir inancım, duygum vardı, adına ne derseniz. Bana güç veren tek şey buydu.
Six Pack’ten kopma ve doğrudan Nilgün olarak kendini gösterme planın var mı? Nereye gidiyorsun?
Sevdiğim insanlarla, sevdiğim işi yapmaya devam edeceğim her zaman. Allah güç kuvvet verdikçe.
Nilgün, şarkı söylüyorsun hem de müthiş bir şekilde ☺ İnsan seni dinlemeye doyamıyor. Peki, şarkı sözü yazar mısın, şarkı besteler misin?
Çok teşekkür ederim. 🙂 Şiir ya da söz yazabilmenin güzel resim yapabilmek gibi özel bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Karalıyorum diyelim.
Çaldığın bir enstrüman var mı?
Gitarımı tıngırdatırım arada. Çalarım demek ustalara saygısızlık olur. 🙂
Ekip arkadaşlarınla bir araya geldiğinizde ilk önce ne yaparsınız?
Hal hatır sorarız. Muhabbet ederiz. Güleriz bol bol.
Sahneden evvel bir ritüelin var mı?
Dua ederim.
Sahne öncesi muhakkak yaptığın bir egzersiz var mıdır?
O gün mutlaka ses egzersizlerimi yaparım. Sahne öncesi de nefes ve küçük ses egzersizleriyle ısınırım.
Buraya konuk olan tüm sanatçı arkadaşlarıma sorduğum sabit sorulardan biri: İnsanlar sanır ki sahnedeki o 2-3 saatle her şey bitiyor. Oysa önü arkası, çalışması, provası, okuması, analiziyle birlikte, sahne sanatlarında profesyonelleşen her insan için kimi zaman söylene gelen “altı üstü 3 saat sahneye çıkıyorlar, ne güzel iş, tonla da para kazanıyorlar” cümlesi, insanların genel olarak ne kadar tek taraflı baktığını ve aslında ne kadar uzak olduklarını gösteriyor bu olaya. Ne dersin?
Sahne üstündeki performans buz dağının sadece görünen yüzü. Arkasında ciddi bir emek ve adanmışlık var. Aslında bu 2 saat şarkı söyleyip para kazandığımız kolay bir yol değildir, tam aksine birçok bedeli göze aldığımız, zor, çetrefilli bir yol.
Sahne sanatlarıyla uğraşan insanların fiziği konusu hep gündemdedir. Bu tartışma, güzellik-sağlık ekseninde gider gelir. Aslında profesyonel olarak şarkı söyleyen oyuncuların bedenlerinin zaten güçlü olması gerekir falan… Değil mi?
Kesinlikle, fiziksel kondisyonunuz çok iyi olmalı. Özellikle sık sahne alıyorsanız. Yapmanız gerekenleri yaşam biçimi haline getirmeniz gerek. İyi uyumak, iyi beslenmek, spor ve ses egzersizleri, bol su olmazsa olmazlar.
Sabahları kalktığında ilk ne yaparsın? Ortalama günün nasıl geçer?
Su içerim, o günkü moduma uygun bir parça açarım, camımın önündeki defne ağacıyla günaydın’laşırım. 🙂
Eğer o gün çalışmıyorsam, toplantım, provam yoksa mutlaka spor yaparım. Aynı anda 3-4 kitap birden okurum ve mutlaka bir kaç saatimi kitap okumaya ayırırım. Dinlemek için daha önceden kendime not aldığım albümleri dinlerim. Hava güzelse mutlaka doğayla özlem giderebileceğim yerlere atarım kendimi.
Bence müzikle uğraşan insan için dil bilmek çok önemlidir, değil mi? Üstelik müziğin kendisi de bir dil.
Bence de çok önemli. Dilini bilmediğim bir şarkıyı söylemekten hoşlanmıyorum. Tam olarak şarkıyı üzerime giyemiyormuş, her yerine nüfuz edemiyormuş gibi hissediyorum.
Bir gün kendi mekanın olsun ister misin?
Şu ara sadece şarkı söylemek istiyorum ama hayatın neler getireceği belli olmaz. 🙂
Sen hangi ses grubundasın? Bir enstrüman olsan ne olurdun sence?
Sopranoyum. Koloratür soprano olduğumu söyleyen hocalarım da olmuştu.
Hiç düşünmeden, obua. Bence bu dünyadan olmayan bir şeyleri çağrıştıran çok özel bir tınısı var.
Müzikle bir rengi bağdaştırsan? Aklına hangi renk geliyor?
Aklıma gelen rengi anlatmaya kelimeler yetmiyor.:)
En keyifli sorular başlıyor, gençler bu soruların yanıtlarından eminim kendilerine bir çok yeni isim not ediyorlardır: Müzikalle ünlü bir tabloyu bağdaştır desem?
Pierre-Auguste Renoir, – Bal du Moulin de la Galette.
En beğendiğin müzikaller listende ilk 3?
O zaman en beğendiğin 3 müzikal oyuncusu? Cinsiyet farketmeksizin!
- Antony Warlow
- Idina Menzel
- Anna Kendrick
Hastasıyım dediğin şarkıcı / müzisyenler?
Sarah Vaughan, Kurt Elling, Dianne Reeves, Sting, Stevie Wonder, Amy Winehouse, Birsen Tezer, Sertab Erener.
İdolümdür dediğin oyuncular?
Çok iyi oyunculara hayranım. Al Pacino gibi, Haluk Bilginer gibi.
Önüme her çıktığında izlerim dediğin film?
Bir filmi ikinci kez izlediğim pek görülmemiştir. 🙂
Türkiye bir müzikal ya da albüm olsa ismi ne olur? Ya bir müzikale benzetsen hangisi olurdu?
İçinizi karartmak istemem. Albümler ve müzikaller bize kalsın.
Beni yürekten vurdu dediğin müzikal?
The Last Five Years
Ruhunu, beynini, gönlünü rahatlatan şarkı/şarkılar?
O anki durumuma göre değişir. Mozart aryaları da olabilir bu, Erkan Oğur da.
Asla kaçırmam, muhakkak önden planlarım dediğin bir festival var mıdır?
Caz festivallerini takip ederim.
Sahneyi seçmeseydin ne olurdun?
Yine bir yerde, bir şekilde şarkı söylüyor olurdum.
Burcun, yükselen burcun nedir? İnanır mısın az da olsa astrolojiye?
Oğlak burcuyum. Yükselenim, Balık. İşime geliyorsa inanırım. 🙂
Peki aşk?
Derinleştirir, öğretir, renklendirir. Şarkıları anlamlı kılar.
İstanbul’da kendini rahat hissettiğin, nefesini açan yerler?
Sırtımı bir ağaca dayayıp, gölgesinde kitap okuyabildiğim sessiz, egzozsuz yerler. Maalesef bir elin parmaklarından az.
Peki, İstanbul dünya olsaydı, kültür başkenti hangi ilçesi, semti olurdu? Neden?
Moda olurdu. İnsancıl ve medeni.
Türkiye’de gitmeyi sabırsızlıkla beklediğin, sevdiğin o tatlı tatil köşen?
Bodrum, Gölköy.
Şu an yurtdışına gidebilirsin, hatta “şu dakika bir yer seç” desek?
Floransa
Müzik dünyada da Türkiye’de de özellikle mobil teknolojilerin ve aplikasyonların yardımıyla gitgide daha rahat yapılabilecek bir alana dönüşüyor, diyebilir miyiz? Acapella, Sing, Ladida gibi uygulamalarla herkes yaratıcılığını ve yeteneğini konuşturuyor. Bugün burada otururken bambaşka bir kıtadan biriyle düet yapıp bunu yayınlar haldeyiz… Sen de takip ediyor musun uygulamaları ve teknolojiyi? Ne düşünüyorsun bu konuda?
Elimizin altında böyle imkanların olması güzel ama ben bu konuda biraz eski kafalıyım. Niceliğin niteliği öldürdüğünü düşünüyorum. Sosyal medyada kendimizle ilgili bir şeyler paylaşmaya, yaptığımız işte derinleşmekten daha çok vakit ayırıyoruz.
Türkiye’de yetenekli insan çok da imkan az klişesi klişe değil, değil mi?
Bana sorarsan öyle. Yetenekli insan sıkıntımız yok, ama imkan vizyon dahilinde yaratılan bir şeydir. Vizyon, kendinizi müzikal ve kültürel anlamda nasıl beslediğinizle yakından ilintili.
Kendi kuşağından çok beğendiğin müzisyenleri paylaşır mısın bizimle?
Elif Çağlar, Esra Kayıkçı, Merve Deniz, Sinem Aydıner ilk aklıma gelenler.
Ülkede sanat konusunda sence ne durumdayız?
Sanat ve sanatçı kelimesini çok kullanır olduk, fakat maalesef içi doldurulamıyor. Ülkemde yetişmiş olmasından ve yaptığı işlerden gururlandığım birçok insan var. Buna karşılık zaman zaman öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki, bazen boşa kürek çekiyormuşuz duygusuna kapılıyorum, yalan yok. Ama her şeye rağmen umutluyum.
Türkiye’deki sanat eğitimini karşılaştırır mısın dünyadakiyle? Eksiği fazlası nedir?
Öğrencilerin özgür düşünebilmelerine dolayısıyla kendi özgün ifadelerine zemin hazırlayan bir eğitim var Avrupa’da. Sanatın özgürlüğü ancak yaratıcısının özgürlüğü ile mümkün. Bizdeki en önemli eksiklik bu.
Genç sanat meraklılarına aktarmak istediğin son bir şey var mı?
Kendime hatırlattığım bir şeyi paylaşabilirim; Kendini bul, kendini bil, kendin ol. Sevgiyle ve zarafetle.
Bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz.
Benim için zevkti.